Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 21.01.2020
Okunma Sayısı : 1175
Yorum Sayısı : 0

OSMANLI TÜRKÇESİ (OSMANLI’NIN DİLİ)

Her kültür “bağlayıcı yapı” olarak adlandırılan bir sistem oluşturur. Sosyal boyutta ve zaman boyutunda birleştirici ve bağlayıcı olan bu yapı, ortak deneyim, beklenti ve eylem mekânlarından bir sembolik anlam dünyası” yaratarak insanları birbirine bağlar. Bu şekilde dünle bugünü birleştiren bağlayıcı yapı bireylere“biz”deme imkânı vererek kimlik ve aidiyet temelleri yaratır. Her bağlayıcı yapının temel ilkesi ise tekrarlamadır (Assmann, 2015, s.23). Böylelikle bir ortak kültür oluşumu sağlanmış olur. Ortak kültürle iç içe olan kültürel bellek kavramı ise bizi ilgilendiren boyutuyla üç temel konu arasında bağlılık içerir.Bu konular “kültürel kimlik ya da politik imgeleme”,“hatırlama ya da geçmiş bağlantısı” ve“kültürel süreklilik ya da gelenek oluşturma” şeklinde tanımlanabilir.O halde gelenekler kültürel anlamın devredilme ve canlandırılma biçimi olarak kültürel belleğin alanına girer.(Assmann, 2015, s. 28-31) Aydınoğlu Beylerinin Tercihleri ve Gelenek Sema Gündüz Küskü. Kültürel Bellek Hacettepe Ünv.Yayınları Ankara 2019

Okuyucudan ricam konunun bundan sonraki paragraflarını yukarıdaki alıntıya göre değerlendirmesidir.Kültürü oluşturan en büyük olgu elbette ki dil’dir.Bir devletin topraklarında yaşayan insanları bir birbirine bağlayan bazı temel kavramlar/olgular mutlaka vardır.Vatandaşta olması gereken aidiyet duygusu başka türlü oluşturulamaz kanaatindeyim.İmparatorluklarda,veya tebaası içinde farklı etnik guruplar barındıran devletlerde bu kavramlar din ve dil olarak ortaya çıksa da ulus devletler bir üçüncü kavram olarak ırk kavramını da kullanırlar.Yani bir devletle vatandaşlık bağınız varsa bu üç kavram toplumsal hayatta önemlidir.Din,dil ve Irk.

Osmanlı Devleti/imparatorluğunda toplumu kültürel olarak birbirine bağlayan temel kavramın din ve dil olduğunu açıkça görebiliriz.Osmanlı’nın egemen olduğu dönem imparatorluklar dönemi olduğu için Irk,insanları doğrudan birbirine bağlayan bir kavram değildi.En azından Osmanlı için böyleydi.

Türkler Anadolu’yu daimi vatan haline getirdiklerinde hazır bir medeniyet buldular. Uygurların ve ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar’ın Resmi,ilmi ve edebi dilleri Türkçe idi.A.B.Ercilasun-Osmanlı c.9) Selçuklu Devletleri resmi ve edebi dil olarak Farsça’yı,bilim dili olarak Arapça’yı kullandılar.Bunun ana sebebi,Selçukluların ana kitlesi olan Oğuzların Kaşgar, Balasagun,Turfan gibi Türk kültür merkezlerinden uzakta,konar göçer bir hayat yaşıyor olmalarıydı.Ana dilleri olan Oğuz ağzını konuşuyorlar,fakat edebi dili bilmiyorlardı.Bu bakımdan Selçuklular resmi ve edebi bir Türk dili geliştiremediler;Ön Asya’da hazır buldukları Farsça ve Arapçayı kullandılar.(Ercilasun-Osmanlı)

Türkler kitleler halinde Müslüman olmaya başladıklarında 350 yıldan eski bir Arap-İslam ve İran İslam kültürü mevcuttu.Osmanlı,devletin kuruluş döneminde sıfırdan bir yapılanma yerine bilhassa Anadolu Selçuklularının devlet ve hukuk yapısını biraz değiştirerek aldı.

Anadolu Selçuklu devleti resmi dil olarak Farsça’yı kullanıyor olsa da son zamanlarında kurulan Türk Beyliklerinin resmi ve edebi dilleri Türkçedir.Anadolu’ya iskan edilmiş Türkler de Türkçe konuşuyorlardı.Anadolu coğrafyasında üretilen eserler de hep Türkçe olmuştur.

Hâlâ yaygın bir anlayışa göre, bir metin ne kadar “tasannu”(sanatlı, olduğundan farklı göstermek amacıyla süslü, yapmacık) ile yazılmış, ne kadar çok Arapça-farsça kullanıyorsa “Osmanlıca”, ne kadar yalın ve anlaşılırsa “Türkçe”dir.Hakan Erdem Karar Gazetesi,04/03/2018)

Yetişme dönemlerimizde kafalarımıza farklı bir algı yerleştirildi.Osmanlı Devleti’nin Osmanlıca denilen Arapça,Farsça ve Türkçe’den oluşmuş,öğrenilmesi,anlaşılması zor bir dili vardı. Alfabe değişikliğinin en önemli sebebi buydu.

(Bir lahza duralım, iki ayrı dil varsa, biri yaşayan ve toplumun kullandığı Türkçeyse, diğeri ise az sayıda aydın için yazılan yapma bir Türkçeyse, ikisi de aynı anda Osmanlı toplumunda bir arada bulunuyorsa, biz neden bu dillerden yapma olanına “Osmanlıca” diyoruz? Yalın, anlaşılır bir Türkçeyle yazılan metinlere neden “Osmanlıca” demiyoruz? Onlar da aynı toplumda, aynı dönemlerde yazılmadı mı? Bu iki Türkçeden, yalın olmayan, karmaşık ve süslü olanına, Arapça ve Farsça’dan yoğun kelime ve bazen de gramer kuralı ödünçlemesi yapanına, bazen de “yeni” Arapça ve Farsça kelimeler üretenine “Osmanlıca” denmesi ideolojik olarak muhakkak ki yüklü bir tercihtir. Hakan Edem.a.g.y)

Halkımızın okuryazarlık oranını artırmak!Osmanlı alfabesi geri kalmışlığın sebebiydi aynı zamanda! Bu yüzden Arap alfabesi kaldırılarak Latin alfabesine geçildi.

Osmanlıca’nın öğrenme zorluğu şuur altımıza yerleştiği için belki de hepimizin aklında lise’de bize öğretilmeye çalışılan Divan edebiyatıyla doğrudan bir ilgi kurarak insanların geçmişte böyle konuştuklarını düşünmedik mi?Ders kitaplarımızda Karamanoğlu Mehmet Bey’in “ Bundan böyle Divanda,dergahta Türkçe konuşulacak“fermanından dolayı zannediyorduk ki Osmanlı kuruluşundan itibaren yazdığı alfabeyle konuşuyor.Lise edebiyat derslerinde hocalarımızın anlatmakta,bizlerinde anlamakta zorlandığımız Divan edebiyatı parçalarındaki ağdalı bir dille konuşan bir yönetim var mıydı gerçekten?

Osmanlı tarihlerinin hepsinde,medreselerin eğitim dilinin Arapça olduğunun yazıldığını biliyoruz.Belki bu yüzden bir kısım insanlarımız Osmanlı’yı Türklükten çok Araplığa yaklaştırmaktan çekinmezler.Eğer Osmanlı toplumunun divan edebiyatı parçalarında olduğu gibi , veya medresede öğrendiği şekilde Arapça,Farsça konuşulduğunu düşünüyorsanız mantık olarak haklısınız.Öyle ya hem eğitimin Arapça ve Farsça ise,birde üstüne üstlük Osmanlıca konuşuyorsan, Türk olduğunu nasıl iddia edebilirsin? Bunun anlamı en basit şekliyle bu ne perhiz bu ne lahana turşusu’dur.Ders kitaplarında öğretilen halkın(yani yönetilenlerin) Türkçe konuştuğu,halk için edebiyat yapan şairlerin Türkçe yazdıkları,yöneticilerin ise Osmanlıca,Arapça veya Farsça konuştukları,yazdıkları anlatıldı.Peki bu doğru muydu?

Arapça’nın Osmanlı yönetimde asla kullanılmadığını,hatta Ortadoğu’daki idarecilerin bile yönetimde Türkçe kullandıklarını söylesem!!!Bu iddia da benim değil.Bakın İlber Ortaylı’nın 19. yüz yıldaki Arap dili hakkındaki görüşleri nasıl;(Arap aydını 19.yüzyılda Arap dilinin yönetim ve eğitimde mutlaka kullanılmasını istiyordu.Osmanlı yönetimi ise bazı teşebbüslerine rağmen Arapçayı idare ve eğitimde kullanamadı…Özellikle Midhat Paşa gibi liberal dünya görüşündeki yeni tip yetenekli yöneticiler ademi merkeziyetçi bir idareye ve bu arada da yerel kültürel özellikleri,yani dili dikkate alabilir bir eğitim ve yönetimin özellikle Arap vilayetlerinde eleştirilmesinde taraftar olmuşlardır. Aslında Osmanlı yönetimi, Arap vilayetlerini ilhak eden 1.Sultan Selim (Yavuz) devrinden beri kançılaryada hep Türkçe kullanılmış,Arap vilayetlerine tayin edilen askerî ve sivil personel, hatta kadılar gibi ilmiye personeli dahi ofislerinde Türkçe kullanmışlardı.

Bu personelin çoğu Arapça bilmiyordu.Hatta medrese eğitimi görenlerinde bu dili günlük pratikte kullanacak kadar Arap diline vâkıf oldukları şüphelidir…Bu nedenle,yerel Arap münevverlerinden vilayet bürokrasisinde istihdam edilenlerin iyi Türkçe bildiği, sık rastlanan bir durumdu…Mütercimlik 19.yüzyıl Arap vilayetlerindeki münevverlerin doldurduğu bir kadroydu…Örneğin Bağdat'ta Arapça ve Fars dilleri için mütercim kullanılırdı…Kuşkusuz parlamentonun müzakere ve yazma dili yalnızca Türkçeydi. Ancak mebuslar…kanun tasarınısında yer alan mebus adaylarının Türkçe bilme zorunluluğu maddesine…sadece Arap mebuslar itiraz ettiler.Onlara göre Türkçe bilmek zorunluluğu aranmamalıydı.Meclis reisi Ahmet Vefik Paşa bu itirazları kısaca kendine özgü üslupla cevapladı: "4 yıla kadar Türkçe öğrenirsiniz..." İlber Ortaylı, Osmanlı Barışı)

Profesör M.Tayyip Gökbilgin Osmanlı Paleografya ve diplomatik ilmini incelediği kitabında:Osmanlı Türkleri’nin farklı dillerde de yazdıklarını,doğu milletleri arasında Arapça ve Farsça yasmanın bir gelenek olduğunu,resmi yazışmalarında kullandıkları dilleri anlatırken Osmanlı’nın tek bir yazışma dilinin olmadığını,farklı ülkelerle farklı dillerde yazıştığını belirtmektedir…Araplara ve farslara gönderilen mektuplarda çok defa Arapça ya da farsça yazılıyordu…Viyana,Venedik arşivlerinin Turcica serilerinde,çok nadir olarak Latince Ermenice ve Almancaya da rastlanmaktadır.Fakat özellikle Rumca,Sırpça,Boşnakça,Macarca ve İtalyanca yazılar oldukça çoktur…

Bu konuda Macarcaya da özel bir rol düşmüştür.Osmanlı hakimiyeti devrinde Türk idaresi altındaki Macar kuruluşları(şehir meclisleri gibi)ve Türk makamları arasında değil fakat Viyana sarayı ve mahalli Avusturya kumandanları ile Budin Beylerbeyileri arasında yazışma Macarca yapılmıştır…Fakat halefleri 1554’de başlayarak gerek Viyana sarayı ile gerek mahalli Avusturya kumandanları ile Macarca muhabere yapmaktadırlar.Bu mektuplardan 451 tanesi Macar tarihçilerinden Şandor tarafından Macar İlim Akademisi yayınları arasında 1915’de çıkmıştır.Yabancı dillerdeki yazılı belgeleri o dillerin alfabesi ile nadiren de Arap alfabesi ile yazmışlardır.Bunu tersi de olmuştur.Türkçe bir metin Latin yada Cyrill alfabe ile yazılmıştır.M.Tayyip Gökbilgin Osmanlı Paleograşya ve Diplomatik İlmi)

( Büyük Osmanlı-osmanlının Dili-türkçe 1 başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 21.01.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.