Ön sözünü yazmalıyım evvela ve şahit tuttuğum meleklere de son ikazım:

Artık gözetmeyin beni.

İhlas yüklenip de düşmüşken yola; sapmadan rotamı da istikrarla korumak adına yalpalayan gölgelere de taviz vermeden.

Bir meltemin şaklaban ruhunda bir matemim ben ve mabedinde ömrün sefasını filan da sürmüyorum hani bahşedilen zamanın ve ayrık otu olmaya aday bir yürekten çok öte sevmeye programlanmış sefil benliğimle ş/akıyorum sözüm ona, dipçiği ile yaralandığım her ön sözün muhatabı olmasam da ısrarla ve ıstırapla yazıyorum.

Bir konşimento adeta yüreğin firar etmeye dair yanında getirdiği belge ve düş gücüme ihanet edip sonlandırıyorum hayallerimi.

Çok mu oldu sahi ben yazmaya düşeli?

Çok mu oldu hani yaşamaya gönül verip de insanlara yüreğimi açalı?

Çok mu oldu yoksa yaşadığımı kar sanıp kalan zamanı da zarar haneme işaretleyeli?

Bir punduna getirseydim de hayallerimi düş bahçeme ihanet eden tüm gerçekleri gerekçeleri ile sonlandırsaydım keşke…

Azımsanmayacak kadar hüsrana tabiiyim ve aş bildiğim aşkla rütbemi saklı tuttuğumu savunsam da illa ki sökülüyor yerinden.

Bir sakıncası olduğunu bilmiyordum hani ve ne zamanki kendimi hayatın tam da ortasında bulduğum o yedi sene evveline gidersem biliyorum ki; sökün eden duyguları da ihtimamla satırlara yığmamın bir gerekçesidir defalarca okuyucuya sunduğum.

Matemin önyargısına denk düşüp de.

Mahremin kaykıldığı bir eksende.

Ve ben hecelerken ismimi nasıl da mutluluğa yelken açmıştım edebiyatın nabzını tutmak adına alt belleğimde saklı tüm datayı ve detayı bir şekilde sunduğuma kani idim ne zamanki yazmaya otursam.

Gerçeklerin su yüzüne çıktığı bir istikamette mademki s/aklayacak bir şeyim yoktu ve yazmaya başladım.

Sevgimden dem vurdum ve insan ayırt etmeden sevdiğimi hep dile getirdiğim karşılığında bir geri dönüş olacaksa biliyordum ki; sevgime ve yazma aşkıma sahip çıkıyordu okuyucu ve ben tanınmadan ve okuyucumu da asla tanımadan ve de sınıflandırmadan yazdıkça yazdım ve sezilerimde bir ön koşul da yoktu yeter ki ilham perim bana ihanet etmesin; yeter ki ben kendime ve Rabbime ihanet etmeyeyim; yeter ki karşımdaki okuyucu bir sınıfa dâhil olsun olmasın ben sadece sevgi ile kucaklayayım ve kucaklanayım.

Sözcükler yaramdı.

Hayat idi en kocaman yamam.

Aman vermediğime de ispat idi hayat ne de olsa göze almıştım ben bu kocaman aşkı ve içime konuşlu bir aşk masalı.

Beşeri bir aşkın uzamı mıydı?

Asla.

İlahi Aşka yürüdüğümü biliyor muydum?

Henüz değil.

Amacım neydi peki yoksa araç mıydı içimdeki yazma aşkı?

Bir tufana tutuldum derken kıyamete denk düştüm.

Yüzümden düşen bin parça iken vakti zamanında, güller açıyordu artık yüzümde ve bir ömür içimdeki bahçede açan güllere de eşlik ederken.

Farkım vardı çünkü benzemeyi asla şart koşmadım insanlara ve yaşadıkları hayatlara: zaten külüstür doğamda şakıyan bin bir vecize ve benim makberimdi artık edebiyat: ne de olsa küllerimden doğacaktım ve doğduğuma da emin her gün ölmeyi ve yeniden dirilmeyi görev bildim.

Ben evrenin emir eriydim.

Ben aşkla izdivacın temenni ettiği bir yürek sesiydim.

Kısaca ben aşkın neferiydim lakin boyutsuzluğumu güncellediğim bir aşk ve içimdeki aşkı seferber ettiğim ve insanlara aşk diye dokunduğum ve d/okuduğum iç sesim.

Mübalağa etmeden sevmedim ve sevgiyi hep üstün tuttum ve bilemedim bir düş çukuruna düştüğümü.

Zaman tahliye etmişti beni ve ben esiriydim kalemin hem de gönüllü bir esiri ve de eseri.

Hayatla barışık olmaksa… firar etmiştim ben bir kez hayattan ve mutluluktan ve kalemimle tanıştığım ilk gün kendimi sanal dünyada bir firari olarak buldum ki; kozamdan firar etmiştim ben ve bir ömür süren suskunluğumu hali hazırda saklı tutarken sadece kalemdi beni savunan ve zaman geçtikçe savrulmaya doğru seğirttim.

İnsanlardı sevgi eksenim.

İnsanlardı mutsuzluğuma sebep bir ömür ve kaçabildiğim kadar kaçtım aymazlığında hayallerin tüm hayallerimi de sonlandırdı evren daha doğrusu hayallerimdi benden çalınan lakin ben hayallerimi yüreğimin kuvözünde büyütmüştüm sonra da doğaya salmıştım ve tüm iyi niyetimle pay ettim elbet ortak paydada buluşacaktık ve buluştuk da:

Adı ihanetti ve işte tüm kariyer planlarımı sonlandırdığım.

Hayatımı derdest eden insanlar üstelik en yakınlarım ve yakın çevremde sonuna kadar güvendiğim insanlar.

Güvenmiştim.

Pay ettim.

Payidar olacakken lav edildim.

Henüz yazmaya başlamadığım berbat bir dönem ve nihayetinde sevdiğim ve saklı tuttuğum her şey neredeyse herkes elimden kayıp gitmeye başladı öyle ki evim bile gitmişti elimden üstelik bana sahip çıkan ve benim de sahip çıktığım ailemle beraber mutsuz bir karanlığa sürüklendik.

Detaysız addedilen mademki resmin geneli ve ben hayatı resmetmeye gayret ediyordum ama işin içinden çıkamadığım çünkü herkesi kendim gibi bilip kendimden firar edip nihayetinde kendimden nefret edecek noktaya geldim ve işte o gün tanıştım kalemimle.

Yüreğim bir seyyahtı.

Mabedim ise edebiyat.

Gün geçti.

Ay geçti.

Sene geçti.

Seneler geçti.

Hala aynıydım madem…

Hala sıramım savmamıştım madem.

Üstüne üstük daha çok sevebiliyorken.

Ve ben inancımla yaşarken yeniden âşık oldum Rabbime çünkü direncimi kıran her şeye ve herkese rağmen O idi bana sahip çıkan ve sessizliğime ses olan ve kalp gözümle tanışıp kendimi daha makul ve daha dingin bir insan olmak adına biçimlendirirken.

Sıfatlar.

Zanlar.

Seyyah yürekte saklı ne varsa.

Mademki yaratılanı Yaratan’dan dolayı seviyordum.

Mesleğime âşık olduğum dönemler ve sırf bir eğitim neferi olarak çalışmak istememin altında yatan sebep devletime ve ülkeme olan borcumu ödemek adına.

Sahip çıktığım hangi değer ise.

Zaman geldi ve geçti.

Ben kendimden geçmiştim bir zamanlar ve yine hayallerimden vazgeçmemdi kiminin talep ettiği ve sunulan sıfatlar çünkü hayallerime ve sevgime sahip çıktığım değerlerimi korumakla mükellef iken içimden gelen sesle şekillendiriyordum yazdıklarımı.

Değerlerimiz.

Ülkece haiz olduğumuz.

İnsanlık olarak sahip çıkılması gereken.

Ve açılan taciz ateş, çünkü vatan aşkımla ve Rabbime duyduğum aşkla ve de kıvançla yazmaktan haz duyduğum sevdalı satırlarım ve sevdalı şiirlerim.

Hüzündü belki de en çok yakışan bana ve ben hayatın zorluklarını alt etmeye çalışırken bir yandan da kendimle savaşmıştım bir ömür.

Hüznümden mi ayrı düşecektim yoksa yalancı beyitler ve satırlar mı ekecektim boşluğa?

Düşünce gücüme ihanet etmeden.

Yurdumun insanını ayırt etmeden.

Vatan aşkım mademki kutsalımdı ve kutsalımız…

Rabbim bana bir ömür eşlik etmişken ben sadece O’na layık bir kul olmak adına canhıraş gayret gösterirken.

Sevdiğimi mi inkâr edeceğim?

Ya da edebiyatın şanına yakışır bir şeyler yapmak adına yola çıkıp kendimle ve insanlıkla yüzleşirken günden güne ivme kazanan sevgime ve İlahi Aşkıma sahip çıkarken kürediğim duygu ve düşüncelerden m i taviz vereceğim?

İhanet mi edeceğim yine kendime ve yine mi nokta koyacağım en büyük hayalime?

İyi de daha yazmam gereken çok şey var ve de öğrenmem gereken ve de paylaşmak adına aşkla ve özlemle zamanın geçmesini beklerken.

Evvela inancıma sadığım ve karşımdaki insan kim olursa olsun onun yüreğine dokunmak istiyorum ve yüreğim çarpar ve yanarken nasıl engel olabilirim ben içimdeki ç/ağlayana üstelik bir ömür tüm zararı da sadece kendime vermişken?

Safça iddia ederken mizacımı ve de beyan ederken yazmaya olan düşkünlüğümü ve belki de asla bir noktaya varamayacak olsam da…

Lütfen artık kimse çalmasın hayallerimi üstelik her biri özgün ve özgür bir düş’ün de kıvılcımı iken…

Sevgilerimle.

( Ön Söz... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 3.11.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.