Makale / Toplumsal Makaleler

Eklenme Tarihi : 22.11.2019
Okunma Sayısı : 755
Yorum Sayısı : 0

FAZLURRAHMAN



Önceki yazılarımdan İslam dininde reform yapmaya çalışanları sevmediğimi biliyorsunuz.

Bu gün konumuz Fazlurrahman olacak.Kendisi aynı zamanda günümüz Türkiye' sindeki Din Reformcularının da FİKİR babası oluyor galiba.Fazlurrahman’ın açtığı yanlış yol sayesinde adı...ama sadece adı Müslüman birileri türedi.
Diyeceksiniz ki;Fazlurrahman ne yaptı da kötü bir yol açtı?Prof.Dr. Mustafa Öztürk İslamcılık vadisinde Fazlurrahman isimli yazısında şunları yazıyor:
Evet,Fazlur Rahman modernleşmeye atıfta bulunur; fakat modernleşmeden kasdı, geçmişin ihtişamında hali hazırın perişanlığına teselli aramaktan vazgeçip Kuran’ın dinî-ahlâkî temelde hedef gösterdiği idealleri modern dünya düzleminde gerçekleştirebilme ve çağın dışına düşmeden çağdaş meydan okumalara karşı koyabilmedir.Bunu yolu, belli bir toplumsal-tarihsel matriste nazil olan ayetlerdeki hukukî talimatları tüm zamanlarda lafzî mucibince tatbike çalışmak değil, söz konusu talimatların özündeki maksadı kavramak, buradan hareketle modern duruma mukabelede bulunmaktır....
İlk bakışta,son derece masum ve tepki gösterilemeyecek ifadeler elbette ki.19 ve 20.yüz yıl Müslümanlarının hemen hepsinin ortak endişesi değil midir zaten?Müslümanlar olarak hepimiz, bu günkü modern denilen ama acımasız,insan onuruna aykırı dünya düzenine inancımızla mukabele etmek düşüncesinde değil miyiz?Asrın idrakine İslamı söyletmek temel amacımız değil mi?
Elbette niyet İslam toplumunun/Ümmetinin bilhassa ekonomik ezilmişliğinin,geri kalmışlığının ortadan kaldırılması amacı ise ufadeler son derece doğru.Paragrafın devamında niyetin böyle olmadığı anlaşılıyor. M.Öztürk devamında şöyle yazmış: Çünkü Kur’an toplumsal düzen ve hukuk alanında son sözü söylememiş, aksine ilk hitap çevresindeki toplumsal matriste ortaya çıkan tikel sorunlarla ilgili çözümler önermiştir.
Garabeti fark ettiniz mi?Son din,son şeriat ve son kitap son sözü söylememiş tüm insanlık için Evrensel değil, lokal çözümler-7 yüzyıldaki Arap toplumu için- üretmiş.O zaman şu soruyu sormak gerekmez mi?İslam dini son din değil midir?Kur’anı Kerim son ilahi kitap değil midir?Peygamberimiz(asv) son peygamber değil midir ki SON SÖZÜ söylememiş olsun?
Ortada bir tezat hemde büyük bir tezat yok mudur?Kişi SON DİNE,SON KİTAB’A ve SON PEYGAMBERE iman etmişse bu imani tereddütün sebebi nedir?Yok İMAN ETMEMİŞSENİZ mesele yok.Nihayetinde Cennet’te Cehennem’de lüzumsuz olmadığı gibi boş ta kalmayacak.Tercih kişiye aittir.
Gelelim Fazlurrahman’ın açtığı kötü yola:Günümüzdeki türediler fikir babalarının açtığı yolda son sürat ilerlemeye devam etmekteler.Ayrıntıya gerek yok,birtakım ünvanlı kişilerin ayetleri inkara kadar gittikleri malumunuzdur.
M.Öztürk’ün yazısında Fazlurrahman’a ait olan bir cümle belki akademisyenlerin durumunu bir parça anlatmakta faydalı olabilir.“Lahor’da lisansüstü çalışmalarımı sürdürürken, Mevdudi ne çalıştığımı sorduktan sonra, ‘Ne kadar çok[ilmî] çalışma yaparsan amelî melekelerin o kadar çok körelir.Niçin gelip cemaate [Cemaat-i İslâmî] katılmıyorsun?” demiş,o zaman benim cevabım şöyle olmuştu: Ne olursa olsun,[bilimsel]araştırma yapmayı seviyorum.”

Ünvanlı türediler,Allah-ü Teala’nın ayetlerine karşı kendi fikirlerini DİN gibi pazarlamaya devam ediyorlar. Başka iki kaynaktan da Fazlurrahman’ı yazmaya inşallah devam edeceğiz.

Yukarıda anlatmaya çalıştığım üzere Fazlurrahman 20 yüz yıl İslam düşüncesinde pek çok etkisi olan bir isim.Aynı zamanda da İslam Dininde reform meraklılarının etkilendikleri ve açtığı yolda pek çok menfiliği sebep olan bir filozof. Fazlurrahman: geleneksel İslâmî ilimlerde öğrenim görmüş olmakla birlikte, çağdaş eğitimi dinî açıdan sakıncalı bulan gelenekçi âlimlerin aksine İslâm’ın çağdaş gelişmelerle hesaplaşması ve böylece rekabet gücü kazanması gerektiğini savunuyordu.(A.Açıkgenç,DİA)
Benim anlamadığım,Çağdaş eğitimden kast edilenin özelliğidir.Çağdaş eğitim görece bir kavram değil midir? Reformcuların Çağdaş eğitim dedikleri,Batı’nın İslam’ı kabul etmesi midir?Böyle bir düşüncenin mantıklı olduğunu düşünmüyorum.Batı’nın İslam dinini kabullenmesi mümkün müdür?Bence değil.Batı İslam dinini kabul edemeyecek kadar dar ve ön yargılı.Batılı bir mütefekkir için İslam dinini kabullenmek o kadar da basit bir şey değil. Sebebini açıklamaya çalışayım elimden geldiğince:Allah-ü Teala Bakara Sûresi 120.ayette şöyle buyurmaktadır:Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: "Allah'ın yolu asıl doğru yoldur." Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah'tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.’’
İslam tarihi incelendiğinde görülecektir ki,Kuranı Kerim nazil olmaya başladığı andan itibarin Hıristiyanlar ve Yahudiler Son Kitap,Son Din ve Son Peygamberi kabul etmemekte ısrarcıdırlar. Bu durumda Hıristiyanların İslam dini ve Müslümanları kabullenmelerini beklemek beyhudedir,boşa çabadır.Reformcuların en büyük hataları da budur.Batılıların kendi bozulmuş dinlerine göre oluşturdukları kavram ve düşüncelerle İslam’ı sorgulamak İslam Dinine hizmet değil ihanettir.
Fazlurrahman’da benzerleri gibi yaptı:1965’te basılan Islamic Methodology in History adlı eseri hadis, sünnet ve fıkıh alanlarında yeni anlayışlarla ictihad yapmanın önemini vurguluyordu. Yine bu dönemde neşredilen Islam adlı eseri (London- New York 1966) İslâm düşünce tarihiyle âdeta hesaplaşıyordu.(A.A.DİA)
Diyanet İslam Ansiklopedisinde Fazlurrahman maddesini yazan Alparslan Açıkgenç’e göre İslam isimli kitabındaki bir cümleden dolayı Fazlurrahman başına ödül konarak katli istenmiştir. Burda sormak istediğim şudur:İslam dinine girmek için bir cümle yeterli(Kelime i Şahadet) dinden çıkmak ta bir kelime ile mümkün değil midir?
Alparslan Açıkgenç’in yazdığına göre Fazlurrahman İslam Geleneğini reddetmemekle birlikte “Günümüz Müslüman toplumları meselelerini ancak yeniden Kur’an’a dönerek ve ondan hareket ederek çözebilirler. İslâm’ın çağımızdaki dünya görüşü de bu noktadan hareketle ortaya konmalı,bu dünya görüşü çerçevesinde canlı ve kendini devamlı yenileyen bir düşünce hareketi oluşturulmalıdır.Çünkü toplumsal değişme bir gerçek olduğuna ve İslâm dini bunu reddetmediğine göre değişmenin gayri İslâmî bir şekilde gelişmesini önlemek için birçok İslâmî anlayışın da toplumsal değişmeye paralel olarak geliştirilmesi, başka bir deyişle yenilenmesi gerekir. Toplumsal değişimin etkisiyle yenilenmeyecek,dolayısıyla değişime uğramayacak olan sadece Kur’an ve hadisten çıkarılan “genel İslâmî ilkeler”dir.” yorumunu ortaya atmıştır.Belki masumane ortaya attığı fikirlerin savunucularının bu günkü durumunu hep birlikte izlemekteyiz.Allah-ü Teala’nın bildirdiği kıssaların inkarı,mucizelerin inkarı,hadis ve sünnetlerin inkarı.Gelinen nokta budur ve bu yolu açanlardan birisi de Fazlurrahman’dır.

28/01/2019

Fazlurrahman hakkında yapılacak araştırma da İhsan Şenocak’ın yazısı ciddiyet ve dikkatle okunmalı.İ. Şenocak M.Öztürk ve A.Açıkgenç gibi Fazlurrahman hayranı ve takipçisi değil.

İ.Şenocak 3 Kasım 2014 tarihli ve Ömrünü Yanlışa Adayan Adam: Fazlurrahman isimli yazısında belirttiğine göre Fazlurrahman Kuran’ın, Hz Rasulullah’ın (s.a.v.) yaşadığı miladi yedinci asra yönelik ilahi bir müdahale olduğunu ve mevcut hükümleri ile bu günün insanına hitap etmediğini iddia eden tarihselciler içerisinde bulunmaktadır.Bu saptama yazının üst kısmında M.Öztürk tarafındanda aynı şekilde yapılmıştır.Bana göre bunun anlamı basittir. Allah-ü Teala(cc)nın koruyacağını bildirdiği Kur’an-ı Kerim eski de kalmış bir kitaptır.(Haşa) SON KİTAP’ın hükmünün geçtiğine inanmak-haşa-Allah-ü Teala(cc) ya acziyet ifade etmekle eş değer değil midir?Allah-ü Teala(cc)ya yaratılmışlara mahsus durum isnat etmek küfürdür. (Cisimlerin sıfatları ile ve arazlarla vasıflandırılamaz.Her ne zaman zihnine böyle bir tasavvur gelecek olursa ,bilmelisin kiAllah yaratıcıdır,O’nun zatı,yaratıkların zatına asla benzemez...Ebu Mansur Maturidi’nin iki kitabı(Tevhid Kitabı ve Akaid Risalesi, Prof.Y.Z.Yörükan)

Fazlurrahman’a göre, Müslümanların çağdaş dünyada var olabilmeleri için iki yol vardır. Ya bütünü ile laik Batı’ya entegre olmak yahut da İslam’ı yeni bir içtihat metodu (tarihselci yorum usulü) ile yorumlayarak yeniden hayatın bütün alanlarına sokmak, böylece çağdaş dünyaya, laik olmayan, fakat İslami geleneğe değil, Kur’an’ın ahlaki ve sosyal amaçlarına uygun yeni kurum ve kurallara dayanan bir alternatif model sunmak. Ona göre, tutulması gereken yol bu ikincisidir.

Fazlurrahman vahyi Allah Rasul’u (s.a.v.) ile irtibatlandırırken Ehl-i Sünnet ulemasını, Hz. Peygamber’in (s.av.) Kuran’a karşı olan konumunu pasifize etmekle itham eder. Fazlurrahaman, İslam ve Çağdaşlık, s. 78.Zira ona göre vahyin anlamsal yönü Cenâb-ı Hakk’a lafza aktarılışı ise Hz. Rasulullah’a (s.a.v.) aittir: ‘Kur’an yanılmaz olması ve mutlak olarak yanlıştan beri olması ciheti ile tamamen Allah kelamıdır; ancak vahiy, Peygamber’in kalbine (zihin anlamında kullanmaktadır) ve buradan onun diline intikal etmesi açısından onun şahsiyeti ile derinden ilgilidir.’Eyüp Han Döneminde Bazı İslami Meseleler’ , İslami Araştırmalar Dergisi, Ankara, 1990, IV, 4, s.309.

‘Gerçekçi ve gelecek vadeden bir İslam Hukuku ve İslam kurumları tesis etmek istiyorsak, iki yönlü bir hareket yapmak zorundayız. Birincisi, nazil olduğu zamanın konu ile ilgili mevcut toplumsal şartlarını göz önünde tutarak, Kur’an’ın, somut olayları işleyişinden, bir bütün olarak Kur’an’ın hedeflediği genel ilkelere doğru hareket etmektir. İkincisi bu genelleme düzeyinden günümüzde geçerli olan konu ile ilgili mevcut toplum şartlarını göz önünde tutarak şu anda uygulanmak istenen özel yasamaya doğru hareket etmektir.’Fazlurrahman, İslam ve Çağdaşlık, s.94-95.

Modernistlerin anlayış usullerini peşinen İslami olma özelliğine sahip değerleri sorgulama üzerine bina etmeleri, geliştirdikleri usullerin Batı daki uygulanış şekillerini tahlil etmelerine mani oldu. Bu yüzden tarihselcilik -Kur’an’ı sorgularken- kendi menşeini, hangi şartlarda ve niçin doğduğunu yeterince tartışamadı...Tarihselciliğin İslam coğrafyasındaki versiyonunun öncelikle müstemleke muamelesi gören insanların ülkelerinde neşvü nema bulması, onu kabul eden Müslüman modernistlerin zihnen tükendiklerinin, terkib ve tahlil ameliyelerini yitirdiklerinin ve bu yüzden de kendileri olabilmeyi düşünemediklerinin izharıdır.

Fazlurrahman’ın önerdiği usul, klasik tefsir usulünü kökten değişime tabi tutmaktadır. Klasik usul, Kur’an’ı Kerim’i lafız ve mana ciheti ile Allah’a (c.c.) ait kabul ettiğinden, onu tefsir ederken lafızdan hareket eder ve ayetlerin bütün zaman ve mekânlarda geçerli olduğunu söyler.

Hakikat şu ki; İslamilik iddiasında bulunan her anlayış usulü, Kur’an’ı Kerim’i lafız ve mana itibari ile Allah Teâlâ’ya (c.c.) ait olan ve bütün zamanlara hitab eden evrensel hakikatler atlası kabul eder ve bu kabul gereği davranırsa meşruiyet kazanabilir. Çünkü Kur’anı Kerim sadece nüzul devrine hitab etmediğini, tarih üstü duruşuyla kıyamete kadar gelecek ins ve cinne hükmettiğini bildirmektedir:(Âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkân'ı indiren Allah'ın şanı yücedir. Furkân:1)

İşte, o peygamberler, Allah'ın doğru yola ilettiği kimselerdir. (Ey Muhammed!) Sen de onların tuttuğu yola uy. De ki: "Bu tebliğe karşı sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur'an), bütün âlemler için ancak bir uyarıdır." En'âm:90 Yani sadece indiği o ilk toplumu değil kıyamete kadar gelecek bütün milletleri irşat etmek de onun uhdesindedir.[Bkz.Razi, a.g.e., XIII, 59;Reşid Rıza, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Kerim, Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 1999, VII, 505.Davet zaman ve mekanla sınırlı değildir.

Fazlurrahman “etkin tarih” teziyle, Kur’an’ın Peygamber’imizin (s.a.v.) zihnine indiğini iddia ederek şunu söylemek istemektedir: Bir takım hakikatler suretinde inen ayetleri Cenâb-ı Peygamber Efendimiz, (s.a.v.) çevre kültürünün etkisiyle lafzi kalıplara sokarak ifade etmiştir. Yani kırk yaşına kadar Arap kültürü ile yaşayan, düşünen, konuşan Peygamber zihni, kırk yaşından sonra çevre kültürünün yanı sıra sadece anlam itibari ile vahyi de kuşanmıştır.

Fazlurrahman, ifade ettiği bu yaklaşımın mucidi değil sadece Batı kültüründen İslam’a taşıyıcılığını yapan bir amelesidir. Eğer amele değil de fikir adamı olsaydı kendisine telkin edilen oryantalist ezberlere şüpheyle yaklaşacak, Kur’an’ı Kerim’in beyanı doğrultusunda onları öz posa ayrımına tabi tutacaktı. Fakat bunu yapamadı.


( Reformcuların Fikir Babalarından Fazlurrahman başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 22.11.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.