Sevdasızlıktan nasırlı yüreği vardı adamın.
Sevilmekten yana nasipsizliği…
Ve sevgiliden yana sahipsizliği…
Bu onun anlatısıdır.
Aldı kalemi eline ve sadece bir satır yazdı bomboş deftere.
“İçimde izin kaldı.”
Yılların üç beş kelimeye dökülüşüydü bu.
İç dökümüydü adamın duyduğu aşkın.
Bir nevi yaprak dökümüydü yüreğindekilerin.
Bazen bir kelime, bir dize, bir resim, bir şarkı ya da bir eşya bizi
alıp götürür başka diyarlara.
O zaman dağları yerle bir edecek bir sessizliğe bürünmek icap eder.
Bir kol saati, bir düğme yahut parfüm kokusu…
Ne desek boş…
Ne yazsak nafile…
Farkında mıdır giden sevgili acaba?
Bir dağın içi oyulmuş, bir ağacın kökü kesilmiş.
Bahçeye kıran girmiş, toprağı kıtlık bürümüş.
Gök kurumuş, çiçekler sararıp solmuş.
O sevgili gidişiyle yaratmış olduğu boşluğu, kafasının hoşluğundan
bilir mi ki?
Sanmam.
İnsan bir kere sevmeye görsün, yanıyor işte.
Orman yangınıdır bu, başladı mı bitmez. Rüzgâr ters eser ve yangın
büyüdükçe büyür, yayıldıkça yayılır. Küle döner can yaprağım. Külüm uçar da o
sevgilinin ayaklarının altına yapışır.
Elde değil, yanma deseniz de yanar canım.
Kırılma deseniz de kırılır.
Candır bu, irade kâr etmiyor.
Kahroluyor ve ahirde her şey yitip gidiyor.
Bir köpük gibi…
Yüreğe kazınan ad, silinir mi daha?
Kolay değil.
Kaderiniz olur, imtihanınız.
Rabden gelen baş üstünedir, zerre itirazım olmaz.
Zaman belki de çare olacaktır ama çok çetin geçecektir.
Taşa yazdım ben aşkımı belki bir gün filizleniverir.
Gözyaşlarımla suluyorum.
Kahrımla buduyorum.
Yâr yarası kapanır kapanmasına ama izi kalır bir ömür boyu.
Kabuk bağlar.
Sonra ağrısı kalır, yankısı…
Sargısı olmaz, pansumanı, merhemi..
Gözünde kalır gözlerinin izi. Elinde ellerinin sıcaklığı… Kulağında
sesi… Ensende nefesi… Kalbinde ayrılığının sancısı… Aklında onun bu dünyadaki
varlığının ayak sesleri… Ne yana dönsen o… Kâr etmez başka işle meşgul olman… Bir
böcek girmiş beynine dolaşır. Ayak seslerini duyarsın kafanın içinde.
Bir film seyrettiğinde... Bir şarkı dinlediğinde… Ve bir şiir
yazdığında sebepsiz gelir aklına.
Aldı spreyi eline ve sadece bir satır yazdı Sevgi Sitesi’nin istinat
duvarına.
“İçimde izi kaldı.”
Vay anam vay!
Şairlik başa beladır, söze hükmetmek kalbe ezadır, akla cezadır.
Herkese kolaydır yazdıklarım, etiketleri de hemen hazırdır, yüzde yüz
âşıktır ön yargıları.
Oysa kimse bilmez içimdeki tutkuyu.
İçimdeki tutukluyu…
Ben ona bir ömür mahkûmum.
Kırılmış kalemim, verilmiş hükmüm.
Kardaki ayak izidir içimde bıraktığın iz. Gökteki yıldız kümesidir,
yanardağdaki lav akışıdır. Daldaki karınca katarıdır, tarladaki orak yemiş ot
izidir. Ayaz yemiş hislerim, felç geçirmiş cümlelerim. Taze değil eskisi gibi
söylediklerim. Dön dolaş aynı kıyıya gel. Yaz çiz aynı sahile demir at. Sayfalar yetmez bu acıyı tasvire. Yürek
çekemez. Nakıs kalır her şey, nadim olur seven de sevmeyen de. Bu yüzden
boynumuz kıldan incedir sevdanın kılıcı karşısında. Sevgilinin ok kirpiklerine
hedeftir kalbim. Keman kaşına iptir. Ateşten sözlerine kâğıttır. Ve zehirli
sözlerine dudaktır.
“İçimde izi kaldı.”
Bilir mi ki geride bıraktığı adamın 24 saat gözü yaşlı olduğunu?
Kimi tespih çeker, kimi hasret… Sevgili ise kim bilir belki de
gözlerine rastık çeker.
Oysa zavallı kalbim derinden derine ah çeker.