“Gözler dudaktan önce tebessüm ederse samimiyetten şüphe yoktur. Kalbin ağzı göz, bedenin ki ağızdır… Ağız her ne kadar güven vermese de, göz samimidir.”


Gözlerden içeri girer ruhumuza-kalbimize her mesaj… Ruhumuzun kapısı işte. Eğer samimi isek, bir göze bakmışsak, kalbinin hangi konumda olduğunu anlayabiliriz. Hangi fırtınalar, hangi depremler, hangi aşklar, hangi tercihler… Yok yoktur içinde. Tıpkı, açık büfe bir yemekte, her yemeği alma yarışı gibi, ne varsa o kalbe sığdırırız her seyri oburca. Hani çok yemek yesek, soda içer bir süre yürür yahut ilaç alır rahatlarız ama kalbin böyle lüksü yük ki… O sıkıntı çeker, göğüs kafesimizi sıkar, oturamayız yerimizde… Onu boşaltamayız, mideyi kusarak boşalttığımız gibi…Onun rahatlaması manevidir. Gözlerinizi kapatın, elinize tespih alın ve Allah’ı zikredin… Mideden hıçkırık geldiği gibi, kalpten ağıza esneme gelecektir… Bu esneme kalbin boşalıyor olmasına işarettir. Bir süre sonra gözlerinizden yaşlar gelecek ve kalbiniz de rahatlayacaktır.


Kalbine her olayı, görseli, sanalı dolduran kişi, kalp çare bekleyen eylemi göremedikçe, çözüm bulmadıkça sıkışır, tansiyon fırlar, asabiyet de artar. İnsan yediği kadar seyrettiğine dikkat etmez, umursamaz. Adaletsizlikleri seyreder, savaşta ölenlere bakar, kadın cinayetlerini görmezden gelir… Her haksızlığa çare bulamaması her ne kadar umursamaz görüntüsü verse de, kalbi öyle değildir. Onu iteleyen vicdan, yalnız kaldığında sorgulatacaktır, hatırlatacaktır her şeyi ona, en azından uykusunda kabuslarla… Bu yüzden her çaresizliğe çare bulmak gerekir baktığımızda. Eğer bunu yapamıyorsak, mesela televizyonda haberleri izlemeyeceğiz, dışarı fazla çıkmayacağız, çıksak bile bunları görmediğimiz yeşil alanlara koşacağız. 


Hani derler ya kalbin rtimi bozuldu, kapakçığında hasar oluştu, kan damarlarına stent takılmak zorunda kalındı, damar tıkanıkları oluştu…Zannediyor musunuz ki, bu şikayetler yediklerimizden içtiklerimizdendir? Hayır bunların hepsi, kalbin içinde biriken çözümsüz ve önemseden her şeyi aldıklarımızdandır. Eğer kalp, yeterince boşalmışsa, sağlıklı nefes alır ve tüm organlarımız da enfes çalışır. Hiç bir dert bedende görülmez. Bütün dertlerimiz kalbimizdeki çözümsüzlüklerin varlığını insana göstermek için bedende hastalıkla ortaya çıkmasındandır.  Kendisini sorumsuzca kullanan sahibine, bedeninde dert açarak acıyı yaşatır. 


insan eğer mutluluk arıyorsa beden ve kalbi aynı hedefte birleştirmelidir. İsteyen kalp, bedenine istediğini vermelidir. Adam fakir ama villada oturmak istiyorsa mutsuz olur, çünkü bunu elde edemez. Aynı adam ben kulübede de yaşarım uyurum diyorsa mutlu olur. Çünkü elde etmiştir eve sahip olmayı. Kalbimize attığımız erişilmez isteklerimiz bedensel olarak gerçekleşemiyorsa, kişi bunları kinle hasetle, sinirle çözüm bularak geçici çözüm bulması ise asosyal kişilikle toplumdan iter ve yalnızlaştırır. Kişi bu sefer kalbini uyutmak için uyuşturucu, alkol ve daha nice yolları dener. Kalp uyursa, kişiye çözüm ara demez çünkü…


Kalp kan pıhtısından oluşmuş bir azamız değildir. O ruhun kapısıdır, manevi alemin de, Fena kapısıdır. O kalp, eğer içinde ki her şeyi siler ve ilahi aşk ile dolarsa, o nihai erekte, bedene gerek duymaz, yokluğu öğrenir, dünya ona tesir etmez. Ruh yalnızca dünyasal istek ve hevalar için bedene mesaj gönderir ve ona gerek duyar. Eğer dünyayı aşan ve yokluğu tanıyan bir kalbe sahip olursa, artık bedene de ihtiyaç duymaz. Bunu anlayabilmek çok zordur, bunu anlatana deli gibi bakılır da. Kişilerin kalbi ancak, çok paraya, lükse, dünyayı kazanmaya meşgul olduklarından, yokluğun zenginliğini anlayamazlar. Mesela kırk evin varsa bir evini zekat ver denilse, şakamısın sen abi der ve anlattıklarınızı dinlemez de… Hatta sizi görse artık görmezden de gelir. 


Dünyaya gelen insan, dünyanın ihtiyaçlarına köle değil, erek değil, ihtiyaç değil gibi büyütülse, kalbin korkusu dünyayı kaybetmek olmasa, bedenin istese de istemese de, makyaj yapsada yapmasa da bir gün onu terk edeceğini bilerek emanete esir olmasa, dünyayı bir amaç değil araç görse… Bir ömür içinde, yapılmak istenenin eğlence dolu bir yaşam değil, Allah’ın bir sınav için gönderdiği dünya hayatı öğretisi içinde algılasa… İlk önce dinini öğrense, sonra dünyaya yönelse… Kalp işte zaman abur cuburla dolmaz ve ilahi aşkın zenginliğinde bedenine hükmeden ve yokluğun güzelliğini ömrüne bezer.


Kişi yaşama tutunurken, her an dünyayı öğreniyor, tehlikesini, eğlencelerini, mutluluklarını, hazlarını tanıyor. Kişi bunları öğrendikten sonra diyorlar ki dinini yaşa, namaz kıl, oruç tut, zekat ver, hacca git, ahlaki çöküntüye uğrama… Bunu bir insan sonradan nasıl kabul edecek ki? Kabul etse ne kadar anlayacak ve kendini Allah aşkına adayacak ve tüm dünya hayatını buna göre kuracak ki… Kişi namaz kılacak ve diyecek ki ben huzura gelindiği söylenen Rabbin huzurundamıyım, hani nerede?  Nasıl bir gerçekçilik için kurgu yapacak ki… Namaz kılacak ama onun içinde ruhu olmayacak. O ruh olmayınca kimse namaz kıldığı belli olmayan ibadeti ile bedenine yansımayan faziletleri ile ahlaki çöküntüye doğru gidecektir. İbadetin kalple ilişkisi vardır. Eğer o bağı, manevi bağı kuramazsak, ruhunu hissetmezsek, ibadetinin ne manası vardır ki… Huzurumuza da. Bugün eğer çok kişinin hacca gitmesine rağmen, tesettürlü olmasına rağmen, namaz kılmasına rağmen, haramlardan, mesela faizden vaz geçemiyorsa, zekatını vermiyorsa… Bunu altında yatan sebep, ibadetin ruhunu hissetmemesidir. Maalesef, çocukları dünyayı kazanmaları için dershane dershane gezdirirken, dini bilgilerini öğretmeyi düşünmüyoruz. Çocukların istikbali, dünya üzerine kurulmamalı, evet bir meslek sahibi olmalıdırlar ama o mesleği ile dünyayı kazansalar bile öldüklerinde hiç bir şeyleri kabrinde olmayacaktır. O kabirde Allah’ın istediği amellerin olması ve kalpte ilahi aşkın teslimiyetinde ki zenginliğine… Gerek olacaktır. İnsan sevdiğinden ayrıldığında korkar, dünyayı o kadar severiz ki, ondan yarılmak-ölümde bize korku verir, maalesef! 


Kalbinizi önemseyin ama etten ve kandan oluşmuş kalpten bahsetmiyorum. Eğer kalbinizi İlahi Aşk’a eriştirirseniz, Bedenden ölmeden kurutulur ve gerçek bir insan gibi yaşarsınız. Kalbiniz sıkılmaz, ahlaki çöküntünüz olmaz, yalnız yaşamazsınız ve günah yaralamaz onu…


Saffet Kuramaz      

( Kalbinizi Her Gördüğünüzle Doldurmayın başlıklı yazı safdeha tarafından 24.08.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.