Minnet duyduğum, elbette kaygılı biz mizacın iz düşümü en çok da sözlüğün çeperinde kendime ihanet etmekle mükellef asla kullanılmamış ve yazılmamış sözcükleri derleyip yazdığım mektuplara bir yenisi ilave etmek adına.

 

Bir girizgâhı olmalı, değil mi acıların?

 

Üstü örtülü bir masa gibi ve masanın altında tıklım tıklım düşünceler ne de olsa amfilerde dirsek çürütürken ne var ne yok yığıyordum masanın üstüne ve tüm notlarımı derleyip çalışmak için sınavlar öncesi son bir haftayı bekliyordum.

 

Adresime ulaşmayan çok sonuç var: mesela kendimi her ihbar ettiğimde geri dönümü olmayan bir minval gibi soğukkanlılığımı son zamanlarda muhafaza edemezken ilk gençlik yıllarımdan kalan bir coşku belki de eşlik eden.

 

Sözcükler nereye götürürse artık elbette yüreğin iş birliği ile künefe tadında şiirlerden medet umduğum: daha demin iki şiir yazıp sakladım heybeme belki de silinmeye dair her biri tıpkı silinen alın yazımı yeniden yazsın diye Tanrıya müracaat ettiğim.

 

Alacaklısı olduğum dünya malı… geçtim inan ki hepsinden geçtim.

 

Borçlu olduğumu bildiğim de çok insan en çok da onları dualarımda saklı tutarken üstelik hiç biri ile yüz yüze gelmedim lakin yürek yüreğe yaşadığım ve saygı duyduğum nice insan elbette hayatın albenisi olmayan ne ise onlar sayesinde aştığım.

 

Bir kusurum olup olmadığını mütemadiyen sorgularken ve müptelası olduğum düşleri bir t-cetveline yerleştirirken ne de olsa mukozası her biri dünlük yenilgi ve yanılgılarımın ve sil baştan türeyen azap dolu mazinin pek de işinin ehli değil iken varlığımla saf tuttuğum sayısız nöbet öncesi içime serdiğim uçan halı ile boyutsuz yolculuğum.

 

Bir ritüel olduğunu bil ya da bilme.

 

Bir kaçış olduğu ise aşikâr.

 

Günü b/öldüğüm ikiye ve sadece son bir haftanın mahsulü an itibariyle sana itiraf ettiğim ve ne yazık ki düşüncelerimin semirmesine ve seğirmesine yardım eden kişi bende saklı.

 

Bir arkadaş belki bir sırdaş belki de bir düş-kadın, hitap gücüne sadık kalıp yeniden şekillendirmek adına hayatımı dik açılı bir pencerede ben kuş bakışı serildiğim tüm yaftalarda artık neye denk düşüyorsam.

 

Renklerin sıra dışılığı ve künyem parlayan o deli mavi hani yüreğimi kamaştıran belki de sıradan bir ziynet lakin ta on yaşımdan beri bileğimde takılı olan ve babamdan kalan en değerli hatıra ne de olsa çocukluğumdaki tüm duygularda temel ve zemin teşkil eden sıradan bir hediye gibi gözükse de ölürken dahi onunla gömülmek istediğimi de vasiyetime yazmam artık şart olmuşken.

 

Şart düştüğüm çok şey var mesela yangında ilk kurtarılacak olan elbette kitaplarım ve özel eşyalarım lakin ben yanabilirim hem yanmıyorum mu sanıyorsun hele ki günü uğurlayıp yeni güne hazırlık yaparken masaya oturup beyaz sayfaya gömüldüğüm.

 

Bir ritüel olarak addedilse de benim altıncı duyu’m her geceyi özet geçtiğim aslında yazmadığım kırk yılın hesabını yapıp hayatımı iki kat yoğun yaşamakla da eş değer.

 

Kıran kırana bir dünya imiş, sevgili dostum ve ne yazık ki kırağı çalan bir acı patlıcan olmaktan bile acizim: varsa yoksa yetersizliğim ve olmayan yaptırım gücümle denediğim ve hep de deneyeceğim artık benimle özdeş bir sıfat iken gerçi neyi ne şekilde deneyeceğimi ben de bilmiyorum ama… ama kim ne derse illa ki uyum göstermeye çalışıyorum ve o düş-kadın: hani günler evvel bir arada vakit geçirdiğimiz ve düşünce gücümü ele geçiren.

 

Sanrılı bir muvaffakiyet bir o kadar sancılı da.

 

Göğün mehtabı an itibariyle beni koynuna çağırıyor ama…

 

Al sana bir ‘’ama’’ daha: ne yani bir belirteç sunamayacaksam yazmanın ne anlamı var? Üstelik üstün körü bir heves olmadığına da vakıfım hem de hayat boyu rest çektiğim koca cihanı hala kendime yakın hissedip cengaver bir ruh olmaya da gayret gösterirken.

 

Susuz geçen bir yaz’ın ardından susuz geçen bir sonbahar ayı al sana: Kasım bile Kasım’lığından şüpheye düşmüşken şimdi kasım kasım ben mi kasılacağım illa ki hüzün mevsimi deyip yaşlara boğulduğumu inkar mı edeceğim?

 

Karabatak misali sözlendiğim gün ışığı en çok da geceye sevdalı lakin geceyi aydınlık kılan elbette yazarken doğan içimdeki güneş ve müziğin ritmi aslında kalemin ve yüreğin müziği bir o kadar uyum içindeyken ağırladığım misafirler ve ikramımı asla reddetmedikleri aslında kimi zaman kendimi bu dünyada bir misafir olarak hissettiğim hatta ve hatta davetsiz bir misafir iken emin ol ki, kendimi asla iyi ağırlamadım da ömür boyu.

 

Küstüğüm yıllar elbette kendime.

 

Küskünlüğüm neticesinde kaçtığım bir dünya insan hani nerede ise gerçek olduğumdan şüphe edenler; hani neredeyse kendi sesime dahi yabancı olduğum suspus geçen yıllarım.

 

Sekant farkı.

 

Yok, yok, bir sayaç iken gidip gelen aklıma taziyelerimi sunduğum.

 

Sorumlu olduğum kadar da sorunların eşlik ettiği ve ‘’n’’ harfi ile ‘’m’’ harfi yer değiştirmişken asla da bir açıklamasını yapamadığım içine düştüğüm bu ikilem.

 

Asla mübalağa ettiğimi düşünme de ne de olsa yalan söylemeyi beceremedim belki sadece işten kaytarmak adına üç beş pembe yalan neşredip istifayı bastığım yıllar akabinde yeniden iş bulduğum ve üç gün sonra oradan da firar edeceğimi cümle alem bilirken.

 

Dedim ya: şu harf ihlali.

 

Bir de içine düştüğüm düş çukuru:

 

Neymiş efendim?

 

Kariyer planlarımda aksayan bir şeyler var iken… aksayan aslında ruhumdaki çırpınışların vesile olduğu o asık yüzlü hayallerim değil mi yani?

 

Ve sobelendiğim.

 

Körüklenen ihanet duygum.

 

Sevdalandığım mesleğim hatta mesleklerim.

 

Senin kadar güçlü değilim ne de olsa sevgili yazar dostum: sen ki öğretmen kimliğinle memlekette gezmedin yer kalmamışken ben de düş gücümle yaşayıp geziniyorum ve ruhumun elinden tutup bir de kalem tutuşturmuşken diğer eline…

 

Yaşım kadar yazarlık deneyimin var madem sevgili yazarım ya, ben kalan ömrümle yetinebilecek miyim bakalım yazma aşkıma yenik düşüp de bu kadar zaman yetecek mi duygularımı ifşa etmeye ve de hayallerimi…

 

Ucu bucağı yok işte hissettiklerimin:

 

Kardığım…

 

Hayır, kandığım…

 

Hayır, hayır, andığım…

 

Asla, sevgili yazar dostum: elbette aşka doyamadığım ve sanma ki seninkine benzeyen bir aşk bu: hele ki aşkı gözüm gibi sevip korurken tek izdivacım da sözlendiğim yalnızlığın tarhında düşe kalka büyümediğim kadar da ailemin kanatlarında geçen ömrüm ve şimdi roller bayağı değişti.

 

Aşka âşık olmak artık nasıl bir külfetse kimine göre…

 

Aşka düşmek aslında hayatımda düştüğüm en muhteşem tuzak iken.

 

Ve sorumlu olduğum: elbette sevmek ve düş gücüme yansıyan bir şevk ile kendimi unutmak ki ben ne zaman düşsem aşka kendimden uzaklaşırım ve ne zamanki kendimi unutsam dünyanın en mutlu insanıyım. Hem neden yazdığımı sanıyorsun ki, sevgili dostum?

 

Bir saat sürse bile yazma serüvenin en düşük limitiyle rüyalarım bile değişiyor ve haleti ruhiyemle aşka nokta atışı yapıyorum.

 

Vakıf olduğum aslında hiçbir şey.

 

Kani olduğum da.

 

Ve işte tutuşan kimliğim ve yanan yüreğim oysaki kimse görmüyor nu yangını ve imlediğim her cümlede saklıyım aslında azat ettiğim dünüm belki de yarınım.

 

Maneviyatın da sürümü elbette yüreğimin közü elbette yanmanın meali elbette sükûn yüklü bir hitap gücü en çok de evrendeki kayıtlarda adımın olduğunu biliyor olmam.

 

Evet, yenik düştüm ben düş gücüme ve yazmanın da çığlığı iken duvarları hatta göğü delen yoksa nasıl dayanırdım ben bu adaletsiz dünyaya elbette İlahi Adaletin zaferine tanık olduğum kerelerce ve kendimle yeni yeni yüzleşip Rabbimi bulduğum…

 

Meğer yazmak yangının ta kendisiymiş ve buna her gün defalarca kani olmak da dünyanın en lezzetli nimeti.

 

Kendimden defalarca geçmişken.

 

Bile bile kendimi ateşe atmışken.

 

Ve tek dileğim: asla sönmesin bu yangın.

 

Sözcükleri ihbar ederken aslında sözcükler beni ihbar ederken aslında bin bir yeisle kendimi es geçip aslında içimde otağı kurduğum bir saray elbette kelimelerden inşa ettiğim bir saray ve ben mutluluğa adayım ölümü yok sayıp doğmakla iştigal üstelik defalarca ve benliğimin üstüne kerelerce kat çıktığım: kâh hüzün kâh mevsimsiz bir kabul ve gözümü ısıran tüm ihtimaller ben ki kocaman bir vaveyla içimde yerleşik o satırlarda yürümenin de hazzını hiçbir şeye değişmezken…

 

İthaf ettiğim her mektup aslında kendime sunduğum bir dilekçe belki de dikte etmekle direktif vermek arasında salındığım ve yüz göz olduğum kelimeler cumhuriyeti ile kendimi Yaratana en yakın hissettiğim zaman aralığı ne zamanki dualarımda eksik etmediğim güzel insanlar sayesinde kavuştuğum bu mucizevi dünyanın en yakın tanığı ve şahidi iken elbette kendimle sırdaş bir dünyadan uzandığım sayısız yürek d/okunmakla iştigal şükürler olsun ki…

 

 


( Asla Sönmesin Bu Yangın... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 8.11.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.