Tahliye edilesi yalnızlığın ön
koşuluyum ve makber benzeri özlemin doluştuğu satırlar.
Çetrefilli yalnızlığın kâbusu olsa da
kukumav kuşlarındaki hüzne biat o gözyaşı elbette görüntü ihlali mevsimin
dokunulmazlığında kümelenen şiirler.
Vakur bir eda takınmış günün
sergüzeşt neşesi ve koşullar sunmadan bir koşu seven ilahi coşkusu ömrün ne de
olsa sandukasında gizem saklı aşkın ve mevsimin.
Mahmur bir eda ve sonlanan ziyafet.
Eklem yerlerinde ömrün kesif
sessizlik.
Hidayetin mimarı illa ki sabır ve şükür.
Temsili misal…
Zanlar durağında kâbuslar yüklenmiş
bulut ve teşrif ettiği her yoksunlukta muteber bir ölüm diliyor bekasında
yalnızlığın, minnet duyguları kuş bakışı ömrü de mimliyor.
Köhne yüreğin hüzünle izdivacı ve
delici bakışları rüzgârın adeta bir z/afiyet göstergesi günün hükmüne yenilmiş
besteler belki de mahzun şiirler unutulmuşluğun mateminde coşkudan bihaber
temenniler dillendiriyor kâfir gölgelerin mafya saldırısında pür-ü pak
vicdanlar sofulardan ibaret bulutların uhrevi boyutsuzluğunda bir bir
resmediyor hayatı.
Her rengin müziği ayrı.
Her müziğin de ritmi.
Tininde maviden bir alyans ve uyruğu
kayıp şarkılar mevsime ve ölüme teğet geçiyor.
Yol yorgunu hikâyeler aslında
anlatıcının ufkunda bir kurşun ağırlığında ve mukozası yalnızlığın adeta bir
iltifat kadar başına buyruk söylemler ve devasa çukurlarda ölüyor şair ve
kükreyen yürekler.
Tohumlar serperken şiirler buz
tutuyor.
Buz dağında saklı hitabet gücü ile
imgeleri ve dizeleri donuyor şiirin.
Şahikaların ısrarla sevdiği kadar
bulutların uçuştuğu gözlerinde yanan bir meşale kadar da pervasız varlığın
tutuk mizacı.
Bir alıntı mahiyetinde oysa gün ve
rolünü unutan oyuncular firar ediyor sahneden.
Düş boyutunda dişlek heceler ve
balyoz yiyen zümresi yalnızlığın elbette kinaye yüklü bir sesle cebelleşiyor
bir martavalı dindirmek kadar da zor hani, sonun sunumunda korkuyla kaçışan
sözcükler şiiri baltalayan her müzmin imgeyi saf dışı tutuyor yüreğin ikrarında
sözcük yoksunu boşlukla haberleşiyor kuşlar ve kanatlarında benekler asılı:
buğulu gözlerinde ihanetin de aşklar adeta birer sarkaç görevi yaparken ünlenen
şair ve imlenen şehir kâbusların çözeltisinde gerçeklere banıyor duyguları ve
kurşun yiyen her hecede saklı izdiham bir fevri gölge olmaktansa mutlak bir
kaygı ile varlığını siper ediyor.
Yoksunluğun mizacı matem.
Mabedin de basamaklarında çıkmaya
utanan naif bir gövde gösterisi elbette muğlak seslerde nükseden itham, gölgeli
yolun başında mahzun bir gülüş ile sesleniyor şair:
Ufkumda tutukluyum.
Utkumda ise asi bir rüzgârdan
hallice.
Mevsimin kiriyim elbette
Ellerimden dökülen imgelerin tuzağına
düştüm biteviye.
Israrla sever ve yazarken
Hayatta almadığım hazzın meczup
vekiliyim
Ve yüklendiğim sorumluluk ile
Aşkın ve ufkun sesiyim:
Gürleyen gök gürültüsünde
Bir sedanın bir de semanın neferiyim
Azığa aldığım her hecede saklı
maruzatım;
Her yalın izlekte kayıtlı varlığım:
Yeltendiğim her şiir de olsun
mezarım:
Ne de olsa mutlu bir ölüyüm ben
Meltemin firar ettiği güncemde saklı
hazinem.
Töhmet altında bırakmadan sevdiğim
kadarım
Sevilmemeye dahi yok itirazım:
Yazmak benim ruhsatım
Sevgiyi kanıksadığım kadar ihlal
edilmiş bir batında
Doğacak güne ve geceye ihtarım:
Gün bitiminde solan yüreğime de
hediye
Yazmadan geçen güne nazire
Beyitlerin nazarında yaralı bir
ceylanım.