Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 1.09.2019
Okunma Sayısı : 1493
Yorum Sayısı : 8
MUSTAFA KEMAL FARKI--4. BÖLÜM--''BİZ EMPERYALİSTLERİN PENÇESİNE DÜŞEN BİR KUŞ GİBİ TEDRİCİ,SEFİL BİR ÖLÜME MAHKUM OLMAKTANSA BABALARIMIZIN OĞLU SIFATIYLA VURUŞA VURUŞA ÖLMEYİ TERCİH EDİYORUZ.''


Altında Mustafa Kemal'in de imzasının bulunduğu mektup 9 Eylül 1919 da ABD Senatosuna gönderilince ABD, o sıralarda zaten Türkiye'de bulunan ve Doğu'da ABD Manasında bir Ermenistan'ın kurulabilir olup olmadığını araştırmak üzere görevlendirilmiş olan General James G. Harbord'u harekete geçirdi. Mustafa Kemal'in beklediği de zaten buydu.

Neden mi?

Bunun aslında üç sebebi vardı.

1-Daha önce de belirttiğim gibi ABD mandasını isteyen arkadaşlarını kaybetmek istemeyişi. Onları da memnun etmek ama bu işin olmaz olduğunu anlatabilmek için- riskli de olsa- böyle bir hareket yapması gerekiyordu.
2- ABD yi Türk tarafına çekmek
3- Türkiye'de bir Amerikan mandası kurmanın ABD'nin başına bela olacağını onlara göstermek.

Şimdi bu iki maddeyi açalım biraz.

Manda yönetimi söz konusu olduğunda büyük devletler manda yönetimi uygulayacakları toprakları üç bölüme ayırmışlardı. Bunlardan A Bölümü: Osmanlı Devleti'nden ayrılacak toprakları kapsıyordu ve bu topraklarda özellikle İngiltere ve Fransa  mandater devlet olmayı istiyordu. B Bölümü Almanların Orta Afrika Sömürgelerini kapsıyordu.  C Bölümü ise Güney Batı Afrika ve Güneybatı Pasifikteki yine Alman sömürgelerini kapsıyordu.

İngiltere, ABD nin Türkiye toprakları üzerinde bir manda kurmasını özellikle istiyordu çünkü böylece ABD  Bolşevizmin güneye yayılmasını önleyecek,Akdeniz'de İngiliz çıkarlarını koruyacak, ABD, Türkiye'de oyalanırken İngiltere de zengin petrol yataklarına konacaktı mandater devlet olarak. İşte bu noktada Mustafa Kemal; ABD den gelen/ gelecek olan heyete '' Açın gözünüzü. İngiltere'nin emellerine payanda olmayın'' Deme fırsatını bulabilirdi  

2- ABD den gelecek olan heyet Türkiye'de bir inceleme yaptığı takdirde a) Türkiye üzerinde manda yönetimi kurmanın ABD için kazanç değil zarar getireceğini görebilir ve bu işten kesin vazgeçerlerdi b) Aynı zamanda gelen bu heyet Ermenilere karşı bir soykırım uygulanmadığını, herhangi bir soykırım uygulanmasının da asla düşünülmediğini kendi gözleriyle görebilir, Türkiye aleyhine yapılan propagandaların zararlı etkileri kırılabilirdi.

Peki Mustafa Kemal'in bu stratejisi tuttu mu?

Tuttu ki hem de nasıl...

20 Ağustos 1919 da Sivas Valisinin verdiği yemeğe katılan General Harbord, Mustafa Kemal ile iki buçuk saat baş başa konuştu. Mustafa Kemal ona yukarıda değindiğim her şeyi tek tek anlattı. Bu arada kendisinin ve Türk Milletinin büyük çoğunluğunun mandadan ne anladığını da izah etti. Öyle ki General Harbord daha sonra '' Onların( Türklerin) manda sözü ile anladıkları, bizim görüşlerimizden farklıdır. Onlara göre( Türklere göre ) manda, ağabeyin kardeşine önerileri gibi bir şey. İç işlerine ve uluslararası ilişkilere karışmadan, her hangi bir otorite ortaya koymadan uygulanan bir ilişki'' Demişti. Neden böyle demişti? Çünkü Mustafa Kemal, ''Bizim mandaterimiz olmak istiyorsanız bizim mandadan anladığımız budur. Ona göre davranın'' Demişti de ondan.

Mustafa Kemal, General Harbord ile yaptığı 2,5-3 Saatlik görüşmenin sonunda ona şu sözleri söylemişti tercüman vasıtasıyla: 

''Generale teşekkür ederim. Tarihimizi okumuş, milletimizin büyük ordular, büyük kumandanlar yetiştirdiğini, bunun için milletimizin bir medeniyete sahip olması lazım geleceğini takdir ve kabul ediyor. Fakat şunu bilmesini isterim ki biz, emperyalistlerin pençesine düşen bir kuş gibi tedrici, sefil bir ölüme mahkûm olmaktan ise babalarımızın oğlu sıfatıyla vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ediyoruz."

Mustafa Kemal- General Harbord görüşmesinin daha da önemli tarafı şuydu: General Harbord görüşme sonunda Türk Milliyetçilerinin davalarında haklı olduğuna inandığını belirtmişti. İki buçuk- üç saatlik görüşme sonunda Mustafa Kemal, General Harbord'u büyülemişti adeta.

Sonra?

Sonra General Harbord Sivas'tan ayrıldı ve önce Batum üzerinden Ermenistan'a orada görüşmelerini tamamladıktan sonra Erzurum'a geçerek 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir'e misafir oldu ve onunla da görüştü. Van ve Bitlis'te incelemelerde bulundu. Ermeni zulmüne uğramış Türklerle konuştu.

Daha sonra?

Daha sonra 16 Ekim 1919 da ülkesine dönerken gemide raporunu yazdı.

Raporunda özellikle Ermeni meselesi üzerinde durdu. Sadece Türklerin Ermenilere değil, Ermenilerin de Türklere saldırdığını yazdı. Ermenilere herhangi bir soykırım uygulanmadığını yazdı. Türklerin- Ermenilere karşı- doğu sınırında yığınak yaptıkları haberlerinin yalan olduğunu, tam tersine Ermenilerin Türklere karşı savaşmak için sınıra asker yığdıklarını yazdı.

Harbord'a göre Türkler vakur, Kürtler pejmürde kılıklı, Gürcüler makul, Azeriler kuşkucu, Ermeniler yetenekli, Araplar vahşiydi.

Yine Harbord'a göre bölgedeki Amerikan misyonerleri bile Ermenileri değil, tembel ve zevk düşkünü olsalar da Türkleri daha sempatik buluyorlar ve Türkleri seviyorlardı.

Çok önemli  bir bilgi olarak Harbord Kürtlerle Ermenilerin ırk temelinde akraba olmalarına rağmen birbirlerinden nefret ettiklerini de yazmıştı ki bugün pek çok tarihçinin ''Pkk lılar aslında Kürt değil Ermenidir.'' İddialarına oldukça önemli bir dayanaktır bu ifade. Çünkü pkk Ermenileri, Ermeniler de pkk yı çok sevmektedirler. Oysa gerçek Kürt, Ermeniden nefret eder, Gerçek Ermeni de Kürt'ten...

Harbord'un bu görüşmeler esnasında Ermeni subayların ellerini sıkmayıp, Türk subayları ile ( Mesela Kazım Karabekir) samimi bir şekilde tokalaşmış olduğu haberi Mustafa Kemal'e ulaştığında yüzünde geniş bir tebessüm oluşmuştu.

Harbord Ermeni meselesi konusunda çok açık ve net olarak '' Ermeni sorunu Ermenistan'da çözülemez.'' Demişti. 

Peki Harbord, Manda konusunda ne yazmıştı raporunda:

Harbord   Fransa ve İngiltere tarafından işgal edilen Suriye ve Mezopotamya hariç, İstanbul ve Rumeli (Trakya) dahil, bütün Osmanlı İmparatorluğu toprakları üzerinde bir manda rejiminin kurulması gerektiği üzerinde durmuş, fakat manda yönetimini üzerine almakla, Amerika'nın en az bir kuşak boyu bu işe bulaşacağını, askeri bakımdan, değişen şartlara göre, 25.000 ile 200.000 arasındaki bir askeri kuvvetle bu rejimi desteklemek zorunda kalacağını, manda yönetiminin ilk beş yılda 756 milyon dolarlık bir mali yükü de sırtlaması gerekeceğini belirtmişti. Yani açıkça '' Türkiye'yi mandamız altına almak gerekir ama bu işin astarı yüzünden çok daha pahalıya patlar.'' Demişti. 

ABD Harbord'un bu raporundan sonra Türkiye üzerinde bir manda yönetimi kurma fikrinden vazgeçmişti. Böylece Wilson'un doğudaki Türk toprakları üzerinde bir Ermeni Devleti kurma hayalleri de sona eriyordu.

Kısaca Sivas Kongresinden ABD senatosuna gönderilen ve yüzeysel baktığımızda Amerikan mandasını istediğimiz izlenimini veren o mektup hayırlara vesile olmuştu. Unutmamak gerekir ki o mektup Amerikan mandası düşüncesine son verip Milli mücadeleye atılanların hepsini '' ya İstiklal ya Ölüm'' Çizgisine getirdiği gibi Harbord'un raporu hâlâ Ermeni Soykırım iddiaları karşısında elimizdeki en önemli argümanlardan biridir.  Ve işin güzel tarafı Harbord'un bu raporu ABD senatosunda 24 Nisan 1920 de,Yani Ermenilerin ''Soykırım'' Dedikleri ve ''Soykırım Günü'' Olarak andıkları günün beşinci sene-i devriyesinde, yani bizim TBMM yi açtığımız günün ertesi gün okunmuştu.

Evet, şer gibi görünenden hayır çıkmıştı ve Mustafa Kemal bu stratejiyi başka zamanlarda da uygulamıştır. 

Bazen atasözümüzde de belirtildiği gibi'' Bir musibet, bin nasihattan hayırlıdır.''

Sivas Kongresinde alınan kararlardan biri de Osmanlı Parlamentosunun bir an önce açılması ve Sivas'ta alınan kararların parlamentodan geçmesiydi. Neden?  Çünkü Sivas Kongresi Milletler arası hukuk çerçevesinde tanınmış bir kurul, bir meclis değildi. Bu bakımdan alınan kararların uluslararası arenada bir hükmü yoktu. Kararlar Osmanlı parlamentosundan da aynen çıkarsa uluslararası bir nitelik kazanacaktı. 

Ancak?

Ancak Mustafa Kemal, son Osmanlı Mebusan Meclisinin İstanbul değil Ankara'da toplanmasını istedi. İstemesine istedi ama kendi arkadaşları başta olmak üzere herkes buna karşı çıktı. Sonuçta Meclis-i Mebusan 12 Ocak 1920 de İstanbul'da toplandı. 

Meclis-i Mebusan aynen Erzurum'da, Sivas'ta olduğu gibi İstanbul'da da '' Vatan bir bütündür bölünmez'' Kararı aldı.

Sonra ne oldu peki?

Tarih Mustafa Kemal'i haklı çıkardı bir kez daha.  

16 Mart 1920 de İtilaf devletleri İstanbul'u resmen işgal ettiler. Parlamento dağıtıldı, parlamenterlerin çoğu tutuklanarak Malta adasına sürgüne gönderildi. Oysa Mustafa Kemal, zamanında demişti '' İşgal altındaki İstanbul'dan olmaz.'' Diye...Demesine demişti ama İstanbul'un resmi olarak işgali gibi bir musibet yaşanmadan, kendisine itiraz eden pek çok arkadaşı Malta'ya sürülmeden anlatamamıştı maalesef...

Maalesef Amerikan mandası konusunu da ABD senatosuna bir mektup göndermeden anlatamamıştı pek çok arkadaşına. İstemeden de olsa bir musibete imza atmak zorunda kalmıştı ama o musibetten bir hayır doğmuştu. İstanbul'un resmen işgali ve parlamentonun kapatılması ise 23 Nisan 1920 de TBMM nin açılması gibi bir hayır doğurmuştu.

-SON-

RESİMLER:

1- General Harbord
2- Generel Harbord 27 Eylül 1919 de Ermenistan'da ( Sol baştaki. ) 

( Mustafa Kemal Farkı--4. Bölüm--''biz Emperyalistlerin Pençesinedüşen Bir Kuş Gib başlıklı yazı Sami Biber tarafından 1.09.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.