Tan yerinde kızıla çalardı ela gözleri
Yüzünde doğmayı bekleyen şiir gibi
Çatılmış iki kaşının arasından duyulurdu
Volta atan umudun ayak sesleri
Kirpikleri yerinden fırlamadan
Dertsiz gönüllere değince yaralardı
Kirazdan kırmızı bulaşmış sevdanın dudakları
Öperdi yuvasız kırlangıçların ruhundan
Dilinde şifalı sözcükler saklambaç oynarken
Sobelenirdi işkence görmüş cümleler
Bir bakıştan bulaştı damağa sevdanın sırrı
Zımpara boşa yoruldu gönle yerleşmişti tadı
Düğümlenirdi boğazına utangaç duygular
Çıkamazdı nefesiyle mutluluğun reçetesi
Acı türküler demlenirdi sevdanın kulaklarında
Duyunca tadını inlerdi gönüller
Baharla örülmüş beliklerine kurulurdu salıncak
Limon çiçeklerinden esen rüzgârla hayaller sallanırdı
Hasret kokusunun aşı yapıldığı
Ihlamur ağacının dalına benzerdi sevdanın burnu
Düşerdi bazen gecenin içinden rüyalarıma
Hoş geldin derdim mahcup olur avuçlarının içi terlerdi
Küçücük ellerinde uzun parmakları vardı sevdanın
Çileli gurbet bitecekti uzatsaydı kolunu hayatıma
Yetişemedi saman yolundan eli kolu ama
Otuz dokuz numaralı ayaklarıyla bir yıldıza basıp ta
Kayarsa son durağa
Kucak açtım kelebek gibi
Sadece bir gün sarılmak için bekliyorum sevdayı….