İnsan bedeni Kabe’den bile değerli, çünkü mimarı Allah c.c.  İnsan yaratılmasaydı Kabe olur muydu? Kabe, Allah’ın evi… Bozulmuş insanın dirildiği, ilahi bir emirle ruhunun yıkandığı, tövbeyle mahşer provası yapan insanlığın, Allah’a kulluğunu sunduğu yer! Yani insan ölmeden önce dirildiği, Allah’ın varlığını doğruladığı yaratıcısını tanıdığı yer… Allah’ın evi o evde, günah yüklenmiş zenginlerin, göz yaşlarında Nisan yağmurları ile baharını yaşadığı yer. Faize tövbe ettiği ve zekat vereceğim dediği, söz verdiği yer…


Allah insanların kurtulması için bunca nimet vererek yaşattığı dünyada, neden insanları öldürmek isteyen, mimarı Allah olan bedeni yok etmeye çalışan insanlık yaşar ki… Birisi çıksın da söylesin, neden İdlip’te  bombalar hala yağmaya devam eder ki… İnsan bir gün de kendisinin öleceğini bile bile, bu dünyada hiç bir şeyin kendisinin olmayacağını göre göre, neden öldürmeye devam ederler ki?


Gecenin şu vaktinde, uyumam gerekirken, vicdanımın sesine kulak verdim ve bu konuyu yazmaya karar verdim. Vicdanım rahat değil… Elimden ne gelir diye düşünüyorum, dua ederim, yazarım, insanlara elimden geldiğince bu konuyu anlatmaya çalışırım… Başka ne yapabilirim ki? Ben bunları yazarken, kim bilir kaç kişi ölmeye devam ediyor, hunharca! 


Kur’an zalim olun demiyor ki? Ancak, Müslümanım diyen ülkelerde ki liderler tavırlarında yedi düveli taklit ediyorlar… O ülkelerde, Arapça ana dilleri iken… Bırak okumayı, dinlediği zaman ne manaya geldiğini anlamasına rağmen. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan bu insanların, kaçını gördük ne geldi başlarına. Mesela 12 Eylül darbecileri… Bir çoğu darbe yaptığı halk tarafından gözden düşerek ölüp gittiler… 12 Eylül sorgulandı, mimarları yargılandılar. Hani etme bulma dünyası, ne ekersen onu biçme yeri burası…Ama bunları yeni nesil de unuttular. Yaşayanlar bu dönemin acılarını anlatamadılar. Bazen düşünüyorum da biz o günleri acıyla yaşadık… Sokaklarda sıkı yönetim vardı, Ankara'nın sokaklarında ellerinde makineli ile  jandarma gezerdi. Neresi olursa olsun kavgalar, o kavgalar için çekilen silahlar, sonucunda ölen ve yaralananlar! Bir yerden başka yere giderken, korkunun kol gezdiği ortamlar… Bunları anlatsak, yeni nesil masal gibi algılıyor. Eden ne ettiyse buldu bulmasına da, bir süre sonra aynılarını yaşayan, hala akıllanmayan bir insanlık var ve acıları da aynı… Peki neden?


Oruç tutanların sayısı azalıyor, zekat verenler o kadar az ki…  Bakkaldan aldığını deftere yazdıran kişilerin hesabını ödeyen birisi, birileri haber olmuştur yakın zamanda. Bu kişinin verdiği sadaka yahut zekat şaşılası oldu, haber oldu, maalesef… Bu örnekler o kadar azaldı ki… Elbette bunların artması gerekiyor. İnsanın karnı doymazsa, normal şartlarda yaşamazsa doğal olarak toplumda çarpışma, zıtlaşma, kısacası terör doğar…


Diyanet parası olmayanların ev alabilmesi için fetva verdi. Ortalık ayağa kalktı. Faizin alınıp alınmayacağı en yetkili kurum tarafından açıklanmak suretiyle, kafalar allak bullak oldu. Sonuçta Diyanet bunu söylüyorsa doğrudur diyen, açıp ta Kur’an okuyup doğru olup olmadığını sorgulamayan, sunulan fetvanın da insanların işine gelmesiyle bunu yargılamayan ve inanan bir toplum olduk. Allah aşkına, Kur’anda faizin yasaklanmasını dileyen Rabbim gün gelirde, fakirlerin ev alamaz hale geleceğini bilmiyor mu? 


Aklıma Asr-ı Saadet çağından yaşanan bir kıssa geldi… Parası, pulu olmayan, zenci olduğu için beğenilmeyen bir sahabe, Peygamberimize geliyor, falancanın kızının almam için bana destek olur musun diyor. Peygamber efendimizde git iste ve peygamberimiz gönderdi de diyor. Kapıyı çalıyor baba çıkıyor, Peygamber efendimiz gönderdi, kızını evlenmek için istiyorum der demez baba, hemen kızımı sana vermem diyor. Bunu duyan kız içeriden sesleniyor, baba duymadın mı Peygamber göndermiş… Baba diyor ki, kızımı verdim. Düğün için git alış veriş yap… Sahabe çarşıya geliyor, bir şeyler alacak ama cebinde metelik yok. Başını eğiyor ve Peygamberimizin yanına geliyor. Peygamberimiz, baba kızını vermedi mi yoksa? Verdi ama cebimde para olmadığı için düğün alış verişi yapamadım diyor. Peygamber efendimiz, zengin sahabelerden para talep ediyor. sonrada bu parayı sahabeye veriyor. Sevinçle çarşıya geliyor, oda ne! Bir tellal, savaş var, eli silah tutan falan yere gelsinler diyor. Sahabe, bende savaşa gitmeliyim, elinde ne varsa, onunla silahları ve atı alıp o meydana varıyor. Peygamber efendimiz ne oldu diyor, sen savaşma, git düğününü yap diyor. Ama sahabe buna razı değil. Savaşıyor… Peygamber efendimiz, savaştan sonra ölenleri yararlıları tespit amaçlı dolaşıyor. O sahabeyi görüyor, yaralıdır. Göğsüne elini koyup ağlıyor, sonra da gökyüzüne bakıp, gülüyor… Sahabeler bir gülüp ağlamasını merak ediyorlar. O mübarek de diyor ki, öldüğü için ağladım ama öldükten sonra bir huriyle evlendiğini gördüm mutlu oldum. Evleneceği kızın babasına söyleyin o bir huriyle evlendi… 


Oysa, evi olmayan kişilere faiz alır mı almazmıyı konuşmak yerine, zekat verilmesi gerektiği konusunda fetva verilse ya… Kardeşinin zor durumda olduğunu gördüğünde onun bundan kurtulması için zekatını, sadakasını veren bir dinin inananları değil miyiz? Bir insanı öldürenin bütün dünya insanlarını öldüren gibi günahkar olduğunu bilmiyor muyuz yoksa… Komşusuyla dertleşen, kardeş ülkelerle yardımlaşan, insanlara İslami tebliğ yapılarak öbür dünyasını kurtaracak bir niyeti niçin unuttuk ki… Biz cezalandırıcı değiliz, biz Allah’ın kulu olacağız, adam gibi adam olmalıyız değil mi? 


Kabe’ye gitmek elbette önemli ama dönen kişilerin yaşadığı vatandan gitmeden öncesinden ortam da farklı değil. Yani tövbe ettiği günahını hatırlatan manzaraları daha dehşetli… Gözünü kapatıp da, yahut dağlara çıkıp da kendini temizleyemez ki… İnandığını anlatacak, örnek olacak, zekat verecek, yalan söylemeyecek… Hani diyecekler ki, Peygamber sünnetini yaşamaya gayret eden bir insan, emindir o … Maalesef ne öncesi ne sonrası aynı aynadan yansıyan görüntü arz ediyor. İnsanlık değişmiyor, acılar daha da artıyor…


Etrafımızda nefes aldığımız gibi bizi yaşatan hava olmazsa, bu düzelmezse hala İdlib’e bombalar atılır, insanlar ölür, kimse yaşadığı hayatın huzurlu olmasını garanti edemez. Faiz almayan, zekat veren, duygudaş olanlar olmadıktan sonra kısa bir süre içinde yaptığınız manevi katkı kısa zamanda yok olup gidiyor. Biz, kendi iyiliğimiz için bilinçli ve duyarlı olmalıyız yaşadığımız dünyada…


Dünya’da zalimler daha da artıyor ve yaşanmazlık çok yakınımızda, en azından medyadan gözümüze böyle yansıyor… Maalesef elimden yazmaktan başka da bir şeyde gelmiyor. Ya Sabır!


Saffet Kuramaz

( Acılar Neden Katlanarak Artıyor Dünyada başlıklı yazı safdeha tarafından 16.01.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.