‘’Kendimin celladıyım.’’ (Alıntı)

 

Çalıntı olmamalı hiçbir sözcük yine de mealini alıntı olarak tasavvur ediyoruz belki de bir ömrün çalıntı olduğuna dair de bir kabulleniş hele ki kamçılanmış ruhumla sürüklendiğim o dehliz yok mu?

 

Kırağı çalıyor heceleri ve baskın nasıl ki basanın bu sefer de yüzüme al basıyor ve mütemadiyen kurşunlanan böğrümde kramplar hissediyorum. İçimin duvarlarında çatlaklar oluştu ve panik atağım bu aralar pek de revaçta değil üstelik daha yeni deprem oldu İstanbul’da ve ben ölümü neşeli neşeli karşılamaya da ant içtim yeter ki depremden sağ çıkmayı başarsın herkes ve mümkünse kapıyı çekip gideyim.

 

Umudun kılcal damarlarında pıhtı oluştu yine ve bozamı da içmeyi unuttum nihayetinde ekiş tadı daha bir doruğa ulaştı ve çocukluğumdan bana sarkan bir ipe tutunup da mevsimi ve günü tehir edip mazinin özlemi ile içimdeki limonata tadındaki havayı bir bardağa boşalttım.

 

Bir özür ise dünde kalan yanım.

 

Bir özümseme ise yarına çıkmak adına hala da telaşım.

 

Geçti gitti işte ve yine unutuldu depremin kaç şiddetinde olduğu ve benden başka da kimse sahip çıkmıyor artçılarına sözcüklerin.

 

Teneffüs ettiğim havadan sirayet eden yenilginin iz düşümü yine gece ve gecelediğim kadar da geçiştirdiğim nihayetinde sakin bir güne kavuşma özlemi ile teğet geçip geceye balıklama daldığım yeni haftanın mizanseni elbet tüm g/örüntüler hala umut, umut diye haykırıyor ve elimi çabuk tutup bir an evvel aydınlığa çıkmak istiyorum.

 

Sözcükler de vefasız çıktı işte ne de olsa bir sonraki yazıya geçtiğimde bir öncekinin başlığını dahi unutup yeni yazıma konsantre oluyorum ve içimdeki tüm yeis firar edip sonsuza değin yaşamak ve yazmak istiyorum. Yazının başında ölümden ve depremden dem vurup da diyebilirsiniz tabii ki de: bu nasıl bir ikilem, diye belki de yıldız haritamda unutulmuşluğumla yaldızlı dünyanın da albenisine kanmaktır beni çelişkiye sokan.

 

Yuttuğum tüm paragraflar bir şekilde havaya karışıyor ve ben nefes alıp cümle biriktiriyorum nefesimde elbette gün boyu şakıdığıma binaen eninde sonunda yazıya dökmek beni heyecanlandıran ve de dinamik tutan ve mukozamdaki sancılı bekleyiş illa ki sonlanıyor ve demli bir bardak çayın da eşliğinde sermayemi kediye yükleyip minik minik kedi yavrusu misali cümlecikler hâsıl oluyor dokuduğum ve dokunduğum her karede aslında üçlü bir ilişki iken geliştirdiğim: elbette duygularım, yanılgılarım ve kalemim.

 

Tekerrür eden hayatı sıradanlıktan kurtarmak elbette yazının mealinde başımı duvara vurduğum zamanların da k/alıntısı ve izini sürdüğüm mavi ve umuda b/anıyorum sözcükleri nihayetinde canlanan bir sefalet elbette cefanın sefasını sürmek ve işte m/eziyet babında yanıp sönen imleç aslında bir trafik lambası gibi bana komut verirken ve özümsediğim kadar da önemsediğim sonram handikap olsa bile dünde kalan düş çukurundan yüzeye çıkan gerçekler ve de paralel evrenler.

 

Basireti bağlanan bir tümleç ve akıbeti şiir olmaya yatkın bir mecazi firar sanırım içimde saklı binlerce hayalet ben kalemle buluştuğumda çıkıyor gün yüzüne ve adını dahi unuttuğum insanlar bir bir peyda oluyor ne zamanki aklıma gelse esintisi ve mermer mezar başlıklarını ovup yeniden yazıyorum hayat hikayelerini belki de kendi hayat hikayemi yazamadığım gerçeği ile kadere duyduğum saygı ve aciz varlığımda yüreğin küpeştesinde mevsim çıngar çıkarıyor ta ki beşinci mevsim bana göz kırpana değin.

 

Oynaşan alevler.

 

Sür-git hezeyan.

 

Heyecanla yazarken yaşadıklarımı bir an yok sayıp kalemin bana sunduğu müstesna bir hayat hikâyesi.

 

Kibirli sefaleti ve de gerçeklerin… sözcükler yafta yüklü.

 

Lades, deyip teşhir ettiğim iç sesim ve ruhumun çıplaklığından asla utanmadığım hele ki ahlaki değerler ve erdem iken en çok bana sunulan ve bir ömür adımı, şerefimi korumak adına kimliğime süzüldüğüm hayat denen platforma hele ki en büyük sermayem beynimdir, demenin meali ile caka sattığım mülakatlar öyle ya; sen git şanlı şerefli bir diploma hatta diplomalar edin sonra da kariyer basamaklarını hızlıca tırman…

 

Bingo!

 

Hayal sepetimde saklı nice iş fırsatı ve ajanda yüklenmiş sayısız referans ve iş yüküm bindikçe omzuma sorumluluklarım da eklendi mi…

 

Kim kimin celladı ise ve kopuk başımda fink attığım bir gösteri sahnesi ve tokuşan asaletim dirlik düşkünü bir yorgunluktan da arda kalan ve güneşi aya hasreti nihayetinde dibi tutan yıldız kümesi.

 

Aşkın dahi itham edildiği ve hayallere atılan çamurla sırtımı sıvazlayan kederle sözlenmiş kader karşısında boynum nasıl ki kıldan ince ve üç öğün t/aşkın ırmaklarında boyumu geçen duygular elbet mantığımı ters yüz edip içimi de ovalarken duyguların kabardığı bir okyanus…

 

Meylettiğim tüm güzellikler ise hala saklı içimde ve demli mizacı şiirin hiçlikle varlık arasında incecik bir çizgi.

 

Başımı eğdim ve giyotin nasıl da şık durdu sefil varlığımla da bir uyum içerisinde iken hala pimi çekip çekmemek arasında ikilemde kalmışken belki de çıkacak aftan yararlanıp yeniden bahşedilecek bana mutlu ve özgür bir hayat yeter ki bekleyene kadar üç beş satır daha yazayım.

 

 


( Cellat... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 13.01.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.