BİRAZ SOSYAL
BİRAZ DA EDEBİ SOHBET
Ahmet AYAZ
Gaziantep Güneş Gazetesi 26 Kasım 2019
Yaşadım, gördüm, geçirdim, hayatta
çok şey öğrendim dersiniz. Bir bakıp da düşündüğünüz zman hiç bir şey
bilmediğinizi fark edersiniz. Adamın birisine sormuşlar. Bu kadar okudunuz,
tahsil göndünüz. Ne öğrendiniz
dediklerinde. Cevap olarak hiç bir şey bilmediğimi demiş. 1954-1955 yıllarında
2-3 sınıflarda “OKUMA KİTABI” diye bir ders kitabı vardı. 3 Sınıf Okuma kitabında bir “Bilgiç Dede” vardı. Bilgiç Dede
80 yaşlarında çocuk okutuyor. Hem de o
zamanın bilginidir. Bilgiç Dedesidir.
Kimin aklının almadığı bir şey olursa, Bilgiç Dededen soruyor. Bilgiç Dede bir gün piposunu yakacak çocuklardan ateş istiyor. Çocuklar ateş getirmek için maşayı
bulamıyorlar. 8 yaşındaki bir kız çocuğu hemen avucuna azıcık kül
alıyor. Bir ateş parçasını da külün üzerine indirip Bilgiç Dedeye ateşi getiriyor.
Bilgiç Dede bu kızın bu zekasına hayran kalıyor ve şaşırıyor. Daha
sonra çocuklar el elden üstündür.
Ben bunca yılın Bilgiç Dedesiyim 8 yaşındaki arkadaşınızın
düşündüğünü düşünemedim. Siz de düşünemediniz diyor.
Ben de oldukça yaşlandım. Kitap okudum, kitap
yazdım, kendimi kontrol edince hiç bir şey bilmediğimi anlıyorum. Maddi
durumunuz iyi olur. Oğlunuzu evlendirmek için kız aramaya başlarsınız. Bir
yende bir kız bulursunuz. Kız güzel ama, babasının maddi durumu iyi olmaz.
Siz varlıklısınız. Bu kızı alırsak, bu
kızımız yoksulluk çekmiş, alırsak malımızın eşyamızın kıymetini bilir
sanırsınız. Bu kızı gelin getirirsiniz. Babasının evinde açlık çeken bu kıza
yiyecek beğendiremezsiniz. Babasının evinde giyecek görmemiş. Bu kıza elbise
beğendiremezsiniz. Elbiseye, ayakkabıya doyuramazsınız. Yemek beğenmez. Keşke kapılarını çalmaz olaydım, bu kızı
evimize getirmez olaydım dersiniz.ama iş işten geçer, bir iki de çocuğu olur.
Torunlarda tatlı olur. Yapacak bir iş kalmaz. Burada şunu söylemek isterim. Allah hiç bir konuda, hiç birimizi
bir yanlışa düşürmeye diyorum. Yanlışı gidermek her yerde mümkün olmuyor.
Doğrusu yanlışa düşmemek derim ama, bazı şeyler de kader de var. Kadere de
inanıyorum, kaderin önüne de geçilmiyor.
Ben köyümüzde bir fakir çocuğuydum.
Çalışmayı çok severdim. Okumayı da çok severdim. Ders kitaplarımı koklar
bağrıma basardım. Fakir çocuğu olmama rağmen köyde emsallerim arasında ilk taktım elbiseyi ben diktirdim. İlk altın
yüzüğü ben parmağıma taktım, ilk olarak
silahı belime ben kuşandım. Tabii biraz büyüdükten sonra. Zengin çocukları kendi işlerinde çalıştıkları için, ceplerinde
para olmazdı. Ben hem kendi işimizi
yapardım. Hem de başkalarının işinde
çalışırdım. Kazandığım paraların bir kısmına babama verirdim,
bir kısma bana kalırdı. Cebimde her zaman param olurdu ve istediklerimi alabilirdim. Daha
sonra bağımız da, bostanımız da, fıstık ağaçlarımız da oldu. Gençliğimde
gördüğüm için gözümde hiç bir şey
kalmadı. Şimdi giysilerim eski de olsa, umurumda bile değil. Ama aptalca giyinmeyi de
sevmem. Dünya da iki şeye doymadım. Bir
ağaç dikmeye, ikincisi de okumaya doyamadım. Gözlerim küçük yaşta bozuldu.
Askeri okulu gözden kaybettim. Şimdide göz ameliyatı geçirdim. Doya doya kitap
okuyamıyorum. Şimdi sizler ile paylaşmak için, askeri okulu gözden
kaybettiğimde yazdığım, iki dörtlüğü
aşağıya alıyorum. Buyurun beraber okuyalım diyorum.
BİR AĞAÇ MİSALI
…
Bir
ağaç misali filizlenirken,
Üzerime
acı mihrican esti.
Bağrımda
birikmiş dert gizlenirken,
Hakk
boynumu büküp kolumu kesti.
…
Her
türlü zahmete alışacaktım,
Vatan
millet için çalışacaktım.
İlmin
zirvesine ulaşacaktım,
Bir
baktım ki Felek, yolumu kesti.
Ahmet
AYAZ