Ölümcül hikmetin ümmeti
Belki de defolu sanrılar,
O düş gücüne
İhanet eden bir martaval.
Kaz ayaklarında şiirin derin çizgiler
Sormadan cevapladığım cümlelerde
serildiğim
Bir teyakkuzuna daha muhatabım
Asılı kalan zencefilli özlem
Göğün de muradı işveli bir saltanat
İnsana dair bilinmeyence sallanan
salıncak:
Bir ileri ve iki geri
Devasa lanetin çukurunda arpa
ambarında şiir
Tezat iklimlerin de gidip geldiği
Bir dönencede saklı fasıla
Elemin hüviyeti kazılı şiirin
imgelerinde.
Ne göğün kehaneti
Ne yerin ihaneti
Sanrılı eylemler
Düş mukozasında soyut bir amblem
İhtiva ettiği gizemle
Ayrımcı bir tezgâh
İnsanlığın da hülasası
Safi tedirginlik
Ne zamanki başımla selam verdiğim
Yaren bir düş
Gerçeklerin çevrelediği sefil izam.
Beylik bir söylemle keserken hesabını
ufaktan
Gözlerimde büyüttüğüm ne çok ahkâm
Elbet sanrılı bir güncede düşüp
kaldığım
Mevsime ihanet eden güneşten
Nasıl da alacaklıyım:
Bir çiy tanesinden de çekeceğim var
hani
Hazan mahsulü damlalarıma sahip
çıkacak
Sadece hüzünlü ağaçlar.
Kökünde lahit saklı
Tepesinde ölümlü bir sarkıt
Ne mimozası baharın
Ne de saf kan yalnızlığı geçen
zamanın
Muhtırası verildi madem bir kez
cefanın.
Hazin bir rüzgâr
Kabaran eteklerinde dolunayın
sakladığı sırlar
İhanet erbabı bilinmez
Tahakkümü surların mademki geçit
vermez
Sevdalı şehrin yorgun kaldırımları:
Düşmeye ne hacet?
Ben hepten su buharı sefasını
sürdüğüm bulutların
Hüznü de yarılayacağım bu gidişle
Tutulup da insanlık rahmetime
Sağanak kelamın baş tacı
Elbet vardır bir bildiği Yaratanın.