Hayat;

kör düğümleriyle aslında

şeytanın çözmeden geçmediği set  

cehennemin ürpertici uğultularında

alevlenen balçık gibi mikroplara 

ve mikroorganizmalara sıçrayan zaman


Yaşam;
bazen akoru bozulmuş bir gitar eşliğinde
bazen klorlanmış su gibi şelale

dibine doğru son süratle akan  

melodik ritimler gibi dönen topaç

Doğa;
deterjan kokan renkli çamaşırlar

mahalle balkonlarında örümcek 

ağları iplere asılı madalyonlar

siyah bir kedinin iplik yumağını 

kovalaması gibi
bak ne kadar zamandır uğraşıyor

her mevsim yeniden doğan bahar gibi.


Karanlık;
bir okyanusun dibindeki
karanlıkta görmeye çalışmak gibi
sabah kahvesi gibi simsiyah

çay gibi demli belki alışkanlıktan

Aşk;
parmağa takılmış tek taş

japon yapıştırıcısıyla birleşen 

bedenlerin valsı eşliğinde

bir pazar sabahı rahatlığıyla

milli parklarda piknik tüplerinin 

alvenlenmesi gibi

mangal kömürü üstüne dökülen tiner

Şehir;
köşedeki bir dilencinin dansını

 umursamadan

bir çingenenin sümbülleri sardığı

günlük gazete kağıdının tadında
süregelen monotonluk 

denizin mavisi içinde parlayan yosunlar

Gezegen;

atomların ve higgs bozonlarının
mütevazı hareketleriyle
newton kuralı yeni bulunmuş 

bir gezegende
yaşamın tesadüf olmama

ihtimaline şaşarak gülümseyen mavilik.


Evrim:
doğası gereği asla evcilleşmeyen

hayvanların genetik kodlarında
susmak bilmeyen bir düşünce
cırcır böceklerinin dansında 

gizli yaşamın sırrı
bir aslanın aldığı av kokusuyla
ve bir insanın
duyduğu adımlarıyla vals eden devrim.

Felsefe;
her an yeni bir big bang
patlayabilir korkusu içinde
denizde ıstakoz kalmayabilir
endişesiyle havyar depolama girişimi

 sonucunda titreşen zihin

Ölüm;
bir mezar taşına heykeltraşın
mezar taşına özenle yazılan yazısı
ne olursan ol kim olursan ol sonun burası

belki inançları da idareli kullanmak gerekirdi

yaşamı çok hızlı tüketirken



Devrim;

belki, her devrimin her vakit karşı 

devrime dönüştüğünü bilemezdik

belki de
birlikte yaşadığımız için

devrimi de idareli kullanmamız gerekiyordu

Lisa Maria;
belki ölümden korkmak gerekirdi
korkarak aşkın meşalesini

tutuşturmak mantıklı olurdu
sabrımızda biriken despot 
düşüncelerin esiri olmaktan
 uzak kalmalıydık elele koşarak
 cennet bahçelerinde
belki kendimizi tuttuğumuz
kukla iplerini kesip sevdanın 
hür ateşini yakmalıydık…
( Anekdot başlıklı yazı Mikail Dede tarafından 17.01.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.