FAZLURRAHMAN
Önceki
yazılarımdan İslam dininde reform yapmaya çalışanları
sevmediğimi biliyorsunuz.
Bu
gün konumuz Fazlurrahman olacak.Kendisi aynı zamanda günümüz
Türkiye' sindeki Din Reformcularının da FİKİR babası oluyor
galiba.Fazlurrahman’ın açtığı yanlış yol sayesinde adı...ama
sadece adı Müslüman birileri türedi.
Diyeceksiniz
ki;Fazlurrahman ne yaptı da kötü bir yol açtı?Prof.Dr. Mustafa
Öztürk İslamcılık vadisinde Fazlurrahman isimli yazısında
şunları yazıyor:
Evet,Fazlur Rahman modernleşmeye atıfta
bulunur; fakat modernleşmeden kasdı, geçmişin ihtişamında hali
hazırın perişanlığına teselli aramaktan vazgeçip Kuran’ın
dinî-ahlâkî temelde hedef gösterdiği idealleri modern dünya
düzleminde gerçekleştirebilme ve çağın dışına düşmeden
çağdaş meydan okumalara karşı koyabilmedir.Bunu yolu, belli bir
toplumsal-tarihsel matriste nazil olan ayetlerdeki hukukî
talimatları tüm zamanlarda lafzî mucibince tatbike çalışmak
değil, söz konusu talimatların özündeki maksadı kavramak,
buradan hareketle modern duruma mukabelede bulunmaktır....
İlk
bakışta,son derece masum ve tepki gösterilemeyecek ifadeler
elbette ki.19 ve 20.yüz yıl Müslümanlarının hemen hepsinin
ortak endişesi değil midir zaten?Müslümanlar olarak hepimiz, bu
günkü modern denilen ama acımasız,insan onuruna aykırı dünya
düzenine inancımızla mukabele etmek düşüncesinde değil
miyiz?Asrın idrakine İslamı söyletmek temel amacımız değil
mi?
Elbette niyet İslam toplumunun/Ümmetinin bilhassa
ekonomik ezilmişliğinin,geri kalmışlığının ortadan
kaldırılması amacı ise ufadeler son derece doğru.Paragrafın
devamında niyetin böyle olmadığı anlaşılıyor. M.Öztürk
devamında şöyle yazmış: Çünkü
Kur’an toplumsal düzen ve hukuk alanında son sözü söylememiş,
aksine ilk hitap çevresindeki toplumsal matriste ortaya çıkan
tikel sorunlarla ilgili çözümler önermiştir.
Garabeti
fark ettiniz mi?Son din,son şeriat ve son kitap son sözü
söylememiş tüm insanlık için Evrensel değil, lokal çözümler-7
yüzyıldaki Arap toplumu için- üretmiş.O zaman şu soruyu sormak
gerekmez mi?İslam dini son din değil midir?Kur’anı Kerim son
ilahi kitap değil midir?Peygamberimiz(asv) son peygamber değil
midir ki SON SÖZÜ söylememiş olsun?
Ortada bir tezat hemde
büyük bir tezat yok mudur?Kişi SON DİNE,SON KİTAB’A ve SON
PEYGAMBERE iman etmişse bu imani tereddütün sebebi nedir?Yok İMAN
ETMEMİŞSENİZ mesele yok.Nihayetinde Cennet’te Cehennem’de
lüzumsuz olmadığı gibi boş ta kalmayacak.Tercih kişiye
aittir.
Gelelim Fazlurrahman’ın açtığı kötü
yola:Günümüzdeki türediler fikir babalarının açtığı yolda
son sürat ilerlemeye devam etmekteler.Ayrıntıya gerek yok,birtakım
ünvanlı kişilerin ayetleri inkara kadar gittikleri
malumunuzdur.
M.Öztürk’ün yazısında Fazlurrahman’a ait
olan bir cümle belki akademisyenlerin durumunu bir parça anlatmakta
faydalı olabilir.“Lahor’da lisansüstü çalışmalarımı
sürdürürken, Mevdudi ne çalıştığımı sorduktan sonra, ‘Ne
kadar çok[ilmî] çalışma yaparsan amelî melekelerin o kadar çok
körelir.Niçin
gelip cemaate [Cemaat-i İslâmî] katılmıyorsun?” demiş,o zaman
benim cevabım şöyle olmuştu: Ne olursa olsun,[bilimsel]araştırma
yapmayı seviyorum.”
Ünvanlı
türediler,Allah-ü Teala’nın ayetlerine karşı kendi fikirlerini
DİN gibi pazarlamaya devam ediyorlar. Başka iki kaynaktan da
Fazlurrahman’ı yazmaya inşallah devam edeceğiz.
Yukarıda
anlatmaya çalıştığım üzere Fazlurrahman 20 yüz yıl İslam
düşüncesinde pek çok etkisi olan bir isim.Aynı zamanda da İslam
Dininde reform meraklılarının etkilendikleri ve açtığı yolda
pek çok menfiliği sebep olan bir filozof. Fazlurrahman: geleneksel
İslâmî ilimlerde öğrenim görmüş olmakla birlikte, çağdaş
eğitimi dinî açıdan sakıncalı bulan gelenekçi âlimlerin
aksine İslâm’ın çağdaş gelişmelerle hesaplaşması ve
böylece rekabet gücü kazanması gerektiğini
savunuyordu.(A.Açıkgenç,DİA)
Benim anlamadığım,Çağdaş
eğitimden kast edilenin özelliğidir.Çağdaş eğitim görece bir
kavram değil midir? Reformcuların Çağdaş eğitim
dedikleri,Batı’nın İslam’ı kabul etmesi midir?Böyle bir
düşüncenin mantıklı olduğunu düşünmüyorum.Batı’nın
İslam dinini kabullenmesi mümkün müdür?Bence değil.Batı İslam
dinini kabul edemeyecek kadar dar ve ön yargılı.Batılı bir
mütefekkir için İslam dinini kabullenmek o kadar da basit bir şey
değil. Sebebini açıklamaya çalışayım elimden
geldiğince:Allah-ü Teala Bakara Sûresi 120.ayette şöyle
buyurmaktadır:Sen
dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla
senden razı olmazlar. De ki: "Allah'ın yolu asıl doğru
yoldur." Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve
keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah'tan sana ne bir
dost, ne bir yardımcı vardır.’’
İslam
tarihi incelendiğinde görülecektir ki,Kuranı Kerim nazil olmaya
başladığı andan itibarin Hıristiyanlar ve Yahudiler Son
Kitap,Son Din ve Son Peygamberi kabul etmemekte ısrarcıdırlar. Bu
durumda Hıristiyanların İslam dini ve Müslümanları
kabullenmelerini beklemek beyhudedir,boşa çabadır.Reformcuların
en büyük hataları da budur.Batılıların kendi bozulmuş
dinlerine göre oluşturdukları kavram ve düşüncelerle İslam’ı
sorgulamak İslam Dinine hizmet değil ihanettir.
Fazlurrahman’da
benzerleri gibi yaptı:1965’te basılan Islamic Methodology in
History adlı eseri hadis, sünnet ve fıkıh alanlarında yeni
anlayışlarla ictihad yapmanın önemini vurguluyordu. Yine bu
dönemde neşredilen Islam adlı eseri (London- New York 1966) İslâm
düşünce tarihiyle âdeta hesaplaşıyordu.(A.A.DİA)
Diyanet
İslam Ansiklopedisinde Fazlurrahman maddesini yazan Alparslan
Açıkgenç’e göre İslam isimli kitabındaki bir cümleden dolayı
Fazlurrahman başına ödül konarak katli istenmiştir. Burda sormak
istediğim şudur:İslam dinine girmek için bir cümle
yeterli(Kelime i Şahadet) dinden çıkmak ta bir kelime ile mümkün
değil midir?
Alparslan Açıkgenç’in yazdığına göre
Fazlurrahman İslam Geleneğini reddetmemekle birlikte “Günümüz
Müslüman toplumları meselelerini ancak yeniden Kur’an’a
dönerek ve ondan hareket ederek çözebilirler. İslâm’ın
çağımızdaki dünya görüşü de bu noktadan hareketle ortaya
konmalı,bu dünya görüşü çerçevesinde canlı ve kendini
devamlı yenileyen bir düşünce hareketi oluşturulmalıdır.Çünkü
toplumsal değişme bir gerçek olduğuna ve İslâm dini bunu
reddetmediğine göre değişmenin gayri İslâmî bir şekilde
gelişmesini önlemek için birçok İslâmî anlayışın da
toplumsal değişmeye paralel olarak geliştirilmesi, başka bir
deyişle yenilenmesi gerekir. Toplumsal değişimin etkisiyle
yenilenmeyecek,dolayısıyla değişime uğramayacak olan sadece
Kur’an ve hadisten çıkarılan “genel İslâmî ilkeler”dir.”
yorumunu ortaya atmıştır.Belki masumane ortaya attığı
fikirlerin savunucularının bu günkü durumunu hep birlikte
izlemekteyiz.Allah-ü Teala’nın bildirdiği kıssaların
inkarı,mucizelerin inkarı,hadis ve sünnetlerin inkarı.Gelinen
nokta budur ve bu yolu açanlardan birisi de Fazlurrahman’dır.
28/01/2019
Fazlurrahman
hakkında yapılacak araştırma da İhsan Şenocak’ın yazısı
ciddiyet ve dikkatle okunmalı.İ. Şenocak M.Öztürk ve A.Açıkgenç
gibi Fazlurrahman hayranı ve takipçisi değil.
İ.Şenocak
3 Kasım 2014 tarihli ve Ömrünü Yanlışa Adayan Adam:
Fazlurrahman isimli
yazısında belirttiğine göre Fazlurrahman Kuran’ın,
Hz
Rasulullah’ın
(s.a.v.)
yaşadığı miladi yedinci asra yönelik ilahi bir müdahale
olduğunu ve mevcut hükümleri ile bu günün insanına hitap
etmediğini iddia eden tarihselciler içerisinde bulunmaktadır.Bu
saptama yazının üst kısmında M.Öztürk tarafındanda aynı
şekilde yapılmıştır.Bana göre bunun anlamı basittir. Allah-ü
Teala(cc)nın koruyacağını bildirdiği Kur’an-ı Kerim eski de
kalmış bir kitaptır.(Haşa) SON KİTAP’ın hükmünün geçtiğine
inanmak-haşa-Allah-ü Teala(cc) ya acziyet ifade etmekle eş değer
değil midir?Allah-ü Teala(cc)ya yaratılmışlara mahsus durum
isnat etmek küfürdür. (Cisimlerin
sıfatları ile ve arazlarla vasıflandırılamaz.Her ne zaman
zihnine böyle bir tasavvur gelecek olursa ,bilmelisin kiAllah
yaratıcıdır,O’nun zatı,yaratıkların zatına asla
benzemez...Ebu
Mansur Maturidi’nin iki kitabı(Tevhid Kitabı ve Akaid Risalesi,
Prof.Y.Z.Yörükan)
Fazlurrahman’a
göre, Müslümanların çağdaş dünyada var olabilmeleri için iki
yol vardır. Ya bütünü ile laik Batı’ya entegre olmak yahut da
İslam’ı yeni bir içtihat metodu (tarihselci
yorum usulü)
ile yorumlayarak yeniden hayatın bütün alanlarına sokmak, böylece
çağdaş dünyaya, laik olmayan, fakat İslami geleneğe değil,
Kur’an’ın ahlaki ve sosyal amaçlarına uygun yeni kurum ve
kurallara dayanan bir alternatif model sunmak. Ona göre, tutulması
gereken yol bu ikincisidir.
Fazlurrahman
vahyi Allah
Rasul’u (s.a.v.)
ile irtibatlandırırken Ehl-i Sünnet ulemasını, Hz.
Peygamber’in (s.av.)
Kuran’a karşı olan konumunu pasifize etmekle itham eder.
Fazlurrahaman, İslam ve Çağdaşlık, s. 78.Zira ona göre vahyin
anlamsal yönü Cenâb-ı
Hakk’a
lafza aktarılışı ise Hz.
Rasulullah’a (s.a.v.)
aittir: ‘Kur’an
yanılmaz olması ve mutlak olarak yanlıştan beri olması ciheti
ile tamamen Allah kelamıdır; ancak vahiy, Peygamber’in kalbine
(zihin anlamında kullanmaktadır) ve buradan onun diline intikal
etmesi açısından onun şahsiyeti ile derinden ilgilidir.’Eyüp
Han Döneminde Bazı İslami Meseleler’ , İslami Araştırmalar
Dergisi, Ankara, 1990, IV, 4, s.309.
‘Gerçekçi
ve gelecek vadeden bir İslam Hukuku ve İslam kurumları tesis etmek
istiyorsak, iki yönlü bir hareket yapmak zorundayız. Birincisi,
nazil olduğu zamanın konu ile ilgili mevcut toplumsal şartlarını
göz önünde tutarak, Kur’an’ın, somut olayları işleyişinden,
bir bütün olarak Kur’an’ın hedeflediği genel ilkelere doğru
hareket etmektir. İkincisi bu genelleme düzeyinden günümüzde
geçerli olan konu ile ilgili mevcut toplum şartlarını göz önünde
tutarak şu anda uygulanmak istenen özel yasamaya doğru hareket
etmektir.’Fazlurrahman,
İslam ve Çağdaşlık, s.94-95.
Modernistlerin
anlayış usullerini peşinen İslami olma özelliğine sahip
değerleri sorgulama üzerine bina etmeleri, geliştirdikleri
usullerin Batı daki uygulanış şekillerini tahlil etmelerine mani
oldu. Bu
yüzden tarihselcilik -Kur’an’ı sorgularken- kendi menşeini,
hangi şartlarda ve niçin doğduğunu yeterince
tartışamadı...Tarihselciliğin
İslam coğrafyasındaki versiyonunun öncelikle müstemleke
muamelesi gören insanların ülkelerinde neşvü nema bulması, onu
kabul eden Müslüman
modernistlerin
zihnen tükendiklerinin, terkib ve tahlil ameliyelerini
yitirdiklerinin ve bu yüzden de kendileri olabilmeyi
düşünemediklerinin izharıdır.
Fazlurrahman’ın
önerdiği usul, klasik tefsir usulünü kökten değişime tabi
tutmaktadır. Klasik usul, Kur’an’ı Kerim’i lafız ve mana
ciheti ile Allah’a
(c.c.)
ait kabul ettiğinden, onu tefsir ederken lafızdan hareket eder ve
ayetlerin bütün zaman ve mekânlarda geçerli olduğunu söyler.
Hakikat
şu ki; İslamilik iddiasında bulunan her anlayış usulü, Kur’an’ı
Kerim’i lafız ve mana itibari ile Allah
Teâlâ’ya (c.c.)
ait olan ve bütün zamanlara hitab eden evrensel hakikatler atlası
kabul eder ve bu kabul gereği davranırsa meşruiyet kazanabilir.
Çünkü Kur’anı Kerim sadece nüzul devrine hitab etmediğini,
tarih üstü duruşuyla kıyamete kadar gelecek ins ve cinne
hükmettiğini bildirmektedir:(Âlemlere
bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkân'ı indiren Allah'ın şanı
yücedir. Furkân:1)
İşte,
o peygamberler, Allah'ın doğru yola ilettiği kimselerdir. (Ey
Muhammed!) Sen de onların tuttuğu yola uy. De ki: "Bu tebliğe
karşı sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur'an), bütün âlemler
için ancak bir uyarıdır." En'âm:90
Yani sadece indiği o ilk toplumu değil kıyamete kadar gelecek
bütün milletleri irşat etmek de onun uhdesindedir.[Bkz.Razi,
a.g.e., XIII, 59;Reşid Rıza, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Kerim,
Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 1999, VII, 505.Davet zaman ve
mekanla sınırlı değildir.
Fazlurrahman
“etkin tarih” teziyle, Kur’an’ın Peygamber’imizin
(s.a.v.)
zihnine indiğini iddia ederek şunu söylemek istemektedir: Bir
takım hakikatler suretinde inen ayetleri Cenâb-ı
Peygamber Efendimiz, (s.a.v.)
çevre kültürünün etkisiyle lafzi kalıplara sokarak ifade
etmiştir. Yani kırk yaşına kadar Arap kültürü ile yaşayan,
düşünen, konuşan Peygamber zihni, kırk yaşından sonra çevre
kültürünün yanı sıra sadece anlam itibari ile vahyi de
kuşanmıştır.
Fazlurrahman,
ifade ettiği bu yaklaşımın mucidi değil sadece Batı kültüründen
İslam’a taşıyıcılığını yapan bir amelesidir. Eğer amele
değil de fikir adamı olsaydı kendisine telkin edilen oryantalist
ezberlere şüpheyle yaklaşacak, Kur’an’ı Kerim’in beyanı
doğrultusunda onları öz posa ayrımına tabi tutacaktı. Fakat
bunu yapamadı.