Hani içki içse yahut mafya babası olup, yüzlerce insan öldürse; Dinini yaşayan birini görse yahut iyi yolda olduğuna şahit olsa, alın teriyle ekmeğini kazanan birisi olsa,  ona iltifatlar yağdırır, hediyelere boğar ve ona hayranlıkla bakar. Lakin onun gibi yaşayın deseniz asla yaşamaz.


İnsanlar ne kadar birbirine küsse, kanlı bıçaklı olsa, her türlü günaha bulaşsa, bir cenaze gördü mü, tabutun bir ucundan tutar üzülerek… Kızdığı, küfrettiği, kusurunu deştiği bu ölen kişiye karşı ağıtlar yakar. Ölen öldüğünde değeri anlaşılır, ün kazanır, yere göğe sığmaz adeta.


Bir takımı tutsa, takım yenilsin ya da yensin… O kadar abartır ki! Yense, partiler düzenler… Yenilse, karşı takımın taraftarına ateşler püskürür, sanki savaş meydanındaymış gibi kavga eder. Katil olur, ya da yaralar boşu boşuna… Ne yenmeyi ne de yenilmeyi anlayamaz.


Ne kadar ateistim yahut deistim dese, karşısında ki insanı ikna etmek için vallahi der Allah’ı şahit tutar, teşekkür etmek yerine Allah razı olsun der, şaşırdığında Bismillahirrahmanirrahim der, ne kadar tesettüre karşı olsa da, bir cenazeye gittiğinde başını örterek gider, çok hasta olsa ne olur bana dua edin der, daha neler, neler der…


Ne kadar düğünde takı götürmeyi istemese de, kendi çocuğu evlense, neden takı getirmiyorlar diye veryansın eder durur, ayıplar, kusur arar.


Hiç okumamış ama zengin biri olsa, çocuğunun okuması için elinden ne gelirse yapmaya gayret eder, sonrada çocuğum okuyor diye hava atar. Ne gariptir, hava atmaksa hâkim bir duygumuzdur, dilimizde virüsüyle daima yaşar. 

 

Kendi hatasının konuşulması istemez, gıybet ve iftira yapılmasını da… Ama kendisi her fırsatta bunu yapar. Asmadığı, hapsetmediği, kavga etmediği an yoktur. Asla duygudaş olmaz, asla karşısındakini dinlemez, asla başkasının kendisinden üstün olduğunu kabul etmez. 

 

Yağcıdır, yalancıdır, aldatıcıdır, çıkarcıdır, güven veren değildir, ne kendisinin kim olduğunu bilir ya da araştırır ne de başkasını tanımak için çaba gösterir. Affedici değildir, aksine kincidir. Asla başkasının kötülüğünü unutmaz, intikam almakla meşgul olur. Kan davası güder… Başkasının ölümüne ağlamaz, ama bir yakını ölse muson yağmuru gibi ağlar. Sevdiğinin değeri vardır, başkalarının değil. Çelişkiler doludur. 

 

İnanıyorum dese de sen inandığına aldanma… Alnı secdeye gelse, diğer secdeye gelen kişiyle araba pazarlığı yapar. Bunun içinde sanki Allah görmüyormuş gibi el kol işaretleri ile beden dilini kullanır. İbadet kalbe işlemez, aşkta… Âşık olduğunu sanır, gün gelir eşini öldürür, çocuklarının canına kıyar. Sonra da ben ne yaptım diye pişman olur, olur da… Hani derler ya geçti Bor’un pazarı sür eşeğini Niğde’ye misalidir bu. Olan olmuştur işte…

 

Başkasının kızını kaçırır, ama kendi kızının kaçması namussuzluktur. Asla bunu kabul etmez. 

 

Övünmeyi sever ama Rabbini övmez…

 

Bizim insanımız işte, ne yaptığına akıl sır ermez. Hani bunu değiştirmek de mümkün mü, hayır. Herkesin keyfi yerinde… Herkesin bir kanun anlayışı var ve uygulaması da… Ne kanun koyucular bunu anlatabiliyor ve çözmeye çabalıyor, ne de kanunsuzlukla çözüm bulanlar azalmıyor, aksine çoğalıyor…

 

Belki de kimlikte sorun var… Yani biz hakikaten hangi toplumun ya da toplumların kimliğini ya da izini taşıyoruz ki? Ne İslam ne de Türk kimliği bu dediklerime uymuyor… Sizce uyuyor mu?

 

Saffet Kuramaz 


( Ülkemin İnsanı Ne Gariptir başlıklı yazı safdeha tarafından 28.11.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.