‘’On dakikaya kadar gelirim’’ diyen kayın birader yarım saat olmuş hâla gelmemişti. Cep telefonu da cevap vermiyordu bir türlü. Selami çaresiz yola çıktı. Yoldan geçen araçları durduracak ve yardım isteyecekti. Aksi gibi yoldan o anda fazla araba geçmiyordu.

Önce yabancı plakalı ve içinde sapsarı iki insanın olduğu bir BMW durdurdu. Lise yıllarından kalma çat pat İngilizcesiyle onlarla konuşmaya çalıştı.

-Hey Mister help mi piliiizz. May arabanın şanzıman vater boiling ( Güya ‘’Hey bayım lütfen bana yardım edin. Arabanın şanzımanı su kaynattı’’ demek istemişti )
-Gurban vallah İngilizce nizani
-Par le vü Fransa? ( Fransızca biliyor musun? Oluyormuş rivayete göre )
-Gurban Ay em geliyor Hollanda.
-Türk müsün yoksa?
-He lo Türkem. Sen de Türksen galiba? Ne oldi?
-Ya sorma arabanın şanzımanı su kaynattı da?
-De get lo. Kaşmer… Maytap yapacah başha hıyar bul gendiye…

Adam Selami’nin hayretle bakan gözlerine aldırmadan bastı gaza gitti.

Neyse… Biraz sonra içinde iki kişinin bulunduğu bir kamyon ufaktan ufaktan yavaşlamaya başladı. Kamyonun içindekileri tanımıştı.

-Selam abi hayırdır? Yengeyle piknik mi yapıyorsunuz?
-Yok ya ne pikniği. Bizim araba arıza yaptı. Şanzıman su kaynatmış.

Kamyonu kullanan şoför ‘’ha haaa haaa’’ diyerek ellerini kaldırıp gülmeye başladı. Kamyon yan tarafa yöneldi. Diğer şoförün ‘’ Abi aman ‘’ demesine fırsat kalmadan şerit değiştiren kamyona arkadan bir Renault - Megan olanca hızıyla girdi. Megana Bir Honda Cıvıc, Hondaya da bir Doğan SLX.

Münevver fena halde sinirlendi.

-Olur olmaz herkese böyle ehliyet verirsen olacağı bu.

Biraz sonra Kamyoncu ve taksiciler birbirine girdi. Beş dakika olmamıştı ki trafik polisleri de olay mahalline damladılar. Tabii ki zincirleme kaza yapan tüm araç sahipleri birbirlerini suçluyorlardı. Münevver dayanamadı ve o da trafik polislerinin yanına gitti. Trafik polisi Münevver’i görünce gözleri büyüdü, büyüdü, büyüdü …Adam neredeyse korkudan altına edecek.

-Ab…ab…abla sen bu.buu burada mıydın?
-Aaaaa Selami bak benim direksiyon sınavıma giren polis. Merhaba kardeşim. Hoş geldin. Buyur gel bir çayımızı iç.
-Ab ab abblaaa teş teş..teşekkürler. Sonra inşallah.

Diğer trafik polisi arkadaşının birden bire dilinin tutulmasına bir anlam veremiyordu. Çünkü o henüz Münevver’le tanışma bahtiyarsızlığına erişmemişti.

-Ya ne oluyor sana? Rengin benzin bembeyaz oldu.
-Oğlum görmüyor musun Münevver burada.
-Eee ne olmuş buradaysa?
-Daha ne olsun. Daha ne olsun. Felaket…

Sonra kaza yapan araçların şoförlerine döndü Trafik polisi

-Arkadaşlar. Tutanak yok, mahkeme yok, ceza meza da yok. Herkes arabasını bir şekilde buradan kaldırsın ve Münevver’in olduğu bir yerde başına daha büyük bir felaket gelmediği için Allah’ına dua ve yoluna devam etsin.

Kamyoncu Münevver’i tanıdığı için ikna olması kolay oldu ya diğer üç sürücüyü ikna etmek zordu. Polis havaya ateş ederek onları da ikna etikten sonra tam gaz oradan kaçmaya hazırlanıyordu ki Münevverin pençesini kolunda hissetti.

-Ölümü öp bir çayımı içmeden bırakmam.

‘’Ölünü öpmek mi? Nerde o günler’’ diye geçirdi içinden polis. Ama Münevver’i kırmak olmazdı. Hem Selami’nin de hatırı vardı. Oturdu ve çayını içmeye başladı arkadaşı öteki polisle birlikte. (Yanlış anlaşılmasın çay termostan dolduruluyor . Şanzımanın kaynattığı(!) su ile demlenmiş filan değil )

-Abla hayırdır siz niçin buradasınız?
-Ya sorma arabanın şanzımanı su kaynattı.

Zavallı polis ağzındaki çayı olduğu gibi garbim Selami’nin yüzüne püskürttü.

Öteki polis:
-Ablam radyatör demek istedi her halde. Dedi.

Bizim polis :
-Yok yok söz konusu Münevver Ablamsa şanzıman da su kaynatabilir. Dedi.

Çaylar içilip bitirildikten sonra polisler ‘’ Şu arabaya bir bakalım ‘’ dediler. Kaputu açıp baktılar. Arabada hiçbir hasar ya da eksiklik görülmüyordu. Direksiyona geçip kontağı çevirir çevirmez de araba çalışmaya başladı.

-Ablacığım sanırım fazla gaz verip motoru boğmuşsun biraz. Bak araba dinlenip motor soğuyunca yine çalıştı.
-Hımmmm demek ki mazot fazla geldi.Motor boğuldu.
-Mazot mu? Ablacığım bu araba dizel değil. Ne mazotu?
-Eeee ne yani suyla mı çalışıyor bu araba?
-Benzinle çalışıyor ablacığım benzinle. Hem bunun yağına suyuna baktınız mı yola çıkmadan önce?
-Ayol sen de beni iyice cahil belledin şaka yapıyorsun aklın sıra. Yemek mi bu yağına, tuzuna bakacam. Oldu olacak salçasına da bakayım.

Polis, Münevverle tartışmanın faydasız olduğunu bildiği için daha fazla konuşmadı. Arabasının kontak anahtarını verdi ve

-Buyur abla sana hayırlı yolculuklar. Selami abi sen de bir ara merkeze uğra sana üstün cesaret madalyası verelim.
-Artık cesaret madalyası mı verirsiniz yoksa cenazemi yüz bir pare top atışıyla mı defnedersiniz orası size kalmış. Diye cevap verdi Selami.

Münevver tekrar direksiyona geçti. Selami de yanına oturdu tabii ki. Daha sonra bulunduğu yerden bir O dönüşü yaptı Münevver…Yok yok U yazacağıma yanlışlıkla O yazmadım. Münevver’in yaptığı dönüş tam bir O dönüşüydü. Karşı şeride girdi önce. Onun bu şekilde dönüş yaptığını gören bir Wolsvagen Golf de yol kenarındaki çalılıklara girdi tabii ki. Selami dayanamadı artık.

-Hanım bak bir gün sürücünün biriyle fena kapışacağız. İkimizi de evire çevire bir güzel dövecekler.
-Sıkıysa gelsinler : Dedi Münevver ve kapının kenarındaki beyzbol sopasına el atarken arkadan gelen araç şoförü kıl payı atlattığı kazanın akabinde ‘’ Sana ehliyet verenin anasını avradını ( biiippp biiiippp) diyerek uzaklaştı.

Münevver’in yola nasıl çıkacağına bakmakta olan trafik polisi kıpkırmızı olmuştu.

Trafik Polisinin Ablaaaaa diye bağırmasını duymayan Münevver artık dönüş yoluna girmişti. Gaza sonuna kadar bastığı halde araba adeta santim santim ilerlemekteydi.

-Selami görüyor musun araba çekişten düşmüş. Sanırım stepnede bir sorun var.
-Ya hanım bak yine bir koku gelmeye başladı burnuma.
-Hımm bana da geldi. Len yoksa gaz mı saldın ha?
-Ne gazı ya hem bak arkadan trafik polisi siren çalıyor hele dur bakalım.

Münevver bu sefer bir mucizeye imza atarak sorunsuz bir duruş ve park yaptı. Trafik polisi geldi yanlarına

-Ablacığım sen benim katilim mi olacaksın ya? Ben de insanım. Çoluk çocuğum var. Tamam Selami abinin hatırı var ama bu kadar da olmaz ki. Haydi çıkarken sinyal vermedin, U dönüşü yerine O dönüşü yaptın bunlar neyse de ablam kendine acımıyorsan şu güzelim arabaya acı bari. El freni çekili vaziyette araba kullanılır mı be ablam ha? Kullanılır mı?

-El freni mi? O da ne ki?

Zavallı bizim polis hüngür hüngür ağlarken öteki polis izah etti el freninin ne olduğunu Münevver’e. O ana kadar kapıların açılıp kapanması işine yaradığını zannettiği şeyin el freni olduğunu böylece öğrenmiş oldu Münevver.

Trafik polisleri gittikten sonra yola devam ettiler. Biraz ilerlemişlerdi ki karşı şeritten gelen Arif’i gördüler. Yani Münevver’in kardeşini. Kardeşini gören Münevver ona niçin bu kadar geç kaldığını sormak için direksiyonu onun geldiği şeride çevirince kafa kafaya toslaştılar. Selami ve Münevver ön camdan dışarı fırlayarak yeşil çimenlerin üzerine yuvarlandılar. Arif ise ters dönen arabasından emekleyerek çıktı. Arif’in Kartal , tüyü dökülmüş kargadan beter hale gelmişti. Münevver’in Broadway ise ‘’Ben artık oynamıyorum yaa’’ diyordu adeta. Selami ise ‘’Gitti Brodvay…Vay anam vayyyy’’ diye ağlıyordu.

Yarım saat kadar sonra Devlet Hastanesinin kapısına dayanan ambulanstaki hastaları sedyelerle içeri taşımaya çalışan hastabakıcılar, doğabilecek her türlü kaza ve belaya karşı önlem olmak üzere ‘’ Sayın hasta ve hasta yakınlarının dikkatine… Münevver, Hastanemize yatmak üzere şu anda sedyede kapı önünde bulunmaktadır. Can emniyetiniz için kendinize saklanacak bir yer bulmanız önemle duyurulur ‘’ Anonsunu yaptılar.

Kırıklar alçılanıp yaralar sargılandıktan sonra Münevver ve Selami’yi Hariciye servisinde iki yataklı bir odaya aldılar. Arif ise hafif sıyrıklarla atlatmıştı kazayı. Evde kalmış olan yeğenlerinin yanına gidip onları kendi evlerine taşımak amacıyla Arif hastaneden ayrıldı. Artık akşam olmuş ve uyuma vakti gelmişti.

Münevver hafifçe gözlerini açtı

-Selamiiiiii
-Buyur karıcığım.
-Nasılsın. Bir yerin ağrıyor mu?
-Yok yok iyiyim merak etme? Sen nasılsın ağrı sızı var mı?
-Ağrım sızım yok da arabaya üzülüyorum. Krikosu haşat oldu zavallının.
-Kaportası demek istiyorsun sanırım.
-Canım ne fark eder ha kriko ha kaporta. Ben artık tamir edilse de o arabaya binmem.
-Eeeeee
-E sini anladın sen.
-Valla hanım kusura bakma anlamadım. Anlamak da istemiyorum.
-Anlarsıııınnnn…Anlanlarsııınnnnnn.

Anlamıştı Selami… Alçılı bacaklarla olacak iş değildi. Yedi numara için henüz erkendi ama yine de hastaneden çıktıkları gün bir Fiat Albea evlerinin kapısındaydı.
( Gitti Brodway Vay Anam Vay... başlıklı yazı Sami Biber tarafından 17.01.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.