…
Verilen bir
talimat her şeyi değiştirmişti. Nihal kendini acı denilen ustanın eli altında
acemi bir çırak gibi hissediyordu. Yüreğinin bir yanı, lodos rüzgârıyla alevlerinin önü alınamayan
bir orman yangını gibi yanarken, diğer yanı hayattan yavaş yavaş soğuyordu.
Yüreği yanarken;
“Ya nasip” demek ona daha çok zor geliyordu. Korkut havaalanı kapısında
vedalaşıp uçağa doğru giderken, Nihal’in yüreği de onun peşine takılıp gitmek istiyordu. Yüreği “Hiçbir şey yolunda gitmezken, sen nasıl
gittin?” diye soruyordu kendi kendine... Belirsizlik, en kötü ihtimalden daha
acı vericiydi. Gözlerinden yaş akmıyordu ama kalbi sessizce ağlıyordu.
Nihal aracına
bindi ve bir robot gibi üs bölgesine kadar aracı sürdü. Sevmediğinden değil,
yorulduğundan bazen vazgeçer gibi oluyordu.
Diğer yanda Cuma
günü Türkiye’ye gelen ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Jaffrey Ankara’da Milli
Savunma Bakanı Hulusi Akar, ardından İstanbul’da Cumhurbaşkanlığı sözcüsü
İbrahim Kalın’la görüşüyor. Tabii Türkiye’ye gelmeden önce, Erbil’de
Barzanilerle görüşüp öyle geliyordu. Uzun süredir Irak Kürdistan’ını
Türkiye’den uzaklaştırıp, PKK ile ortak bir noktada buluşturma çabası içinde
olan ABD, düne kadar bu işleri gizli kapaklı yaparken, şimdi alenen yapmaktan
çekinmiyordu.
Jeffrey bununla
yetinmiyor, Türkiye’ye yakın olan Suriyeli bir Kürt oluşumdan Türkiye düşmanı
bir terör örgütüyle ortak hareket etmesini istiyordu. Bu görüşme Türk
televizyonlarında gösterilmezken, Rudow televizyon haberlerine ilk sıralarda
yer veriyordu. ABD bu çabalarına, Irak’ın parçalanma süreciyle birlikte hız
veriliyordu.
Avrupa için yeni
bir tedarik coğrafyası olan Libya’da Türkiye’nin ağırlığını koyması, Rusya-Hafer
tarafını zayıf halkaya düşürdü. Türkiye’nin varlığı, Doğu Akdeniz
jeopolitiğinde büyük bir öneme sahip oluyordu. Libya ile yapılan deniz yetki
anlaşması, Doğu Akdeniz’e kıyısı olan birçok ülkeye olumlu yansıyacak bir iklim
etkisi yapıyordu. AB ve ABD tasallutundan kurtulan veya kurtulabilecek olan
ülkelere yeni fırsatlar doğuyor ve Rusya’da bunun farkına varıyordu. Hafter’in
görevi Trablus’u alarak petrol gölgesini ABD’ye teslim etmekti. Libya
petrollerinin %80’ni ABD’ye, %20’si Rusya’nın olacak şekilde anlaşmaya
varılmıştı. Araya Türkiye girince ABD-Rusya planı büyük darbe aldı.
Türkiye’nin
güvenliği ulusal sınırlarla yetinilmeyecek kadar geniş bir alandan başlıyordu. Balkanlar,
Kafkaslar ve Akdeniz bu büyük stratejinin güvenlik dalgakıranları durumunda
olduğunu bilmek gerekiyordu. Yüzlerce
yıllık bir hınçla yıllardır Türkiye’yi Anadolu’ya tutsak edip, tarihi
birikimini silmek, boğup
etkisizleştirmek isteyen Batı, göz diktikleri coğrafyanın direnç noktasının
Türkiye olduğunu çok iyi biliyor ve görüyorlardı. Türkiye’nin gücünün mazlum
milletlerin umudu ve kurtuluşu olduğunu bilen Batı, sömürge alanlarının
daralmaması için içeriden ve dışarıdan her yolu deniyor, ama istedikleri de bir
türlü olmuyordu. Pes etmeyerek, Türkiye’nin dalgakıranlarını kargaşaya
sürükleyerek, Türkiye’yi Anadolu’nun dışına çıkamaz hale getirmek için sınırsız
bir çaba sarf ediyorlardı.
Türkiye’de pes
etmiyor, direniyor, yeni hamleler yapıyor, sömürgecilerin oyunlarını boşa
çıkarıyordu. Kara, hava ve deniz için milli savunma sanayiinde her geçen gün
yeni gelişmeler kaydediyor, yerli ve yeni ürünler ortaya çıkarıyordu. Türkiye
ortaya koyduğu kararlılıkla silah pazarı bir ülke olmaktan çıkıyor, kendi
silahını üreten ve satan bir konuma doğru hızla yükseliyordu.
Akdeniz’in yeni
av ve ganimet sahası olmaması için, Türkiye’nin uluslararası alanda güçlü olması
gerekiyordu. Yolun uzun ve meşakkatli olduğunu bilen ve farkında olan Türkiye,
yükseliş eğilimini kararlılığa dönüştürmüştü. Türkiye’yi yöneten siyasi irade, siyaset merkezine
ülke çıkarlarını alarak konumunun tüm imkânlarını kıymetlendirerek çok
bileşenli ve çok seçenekli ilişki oluşturmaya çabalıyordu.
Moskova’da
yapılan görüşmede, Ulusal Hükmet taraftarı olan Türkiye, imzayı almış
bekliyordu. Öğrencilik yılları Rusya’da geçen, ama daha çok CIA devşirmesine
dönüşen Halter, Rusya’nın tüm baskı ve gayretlerine rağmen, önce sabaha kadar
mühlet istemiş, sabahleyin de Rusya’nın elini boşa çıkarmıştı.
Halter Rusları
yalancı ve zor duruma düşürmüş, ateşkes anlamasını ABD derin devletinin
talimatları doğrultusunda ateşkesi imzalamamıştı. Hafter Şeremetyevo
Havaalanından CIA ajanlarının kullandığı Falcon-900 tipi bir uçakla, Rusya’dan Polonya’daki
ABD üssüne götürülüyordu.
Libya’da ateşkes
yapılsa da buna uyulmayacaktı. Ateşkes yapılamasa da Türkiye’nin eli güçlenmişti.
2020 yılı çok sıcak geçecek çok...
Korkut, heyetle
tekrar Türkiye’ye dönüyordu. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “Sahada gücümüzü
gösterince tüm dengeler değişti. Eğer sahada yoksanız, zaten masada bir gücünüz
olmaz,” diyordu.
“Türkiye’nin
kapsısını çalan değil, gönlünü kazanan sonuca gidebilecek,” diyordu.