SELAHATTİN DEMİRTAŞ’IN DEVRAN VE SEHER
ADLI KİTAPLARININ GÖRME ENGELLİ BİR KİTAPÇIYA YAŞATTIĞI ÇİLELER.
Efendim günümüzün konusu Hdp eski eş
başkanı Selahattin Demirtaş’ın yazmış olduğu kitaplar. Bu kitapları cezaevinde yazmış ve birine
‘’Devran’’ adını koymuş, diğerine de ‘’Seher.’’
Bizler. Yani Selahattin Demirtaş ile ve onun yazacağı herhangi bir şey ile işi
gücü olmayanlar bu kitapları daha yeni tanıyoruz ama her iki kitap da dünyada
sekiz dilde yayınlanmış kitaplarmış. Hatta bu kitaplardan Seher uluslararası en
iyi çeviri ödülü dalında PEN ödülü almış.
Hapishanedeki Selahattin Demirtaş’tan
bir Nelson Mandela yaratmaya çalışan ( yaratmak kelimesi için özür dilerim ama
öyle maalesef) dıştaki şer güçler ileride bu kitaplara Nobel ödülü de verirse
hiç şaşırmayacağım.
Her neyse...İşte bu kitaplardan bizler daha yeni haberdar oluyoruz.
Nasıl haberdar olduk peki?
Efendim bu kitaplardan Devran’daki hikayeler okuma tiyatrosu denen bir türde
bir iki gün önce İstanbul Yıldız Kenter Tiyatrosunda sahneye kondu. Bu
tiyatroya da HDP ve CHP nin önde gelen isimleri yanında eski artizlerden) artist değil artiz) Kadir İnanır
da katıldı. Birlikte mutluluk pozları verdiler.
Toplumun bazı kesimleri ve bazı siyasi partiler bu görüntülere tepki verdiler.
Ancak bir husus daha ortaya çıktı bu tiyatro olayı ile beraber:
Gerek bu tiyatro gerekse Selahattin
Demirtaş’ın kitaplarının İstanbul’da satılması işini İstanbul Belediyesi
organize ediyormuş, bahsi geçen kitaplar da İstanbul Kitapçısı denen
Kitapçılarda satılıyormuş.
Dün bir iş için Kadıköy’e gittim. Kadıköy’deki Eminönü- Karaköy vapurlarının
kalktığı iskelenin üzerindeki İstanbul Kitapçısına uğradım. Acaba gerçekten de
bahsi geçen kitaplar orada var mıydı?
Bahsi geçen kitaplar İstanbul Kitapçısında yoktu.
Eve geldiğimde Face booktan özet olarak ‘’Arkadaşlar ! Devran ve Seher adlı kitaplar İstanbul
kitapçısında yok. Ya hiç yoktu ya gelen tepkiler üzerine kaldırdılar’’ Diye
yazdım.
Bu paylaşımım öyle çok da ilgi çekmedi. Zaten akşam yatmadan önce bir başka
şeye şahit oldum.
Evet Selahattin Demirtaş’ın Kitapları Kadıköy'deki İstanbul Kitapçısında yoktu
ama Google a İstanbul Kitapçısı com.
yazdıktan sonra ‘’Ara’’ ya ‘’ Seher’’ ya da ‘’ Devran’’ yazdığınızda bu
kitaplar karşınıza çıkıyordu.
Bu arada yaptığım araştırmalar sonunda Selahattin Demirtaş’ın ‘’ Seher’’ adlı
kitapta iddia edildiği gibi Ankara’yı kana bulayan ve maalesef hemşerim olan
Kağızmanlı terörist Seher Çağla Demir’i anlatmadığını da gördüm.( Zaten
Selahattin Demirtaş salak biri değil. Kendisinden bir Nelson Mandela
Çıkarılmaya çalışıldığı şu son bir iki yılda doğrudan doğruya terör olaylarına
karışmış, ölmüş ve öldürülmüş teröristlerin hayatlarını yazmaz. Bizim sosyal
itlerin, cici demokratların, eskiden sev genç dediğimiz şimdinin LGBT ve
benzeri yapılanmalarının, bilhassa Ermenilerin ve Ermeni sevicilerin ve liboş muhafazakarlarımızın hoşuna
gidecek, onları kah ağlatacak, kah güldürecek hikayeler yazar. Tv ekranlarında
saz tıngırdatarak sağladığı cici çocuk imajına halel gelmesini istemez.)
Neyse...Seher’de ne anlatılıyor?
Özetin de özeti şu:
Kalabalık bir ailenin kızı olan Seher, sevgilisine kanar. Bir bayram günü
sevgilisi bunu arkadaşlarıyla bir arabaya bindirip ormanlık bir arazide ırzına
geçerler. Sonra Seher’in durumunu öğrenen ailesi tecavüzcünün kılına bile
dokunmaz ama Seher’i, küçük kardeşi Engin’e öldürtürler.
Klasik Yeşilçam filmlerinde sık sık karşımıza çıkan ve artık gına getirmiş olan
töre cinayeti... Seher Çağla Demir ile görünür bir alakası yoktu. ( Bunun
nesine ayılıp bayılmışlar onu da anlamadım. Bizim ilkokul bebeleri bile yazar
böyle bir şeyi. )
Devran ile ilgili yaptığım araştırmalarda o kitabın da görünürde masum bir
kitap olduğunu söyleyebilirdim. Hikayelerin ‘’ Devran’’ Kod adlı teröristle,
daha da doğrusu terörle ilgisi yok gibi görünüyordu.
Ta ki bu sabaha kadar.
Bu sabah, taaaa Diyarbakır’dan bir mesaj geldi.
Aynen yayınlıyorum.
Gönderen: Süleyan Acar.
Sayın Sami Biberoğulları.
Seni tanımıyorum, ne ile meşkuliyetini bilmiyorum, ama sayfamdaki ortak
arkadaşlarımızın yazarlar olmasından anlıyorum ki sen de değer biçilmez bir
yazarsın. Biraz benim de derdime kulak verir misin lütfen?
‘’Ben Diyarbakır'da kitapçılıkla uğraşan görme engelli bir kitapçıyım. Önce
televizyon ve gazetelerde haberim yapıldı sözüm ona ‘’Diyarbakır’ın Meşhur
Seyyar Kitapçısı’’ diye adlandırıldım, ve işlerim gayet yoluna girmişti, sonra
zamanla bana gelen müşteriler yukarıda söz ettiğiniz iki kitabı getirmemi önerdiler,
getirmedim. İstediler, getirmedim. Zorladılar, psikolojik baskı yaptılar gene
getirmedim,{GETİRMEM DE}.
Sonra ben o iki kitabı tezgâhıma koymuyom diye benden nasıl intikam alıyorlar
biliyor musunuz? adım meşşur seyyar Kitapçı'dan bir anda sadece ‘’İslami ve
dini kitap satıcısına’’ çıkartıldı, ve ben ay içerisinde eeennn fazla 2 yahut 3
adet kitap satabiliyorum,
Asıl şuna inanamayacak ve kahr olacaksın benim gibi. Diyarbakır'daki bütün
seçkin kitap evlerinde yok satıyor o iki kitap. Sana duymuş olabileceğin iki
kitap evi adı diyeyim, biri Diyarbakır’ımın en İslami ve en muhafazakâr
kitapçısı Ensar Kitap Evi, diğeri de gene herkesce bilinen Kafka Kitap evi. Artık
beni kardeşin bilir de bir cevap yazarsan muradın olsun.’’
Evet...Çok önemli bir hususa dikkat çekmiş Süleyman Acar : İslami ve
muhafazakar olarak bilinen bir kitap evi de bu kitapları satıyor. Artık can
korkusu mu yoksa gönüllü mü orasını bilemem ama tek başına ‘’ Ben bu kitapları
getirmem de satmam da ‘’ Diyen Süleyman Acar’ın gösterdiği cesareti
gösteremiyor veya zaten Selahattin Demirtaş ile aynı geminin yolcuları tüm
İslami ve Muhafazakar görüntüsüne rağmen.
Şimdi sorulabilir ‘’ Süleyman Acar’a ne tür bir baskı uygulanıyor?’’
Ondan herhangi bir kitap satın almamak en büyük baskı elbette ki. Ve burada
dikkatlerden kaçmaması gereken husus şu: Süleyman Acar ‘’ Diyarbakır’ın Meşhur
Seyyar Kitapçısı’’ iken insanlar ondan kitap alıyorlar ama adı ( daha doğrusu
unvanı) ‘’ İslami ve Dini Kitap Satıcısı ‘’na çıkınca ayda iki kitap ancak
satıyor. Yani Diyarbakır’ın İslami ve muhafazakar kesimi de HDPKK dan çekiniyor
ya da İslami ve muhafazakar olarak bildiğimiz kesim HDPKK ile kol kola. Her iki
halükarda da bu kesimin İslam ile alakasının olmadığını söylemek sanırım çok da
insafsız bir yorum olmaz. Koskoca Diyarbakır’da Hdp binası önünde eylem yapan kadın
sayısının sadece elli beş olduğuna, bunlardan da sadece on altısının
Diyarbakırlı olduğuna bakarsak konuyu daha net yorumlarız. Ne yani altmış bin militanı olduğu söylenen pkk
sadece on altı ailenin çocuğunu mu kandırıp dağa götürdü Diyarbakır'da?
Peki Diyarbakır’da HDPKK nın baskısıyla olduğunu kabul ettiğimiz bu durum o lanetlerin etkili
olmadığı yerlerde farklı mı? Yani İslami
ve Muhafazakar kesim İslami ve Muhafazakar insanların yazdıklarını okuyor mu?
Bu tür sıkıntılar yaşadığında ellerinden tutuyor mu? Maalesef...
Şimdi Selahattin Demirtaş’ın kitaplarına bu kadar tepkiler oldu ya inanın bana
malum kesim daha da aşkla şevkle sarılacaklardır o kitaplara. Buna karşılık bir
de İslami Kesimden bir yazar bu şer odaklarının gerçek yüzlerini ortaya koyan
bir kitap ya da makale yazsın seyredin durumu. Adamın/ ya da kadının yazdığı
kitaplar elinde kalıyor hatta sosyal medyada beğeni bile alamıyor. Ve maalesef
ki İslami ve Muhafazakar dediğimiz kesimin derdi ‘’ Okuyayım da bilgi sahibi
olayım’’ değil ‘’ Benim yazdıklarımı okusun millet’’ olduğundan hep olduğu
yerde sayıyor.
Evet, bu arada ‘’Nasıl bir baskı uygulanıyor’’ Sorusunu gargaraya getirmeyelim
de somut bir örnek verelim ki Sevgili Süleyman Acar onu da yazmış:
O Diyarbakır şivesiyle yazmış, ben İstanbul şivesiyle sizlere takdim ediyorum
Süleyman Acar’ın, Selahattin Demirtaş’ın kitaplarını satmamak uğruna
yaşadıklarını.
''BEN DİYARBAKIR'DA KİTAP SATICILIĞIYLA GEÇİNEN GÖRME ENGELLİ BİRİYİM. GÜNLERDİR
8- 9 SAAT TEZGAH BAŞINDA MÜŞTERİ BEKLİYORUM. BUNA RAĞMEN ZATEN SİFTAH BİLE
EDEMEDEN KAPATMAK ZORUNDA KALIYORUM. YİNE DE KISMET- NASİP DEYİP ŞÜKREDİYORUM,
ŞİMDİ SON ZAMANLARDA MÜŞTERİ BEKLERKEN YAŞLARI 12 İLA 16 ARASI OLAN YAKLAŞIK 8 - 10 KİŞİLİKİ BİR
GRUP, ÖNCE ETRAFIMI KUŞATIYORLAR, SONRA DA YERDE NE BULURLARSA ÜZERİME FIRLATIYORLAR
VE KORO HALİNDE BİR TÜRKÜ ÇIĞIRIYORLAR:
BEN KÖR GENÇ BİR DİLENCİYİM,
SOKAK SOKAK GEZERİM.
BENİ GÖREN ZENGİNLERDEN,
BİRAZCIK YARDIM İSTERİM.
BU TÜRKÜYÜ HATIRLARSINIZ. KEMAL SUNALIN KÖR NUMARASI YAPTIĞI BİR FİLİMDE KEMAL
SUNAL SÖYLÜYORDU BU TÜRKÜYÜ.
DERSENİZ Kİ ETRAFTAKİ İNSANLAR BUNU GÖRMÜYORLAR MI? ESNAF SESİNİ ÇIKARMIYOR MU?
KİMSE MÜDAHALE ETMİYOR MU?
BUNLAR ÖZELLİKLE GÖZLEMLİYORLAR BENİ. YANIMDA KİMSE YOKKEN TEBELLEŞ OLUYORLAR.
TELEFONU ELİME ALIR ALMAZ TOZ OLUYORLAR. O GÜN KAYBOLUYORLAR, ERTESİ GÜN YİNE
AYNI...
EMNİYETİ ARIYORUM, GELİYORLAR. BİR ŞEY BULAMIYORLAR. ‘’ZABITAYA BİLDİR. BU
BİZİM İŞİMİZ DEĞİL.’’ DİYORKAR VE GİDİYORLAR. ZABITAYI ARIYORUM, ‘’BİZİM
YAPABİLECEĞİMİZ BİR ŞEY YOK, ÇOCUK ŞUBEYE BİLDİR.’’ Dİ. ÇOCYORLAR. ÇOCUK ŞUBEYİ
ARIYORUM, BANA VERİLEN CEVABA BAKIN HELE: ‘’ E DEVLETİMİZ EVİNDE OTURASIN DİYE
SANA MAAŞ BAĞLAMAMIŞ MI? SEN NE DEMEYE KİTAP SATIYORSUN? OTUR EVİNDE.’’
BİR SÖYLER MİSİNİZ? HANGİ YERDE HANGİ İNSANLIKTAN ÜMİT EDEYİM BEN?. İNSANLIK
BUYSA, ALIN SİZE GÜN GİBİ BİR İNSANLIK DERSİ.''
Velhasılıkelam o kitapların İstanbul
Kitapçısında satılıyor olması veya olmaması artık bir önem arzetmiyor benim
için. Önemli olan görme engelli bir kardeşimize yaşatmış olduklarıdır. Ve ona bu
eza cefayı yaşatanlar maalesef demokrasiyi, eşitliği, kardeşliği dillerinden
düşürmeyen alçaklardır.
Ve son olarak İçişleri Bakanımıza sesleniyorum.
Sayın Bakanım !
Adaşın Süleyman’a yaşatılanlar ortada. Bu noktadan sonra top sende artık.
Gereğini yapacağın ümidi ile saygı ve sevgilerimi gönderiyorum.
FOTOĞRAFLAR
Soldaki: benim nazarımda hâlâ Diyarbakır’ın Meşhur Seyyar Kitapçısı olan
Süleyman Acar
Sağdaki: İzaha gerek var mı?