Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 15.01.2020
Okunma Sayısı : 1039
Yorum Sayısı : 0

1360 yılında ihtiyaca binaen temelleri atılan- o devirde Osmanlı Devletinin hem askere hem de devlet katında bürokrata ihtiyacı vardı.-ve ilk kurulduğu zamanda büyük hizmetleri görülen devşirme sistemi bilahare devletin başına bela oldu.Bunda bilhassa Yeniçerilerin dış etkilere açık olması belki de bu bozulmayı hızlandırdı.

Devşirme sisteminin temeli Pençik kanunudur.Çandarlı Halil Paşa (Birinci) nın vezirliğinde çıkartılmıştır.Kanuna göre yaşı küçük savaş esirlerinin 1/5 i devlete verilecekti.Kanunun fikir babası ve uygulayıcısı Vezir Çandarlı(Cenderevi)Halil Hayreddin-Paşa olması sebebiyle,Çandarlı ailesinin Yeniçeri ocağındaki nüfuzu görmezden gelinemez.Hatta 1446 tarihli ilk Yeniçeri isyanının azmettiricisinin Çandarlı (II) Halil Paşa olduğu yönünde rivayetler vardır. (1446 Martta Edirne’de bir büyük yangın ve bunu takiben yeniçerilerin Edirne haricinde ada da bir tepede toplanmak suretiyle isyanları vukua gelmiş,bunlar devlet erkanından bilhassa Vezir-i Azam Halil Paşa’nın birinci hasmı olan Rumeli Beğlerbeyisi Hadım Şehabeddin paşa’nın konağını yağma edep kendisini öldürmek istemişlerse de Sultan Mehmed’in yanına saraya kaçarak kurtulmuştur …Sultan Mehmed kendisinin iki defa saltanattan hal’ine sebep olan Halil Paşa’ya kin bağlamış ve İstanbul fethine müteakip İstanbul fethine mani olmak istediği vesilesiyle öldürterek intikamını almıştır. İ.H.Uzunçarşılı.)

Fatih Sultan Mehmed’in husumet sebeplerinden biri buysa ikincisi de nüfuzunu kullanarak şehzadeyi tahtan indirip babası sultan II.Murad’ı tahta çıkartmasıdır.Bu hataları Çandarlı Halil Paşa’nın sonu olduğu gibi Çandarlı ailesinin de sonu olmuştur.Belki de padişahların Türk vezirleri ikinci plana atmalarının bir sebebi de budur.Tüm da burada insanın aklına önemli bir soru geliyor: İdam edilen devşirme vezirler suçsuz muydu?

Kul statüsündeki devşirme vezirlerin mallarının müsadere edilmesi tekrarlanan bir eleştiri.

Osmanlı’ya bu açıdan bakarsanız,devlet katındaki kimsenin başı güvende olmadığı gibi malı da güvende değildir.Kılıç Ali Paşa’nın 500.000 altınlık serveti veresesi olmadığı için hazineye alınmıştır mesela.(“Merhumun gaza ve ganimet mallarından hasıl olan servetinin 560 bin altından çok fazla tuttuğu ve pek çok fukara beslediği rivayet edilir.İ.H.Danişmed.İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi)

Önce I.Selim(Yavuz) bilahare Kanuni’nin Vezir-i Azam’lığını yapan Piri Mehmet Paşa’ ya niçin bir uygulama yapılmamıştır? Piri Mehmet Paşa yaşamasını Türk olmasına değil başarısına ve dirayetine borçludur.

«Gaayet âkıl-u-dânâ,sâhib-şazl-u-zekâ ve müdebbir-u-kâr-âzmâ pîr-i vakur idi. Hattâ arza girdikçe Sâadetlu pâdişâh kendüden hicâb çeker ye ziyâde tevkîr-u ihtiram iderdi».(Piri Mehmet Paşa sultanın yanına girdiğinde Kanuni,Vezir-i Azam’a hürmet eder ve utanır, çekinirdi. Piri Mehmet Paşa hakkındaki asılsız iftiralar sonucu yapılan araştırmada aklanmasına rağmen tekaüde ayrıldı.(emekli edildi…Pîrî-Mehmet Paşa ahlâkının temizliği, haysiyet ve vekarı, ilmi ve fazlı, millet ve memlekete büyük hizmetleri, siyasî,idarî, malî ve askerî işlerdeki tecrübesi, yalnız fukarayı değil, hatta kendi rakiplerini bile himaye edecek dereceye varan insaniyyeti ve bilhassa doğruluğu ve adaletiyle herkese hürmet telkin etmiş,Yavuz ve Kanunî gibi en büyük hükümdarlarla bütün halk tabakalarının emniyet ve itimadını kazanmış eşsiz bir devlet adamıdır.İsmail Hami Danişmend.İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi)

Mesela Kanuni döneminin hain devşirmeleri Arnavut Ahmet Paşa ve Damat Ferhat Paşa’dır. Bu hainlerin en büyüğü ise kuşkusuz Damat Makbul İbrahim Paşa’dır.(«Şehriyâr Hazretlerinin tırnaklarını kesüp pây-ı Şerîflerini gaslettikleri suyu nûş ider idi»!-Padişahın ayağını yıkadığı suyu içerdi.)

Sina Akşin devşirmelerin ihanetinden bahsetmeden her an öldürülebilecekleri ihtimali üzerinde durunca insanın aklına Kulları(devşirmeleri) mazur görme fikri geliyor ister istemez. Osmanlı tarihinde yüzlerce vezir-i azam,binlerce kere padişahların huzuruna çıkmıştır. Suçu olmayanının korkmasına gerek olmayacağı aşikardır.Padişahların güvenlerini suiistimal ederek halka zulm eden ve günah işleyenlerin bir kısmı cezalarını çekmişlerdir. En meşhur devşirme olan Makbul-maktul-İbrahim Paşa’da işlediği suçların cezasını çekmiştir,(Piri Mehmed Paşa’yı zehirletmiş,Kanuni’ni en güvendiği adamlarından İskender Çelebi’i idam ettirmişti.-I.Süleyman döneminde(1520-1566) İskender Çelebi’nin 6 veya 7 bin,büyük vezir Süleyman Paşa’nın 1700 kölesi olduğu belirtilmektedir.Halil İnalcık Makaleler 2 Doğu Batı)

Devşirme sisteminin bilinen meşhurları Meşhur Vezir-i Azam Sokollu Mehmet Paşa,önce Diyarbakır sonra Mısır Beylerbeyi Hüsrev Paşa,Sadrazam Makbul(Maktul) İbrahim Paşa,Mimar Sinan ve Cezzar Ahmet Paşa’dır.Yahudi,Çingene,Acem ve Müslümanların alınmadığı devşirme sisteminin tek istisnası Boşnaklardır.Kendi istekleriyle İslam Dini’ni kabul eden ve devşirme sistemine katılmak için ısrar eden Boşnak’ların tanınan meşhurlarından birisi de 90 yaşında Akka’da yaptığı savunmayla Napolyon Bonapart’ı ağır bir hezimete uğratan Cezzar Ahmet Paşa’dır.Ben Sina Akşin’in ısrarla kul sistemine vurgu yapmaktansa genel olarak Devşirme sistemine eleştiri getirmesini beklerdim doğrusu. Yeniçeriler de devşirme sisteminin bir parçası olduğuna göre eleştiriden paylarını almaları gerekmez miydi?

Çok fazla ayrıntıya girmeye gerek yoktur,Osmanlı’nın ilk başta kuruluşunu yaparken sağlam kurallar üzerine bina ettiği Devşirme sistemi zaman içinde insana ve eğitime bağlı dejenerasyona uğramış,bu da hem vezirler hem de Yeniçeri ocağı tarafından devletin başına büyük gaileler açıldı. İnsan söz konusu olduğunda unutulmaması gereken kural Olmaz Olmaz Deme, Olmaz, Olmaz! dan başka bir şekilde ifade edilemez.

Kaldı ki Osmanlı’daki kadar kurumsal olmasa da devşirmelik başka ülkelerin de kullandığı bir sistemdir.Örnek mi istersiniz:Bizans imparatorluğunun Türk asıllı büyük komutanı Tatikios’dan bahsedeyim size.I.Aleksios Komnenos’un hem en güvendiği kumandanlarından,hem de yakın dostu olan Tatikios,imparatorun kızı Anna Komnenos’un yazdığına göre müthiş bir savaşçı ve çarpışmalarda soğukkanlılığını kaybetmeyen bir komutandır.Ve hür soydan gelmiyordu. Babası dux Ioannes Komnenos tarafından bir yağma sırasında esir edilen Tatikios Anna Komnenos tarafından cesareti,savaşçılığı,temkinli ve uzak görüşlü olmasıyla övülen övdüğü tek yabancıdır.Işın Demirkent)

Profesör Işın Demirkent’in tespit ettiği başka bir Türk asıllı komutan da I. Aksukhos’tur. (Prof.Işın Demirkent’in adı geçen Türk asıllı komutanlarla ilgili makalelerini Türk Tarih Kurumu resmi Web sitesindeki Belleten sayfalarında bulabilirsiniz.)Türk tarihinin tanınmış simalarından ilk Türk denizcisi Çaka Bey’in de Bizans sarayında bir süre esir olarak yaşadığını ve yetiştiğini biliyoruz.Kaçmamış olsaydı o da belki Bizans’ın ünlü komutanlarından biri olarak tarihte farklı bir şekilde yerini alabilirdi.

Orta ve Yeni çağda yaşı küçük savaş esirlerinin saraylarda istihdamı nadirattan değildir. Memlük köle demektir ve bu isimde bir İslam-Türk devleti vardır. (Memlüklerin 1250-1382 yılları arasında hükümet sürenleri Türk Memlükler diye tesmiye edilmektedirler.Çerkes Memlükler ise 26 hükümdar olup bunlardanda ancak yedisinin menşe itibarıyle Çerkes olduğu mukayyet olup kalanları Türk idi.Türk Memlükleri gibi Çerkes hükümdar ordularının en çoğu Türk idi.Memlukler Mısırda muntazaman bir sülale teşkil etmemişlerdir,bir nevi Roma konsülleri ve Bizans imparatorları gibi ordu ve generaller arasından çıkmışlardır;mamafih bazı generalleri birkaç batın hükümet sürmüştürİlk Memlük Türk hükümdarı Aybek (1250-1257 bunun oğlu AliBirinci Baybars(1260-1270) Borçalı kabilesindendi. Z. V. Togan.Umumi Türk Tarihine giriş)

Sina Akşin kul sistemine yaptığı eleştirilerin aynısını ve başka bazı konulardaki eleştirilerini İş Bankası Kültür Yayınlarından çıkan Kısa Türkiye Tarihi’nde de yapmaktadır.Kitabının giriş bölümündeki ifadelere göz atalım:

Aslında bu dönemlendirme(Osmanlı tarih dönemlendirmesi) yalnızca arazi miktarı bakımından,ayrıca belki Osmanlı devlet aygıtının gücü,etkinliği bakımından anlamlıdır.Ama örneğin halkın,özellikle Türk halkının refah ya da uygarlık ve kültür düzeyi bakımından pek de anlamlı olmayabilir. Zira nasıl bütün insan toplulukları genelde ilerliyorsa,kural olarak Türk’lerin de ilerledikleri kabul edilmelidir. Araştırılsa, belki de Türk insanının 19.yüz yılda Kanuni dönemine göre ortalama ömrünün daha uzun,ya da okuryazarlık bakımından daha ilerde olduğu ortaya çıkacaktır. Ayrıca mimarlıkta yükselme dönemine rastlayan Mimar Sinan gibi bir dâhi varsa da,edebiyatta 18.ve19.yüz yıllarda pek büyük isimler çıkmıştır.Klasik Türk müziğinin asıl 17. Yüz yılda ve ondan sonra geliştiği söylenebilir.Büyük düşünür-yazarlar Kâtip Çelebi ve Evliya Çelebi 17.yüz yıl da yaşamıştır.İlk kütüphane binaları 18.yüz yılda yapılmıştır.Sina Akşin Kısa Türkiye Tarihi)

Bu durumda Sina Bey ve onun gibi düşünenlere iki soru sormak istiyorum.

1-Kural olarak insan toplulukları genelde ilerliyorlarsa Türk’lerin de ilerlemiş olduklarını söylüyorsunuz,o zaman Osmanlı’ya yaptığınız eleştirilerin o günkü Batı toplumlarında da olduğunu kabul etmiş olmuyor musunuz?(Doğu despotizmi var ise karşılığında bir de Batı despotizmi var demektir.) Parantez içinde bile olsa bunu yazmanız gerekmez miydi?

2-14-20.yüzyıllarda dünya devletlerinde uzun ömürlü olmak ve ya okur yazarlık gelişmişlik kriterimidir ki Osmanlı bunlarla yargılanmaktadır?Veya elimizde Osmanlı toplumundaki insanların yaşları hakkında bir istatistik mi vardır?Kaldı ki o dönemin pek çok yabancı seyyahı Türklerin sağlıklı olduklarını ve uzun yaşadıklarını yazmaktadırlar.Çünkü Osmanlı coğrafyası sağlıklı ve temiz bir coğrafyaydı.Avrupa ise pislikten ve veba’dan kırılıyordu.Osmanlı’nın büyüklüğü ve sistemindeki ilkleri sadece hükmettiği coğrafyayla sınırlandırmak mantık dışıdır.

Sina Akşin yazdığı ön sözde Osmanlı Padişahlarına Kudsiyet verildiği,mutlakiyeti pekiştirmek adına mesafe konulduğu iddiasındadır.Osmanlı Padişahlarına kudsiyet izafesi de bana göre,aynen önceki iddialar gibi temelsiz.Akşin’in kudsiyet iddiası belki de zannettiği gibi değil (Akşin önsözde sık sık bana göre ifadesini kullanıyor),Avrupa devletlerinde de görüldüğü gibi gelenek ve protokolden ibarettir.Bakınız Murat Belge bu konuda neler yazmakta:

(Ama Padişahı bu gibi tedbirlerle yüceltmek,daha doğrusu padişahı özdeş olduğu devleti ve imparatorluğu da yüceltmek anlamına geliyordu.Fatih Mehmed’i izleyen padişahlar bu yeni adeti sürdürmüşlerdir...Ama bu ifadesizlik ve bu sessizlik böyle törenlerle sınırlı değildir.Kanuni Süleyman’ın sessizliği sarayda ve haremde de bir kural haline getirdiğini,hatta emirlerin ses çıkarmadan verilip yerine getirilmesi için harem hizmetkarlarıyla bir işaret dili geliştirdiğini biliyoruz...Aynı dönemde Avrupa’nın bir çok kral sarayında da buna benzer süreçler yaşanıyor,kaskatı protokol kuralları konuyor,hanedanlar bulutların üstüne tırmanıyordu.M.Belge Osmanlıda Kurumlar ve Kültür)

Konuyu farklı bir boyuta taşımak istemediğim için Cumhuriyetin ilk yıllarında yazılan bir şiirde “ Kabe Arabın olsun Çankaya bize yeter!” mısralarını ve Atatürk için yazılan Mevlid şiirini hatırlatarak geçiyorum.Bu şiiri yazmak,okumak,yayınlamak kutsamak mıdır?Değil midir? Kutsamaksa demek ki Osmanlı bu konuda tek değildir.Kutsamak değil se Cumhuriyet döneminde de demek ki devletle özdeş tutulan idareciler vardır.

Orta çağ ve Yeni çağ’da-hatta bugün bile-isteyerek veya severek evlenmek halk arasında olan bir durumdu.Osmanlı dahil olmak üzere bütün dünyada hanedan evlilikleri siyasi evlilik olarak yapılmıyor muydu? Örnek vermek gerekirse:1.Kosova savaşından sonra Sırp Prensesi Olivera istediği için mi Yıldırım Bayezid’le evlendi? Veya Bizans İmparatoru kızını Orhan Bey’le evlendirirken kızının rızasına almış mıydı?Mesela Yabancı devletlerde hanedana mensup kadınlar ve kızların halkın içinde yaşayıp halktan insanlarla mı evlenmeleri gibi gelenek mi vardı?

Bu gün bile insanlar çocuklarının evliliklerinde-tabi istekleri sorulursa-asalet, zenginlik, sosyal statü gibi bazı kriterler aramıyorlar mı?İlave olarak damat ve gelin adayları için aileye uygunluk kriteri en önemli onay kriteri değil midir?

( Büyük Osmanlı-kölelik Cariyelik-devşirmelik 2 başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 15.01.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.