Komşu ilişkilerinin vazgeçilmezidir kahve muhabbetleri. Masanın pasta, çikolata, lokumlarla donatıldığı ama adı bir kahve içmek olan ve kahvenin olmazsa olmazı muhabbetlerine dahil edildiğin, birbirlerini bin yıldır tanıyan, defalarca dertlerin, sevinçlerin, eskilerin yenilerin anlatılıp dinletildiği bir ortama dahil edildiğin bir ritüeldir. Normal şartlar altında iki dakika da içilen kahve iki saatlik bir dert sofrasına dönüşür ve iç iç bitmez. İlk yudumda sanki bir içki sofrasındaymış gibi fincanı tabağına hızlıca vuran " sormayın başıma geleni" şeklinde açılışı yapar ve başlar derdini anlatmaya.. ama laf ağzına tıkılarak " o da bir şey mi..." şeklinde devam eden bir dert ve şikayet yarışına dönüştürülür ve ilk konuşanı derdinden utandırmadan muhabbet bırakılmaz. Kazanan artık bellidir, ilk konuşan zaten bin pişmandır ve içinden belki şükrediyordur kendi dertlerine.
  Peki bitti mi..hayıır..sıra yanlışlıkla kapatılan fincanlara yani fal baktırmaya gelir. O da ne! Herkes birbirine yabancıdır artık. "Aaa! inanmıyorum nerden bildin" muhabbetinin başladığı "inandığımızdan değilde" şeklinde devam ettiği bir zaman dilimine girilmiştir. Kendilerinin haneye ay gibi doğduğu ama ne hikmetse akrabalarının yılan, çıyan, akrep gibi göründüğü bir paralel evrendelerdir. 
"Sakine, farkında olmadan ters çevirmişim, iki çift laf söyle de vakit geçsin, eğlence olsun."
 Sakine birden ciddileşmiştir, tüm dikkati fincandadır.
"Bu ne kız! İçtiğimiz kahvenin bütün telvesi burada birikmiş, ne biçim için kabarmışsa.."
 İlk defa tanıdığı bir kadındır artık karşısındaki. Sanki az önce derdinden bahseden o değilmiş gibi bir giriş yapmıştır. Karşıda ki de hemen ona ayak uydurmuş, " ay inanmıyorum, nerden bildin" diyerek dumura uğramıştır ve az önce anlatan kendisi değilmiş gibi yine ve yeniden başından geçenleri anlatmaya başlamıştır. Sakine ise yeni duymuş gibi telveyi göstererek olmayan altıncı hissinin keyfini yaşamaktadır.
Hani olmaz da..olur da ezkaza derdini bilmediğin birinin falına mı bakıyorsun; onun da kolayı var, sorular eşliğinde bakılır fal. İlk sihirli sözcük "senin için mi kabarmış" tır, ikincisi ise "bir yola mı gideceksin" dir. Karşıda ki "yoo, gideceğim bir yer yok" mu dedi, o zaman hemen üçüncü sihirli sözcüğe geçilir "üç vakte kadar gideceksin." Üç vakit: üç gün, üç yıl, üç asır.. biri tutacak elbet.
  En enteresanı da yedikleri içtikleri ayrı gitmeyenlerin fal muhabbetidir. Muhabbet fal baktırmadan çıkıp laf yarıştırmaya dönüşür.
"Bir hane çıkmış, kalabalık içindesin, için sıkılmış."
"Ferhunde'nin evi. Geçen gittik ya, yediğim içtiğim burnumdan geldi"
"Farkettim canım, ağzını bıçak açmadı, bak bak susmuş oturmuşsun"
"Ay çıkmış mı gerçekten, hayret doğrusu" 
Bir aydınlanma yaşanmıştır ve gözler doğa üstü bir olay yaşanmışçasına fincanda ki telvelerde takılı kalmıştır.
   Adı üstünde kahve keyfi. Bir kahve sever olarak diyorum ki kahvenizin keyfini dertli muhabbetlerle, antik kuntik yorumlarla acılaştırmayın. Tek başına içilen bir kahvenin keyfini hiç bir muhabbetle değişmem. Belki de o yüzden demiş şair;
"Çayın kalabalıkla arası iyidir, kahve yalnızlığı sever" diye..
   Aslıhan Savaş
( Kırk Yıllık Muhabbetler başlıklı yazı saklı bahçe tarafından 29.12.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.