Maarif Eski Nazırlarından Emrullah Efendi´nin "Şu mektepler olmasaydı, ben bu maarifi ne güzel idare ederdim" sözünü anımsarım ara ara. Büyük ülkeysen büyük de derdin var kardeşim. Hele hele de genç bir nüfusun var ise, bu nüfusu eğitmek, kalifiye etmek çok büyük mesele. Eskilerden dinleriz hep, kitapsız, deftersiz, sırasız, öğretmensiz okumanın çilelerini. Kendi köyünde okul olmayınca başka köylere kilometrelerce yol yürüyen, ayağında kara lastiklerle karda, kışta, soğukta taban çatlatan büyüklerimiz o yılları hep hatırlatırlar, bugünlere şükredelim diye. 

Evet bugün bir öğretmen olarak, hem de Urfa'nın sınıra çok yakın bir köyünde çalışan bir öğretmen olarak bakıyorum da, elhamdulillah devletimiz artık her imkânı her yere ulaştırdı. Taşımalı gelen öğrenciler için servis, sıcak yemek, kışlık giyecek yardımı, teknolojik imkanlar hemen hemen her yerde mevcut. Ama bu sefer de okumanın kıymeti kayboldu sanki be kardeşim. Herşeye bu kadar kolay ulaşınca bir rehavet, bir tembellik çöktü herkesin üzerine sanki. Öğrenci tanımının içi boşaldı. Dönem ortasında ve sonunda her dersten sınava giren, yüksek notlar alıp sınıf geçen nesiller geldi. Merak diye bir şey kalmadı çocuklarımızda. Talebe nitelemesi yok oldu, bilgiyi talep etmeyen, sığ ve not başarısını önemseyen öğrenciler sardı her tarafı. Tabii ki bunda eğitimi yönete(meye)nlerin etkisi çok büyük. Ama iş biraz da velide bitmiyor mu yani?

Ben aynı zamanda müdür yardımcısıyım. Bir gün bir baktım bir anne okula geldi, direk çocuğunun sınıfına çıktı, dersteki öğretmene bağırdı çağırdı, karakola gideceğini söyledi, azarlarından fakir de nasiplendim ve neticede çocuğuyla aldı başını gitti. Çocuğun babası başka bir evlilik yapıp bu aileyi terk ediyor, aile de en kücük diye bu çocuğa toz kondurmuyor. Olayı soruşturduğumda çocuğun öğretmenine ki bu öğretmeni bir hanım, küfürler ettiğini ve dersten çıkıp eve gidip olayı bambaşka anlattığını tespit ettim. Çocuk da daha sonra itiraf etti zaten, öğretmeniyle görüştürdük, özür diledi ve olay tatlıya bağlandı. Ama bir durum var ki hâlâ içerliyorum. Çocuğun annesi onca öğrencimizin önünde bizlere demediğini bırakmadı. Vay efendim biz hiç iş yapmıyormuşuz, çocuklarla hiç ilgilenmiyormuşuz, ancak para almayı biliyormuşuz falan. Biz bir dönemde bir genel, iki de sınıf içi veli toplantısı tertip ediyoruz. Bunun dışında malum öğrenciyle ilgili de daha önceki meselelerde veliyi okula defalarca davet ettik, kendisi gelemese bile hiç değilse yaşı 20'nin üzerinde olan abileri gelsin dedik. Yok, bir daha teşrif etmediler. Ama çocuğunun bir lafına okulu ayağa kaldırmayı marifet zannettiler. Abileri, "O öğretmen dua etsin ki ben burada değildim!" diyecek kadar ileri gittiler. 

Bunun gibi nice olaylar yaşanıyor her gün, art niyetli olanları hariç tutuyorum elbette ama hangi öğretmen durduk yere mesleğini, onca yıllık emeğini yok sayıp da bir çocuğa eziyet etsin? Bir de "duyarlı" medyamız var ya bizim. Hemen öğretmenleri hızara veren kahramanlarımız. Ah, ah. Neyse, mevzu anlaşılmıştır umarım. Vesselam.

Mahmut UZUN
( Duyarlı Velilerin Duyarlı Evlatları başlıklı yazı Mahmut Uzun tarafından 23.12.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.