Güncesi yok ki mevsimin.

 

Mevsimin kendisi bile yok.

 

Yoklar kumpas kurmuş ahlât ağacında şiirler asılı:

 

Mekânın cennet olsun, sevgili şair.

 

Mizacı da yok günün ve devrik satırlar sanki bir ferman kimine göre çıkış noktası sonlanmayan duygulara ilham veren nicesi.

 

Kümelenen bulutlarda körebe oynayan rüzgâr elbette hep kazanan taraf ne de olsa o akımla istila edilen gökyüzü perde çekiyor insan ile Tanrı arasında yine de şüheda düşler ve gezgin hayaller gezer tavuk gibi yumurtluyor:

 

Önce günü.

 

Sonra da unutulmuşluğun bekası ve ölen bir sevinç belki sevdalı bir şiir beyzade bir üslup ile şekilleniyor derken mersiyeler dökülüyor şairin eteğinden üzerinde hüzün hırkası.

 

Bir ağıt.

 

Bir ahit.

 

Bir düş.

 

Menevişlenen cümleler efkârın dağıtmışlığında, anlaşılmazlığın kollarında belki de şairin kendisi olmaktan çok yorulduğu.

 

Giz’in tahakkümü ve ısrarla s/aklandığı.

 

Aşkın bir mensur düş olduğu ve çatlak duvarlarında göğün hala karambola gelmemiş bir sevinç.

 

Dudaklardan dökülen dualar ve sessizliğe misafir iken her şiir.

 

Satır olmaya yeltenip uçuşan.

 

Sevip geri duran.

 

Kayıt altına alınası zaman oysaki dokusunda hep unutulmuşluk saklı.

 

Latife yapıp da izdihama yol açtığımız; sarkacın tınısında illa ki devingen bir rahmet gidip gelirken elbette öykündüğümüze binaen kapılıyoruz hayatın sır yüklü aynalarına sonra binlerce akis işin içinden çıkamayıp gözlerimizi kapadığımız.

 

Sevdalı bulut; aşkı akışkan gözyaşı.

 

Bir buse kondurup da ruhun rahmetine; bir nazire daha sonlanıp da içimizdeki kıyıma rest çektiğimiz.

 

Sancılı şafak zaten lahit benzeri her yasakta adımlıyor yolu ve kainatın emrine yenik düşüyor güneş doğmayı unutsa da acele ile kalkıp ekseninden aya ve yıldızlara çalım atıp insanlığı rahmeti ile kutsuyor tümden gelen öyküler aslında hiçlikte sonlanırken.

 

Bir randıman elbette umudun alfabesi ve önü alınamayan bir coşku şimdi sus’ların gizeminde serler serili şehir yolsuz kalıp da surlarında yatıya kalan tüm sırları geçiştirirken çabuk çabuk.

 

Misafirler ağırlanan.

 

Miadı dolan ömürden arda kalan mı?

 

Sonlanamaya dair bir ömrün güncesi hala nasıl oluyor da panoda asılı?

 

Ve okumayı söküp göğsüne kurdele takan yaramaz bir öğrenci ne de olsa yazacağı hikâyelere destur sundu ve bir avazda ömrünü kayıt altına almaya söz verdi.

 

İklimsiz yüreklerde yeşeren filizlerden de medet ummalı hani ne de olsa sevdasız ruhlar ansızın kuruyup çöle dönecek sıradan bir günü bir ömre denk düşüren bir vecizede atacak belki yorgunluğunu şair.

 

Şiir olmadan mı?

 

Susuz yaşamaya razı mıdır beden?

 

Koruyucu imlerin telaşlı yolculuğunda sehven yenik düşer şair hele ki öznesi kayıp bir cümleden de firar edip şiir olmaya ant içmişken.

 

Meali sevgi ne de olsa yazılmaya duran şiirlerin: tıpkı namaza duran bir mümin gibi eksik etmediği niyazı, sevginin közünde yolculuk ifası olmayan cümleleri eksik belleyip de şiir olarak dökülürken yüreğindeki pırıltılı zerreler ve uyumsuzluğunu yok sayıp yaşamaya kanat açmışken şiirin kanatlarına üşüşen kar taneleri gibi asla birbirine dokunmadan ve incitmeden bir diğerini kalbini ve hislerini adamışken şiirin gövdesinde asla kapanmayan bir delik elbette ruh çabucak firar etsin diye ne zamanki şair son noktayı koysa.

 

 


( Şiir Olmadan Mı? başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 8.10.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.