Ne zaman bir derde düşsem: “Allah büyüktür.” derim. Budur benim ezberim. Varsa yoksa bütün ederim. Sigortam... Garanti belgem…
Saçımın telinden ayağımın ucuna kadar ayrılığa
düşsem de gırtlağıma kadar hüzne batsam da hakiki bir dost sesine hasret kalsam
da özlesem de ölsem de dilimden düşmez: “Allah
büyüktür.”
Gönlümüzde her ne varsa dilimizde de o olur. Aklımızdan
geçen her ne ise sözlerimize yansıyan da o olur. Göğümü sarsa da kapkara
bulutlar, kurusa da bahçem, kırılsa da dalım, solsa da çiçeğim yine de
vazgeçmem: “Allah büyüktür.” derim.
Kırık çıkık içinde kalsa da kemiğim, çürüse de etim,
yıkılsa da bedenim, çıksa da canım yine de eksik olmaz dilimde: “Allah
büyüktür.”
Gitse de eşim dostum, terk etse de sevdiğimi
zannettiklerim, tek kalsam da bu dünyada, terkin terkinde olsam da gam etmem hiçbir şeyi
kendime: “Allah büyüktür.” derim.
Bakmam yüzüne
gözüne. Boyuna bosuna aldırmam. Malını mülkünü sormam. Gönlüne bakarım,
insanlığına… Şefkatine, vicdanına sonra da: “Allah büyüktür.” derim.
Ne zaman bir
müşkül iş başıma gelirse işte bu da benim imtihanımdır diye düşünür Hazreti Eyüp
sabrını gösteririm “Allah büyüktür.”
derim.
Kimsesizliğim
boğsa da beni, yalnızlığım acıtsa da kalbimi, Azrail alsa da canımı: “Allah
büyüktür.” derim.
Yârim derdini ver desem yüklensem ona yük olan her
şeyi, eklesem derdimin üstüne onun derdini “Allah
büyüktür.” derim.
Kol kanat gerenim olmasa da bir tas su verenim, bir
kap yemek sunanım ve nasılsın diyenim olmasa da “Allah büyüktür.” derim.
Garip geldik bu dünyaya garip gideceğiz. Dilimizde
bir dua gibi zikrettiğimiz, bir dava gibi fikrettiğimiz her şart ve zeminde hiçbir
kimseye eyvallah etmeden, baş eğmeden, eğriye düşmeden “Allah büyüktür.” derim.