Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 27.01.2020
Okunma Sayısı : 1027
Yorum Sayısı : 0

OSMANLI ORDUSU

İnternette kısa bir araştırma yaptığınız zaman devletlerdeki büyüklük kriterlerinden birisinin de ordu olduğunu görürsünüz.Büyüklük kriterinde askeri güç ve büyüklük aynı anlamda kullanılır genellikle.

Osmanlı ordusunun büyüklük kriteri açısından değerlendirmesini yapmayacağım.Osmanlı Ordu teşkilatından bahsetmeye başlarsak bu kitabın hacmi yetmez.Ama bazı Ordu teşkilatıyla ilgili bazı konularda uzmanlardan yapacağımız alıntılarla yorum yapabiliriz.

Devşirme sisteminden bahsettiğimiz bölümde Osmanlı’nın çağlar ötesi bir düşünceyle profesyonel ordunun temelini daha 1363 yılında attığını yazmıştık.Osmanlı O günün şartları gereği olarak savaş teknolojisinde zamanının çok ilerisindedir.

I.Kosova savaşında top kullanmaya başlayan Osmanlı,ilerleyen zamanda Top teknolojisinde çağdaşı bütün devletleri geride bırakmayı başarmıştır.(Top Osmanlı Devleti’nde savaş malzemeleri arasında 1389’dan sonra en çok zikredilen silahlar arasındadır. Bu tarihlerde Avrupa’da da topçulukta araştırmalar sürdürülmekte dökümhanelerde top imal edilmekteydi.Ancak top teknolojisinde önemli gelişmeler İstanbul’un fethinden önce ve sonra Osmanlı Devletinde olmuştur. Osmanlı Devlet’inde ateşli silahların gelişmesini etkileyen hususlar Prof.İnalcık’a göre şöyle sıralanabilir:

1-Türkler Rumeli’de karşılaştıkları taarruzları göğüslemek veya kaleleri fethetmek için silah teknolojisinde yenilik yapmak zorunda idiler.

2-(Top)Şimdiye kadar gerçekleştirilen İstanbul muhasaraları önemli bir yer tutmaktadır.Bunlardan Arap ve Türk muhasaraları İstanbul surları karşısında başarısız olmuştur.Bu yüzden kalın duvarları yıkabilecek ka’l-a döğer (darbzen) toplara ihtiyaç vardır.Bundan başka Bizans şehirleri genellikle sur içinde idi.Şu halde Türkler topu geliştirmek mecburiyetinde idiler.

3-Ateşli silahlar gelişmeye başladığı devirde Osmanlı Beyliği’nin de büyümeye başlaması ve her türlü imkanın müsait bulunması

4-Osmanlı padişahlarının mutlak bir iktidar sahibi olmak istemeleri.

5-Osmanlı Beyliği’nin iktisadi ve mali bakımdan komşu devletlere nazaran daha iyi olması.

6-Beyliğin topraklarının bu teknoloji için gereken maden ihtiyacına cevap verecek durumda olması.

İhtiyaca göre Acemi oğlan veya Yeniçeri ocağı temelinde pek çok yeni sınıf kurulmuş ve ordu saflarına katılmıştır.(Humbaracılar ve marangozlar gibi.Mimar Sinan ve Hacı İvaz Paşa yeni sınıf kurulmuş ve ordu saflarına katılmıştır.(Humbaracılar ve marangozlar gibi.Mimar Sinan ve Hacı İvaz Paşa Yeniçeri ocağından yetişmiş mimarlardır.)

Kuruluş ve gelişme döneminde toplumun tamamına hakim olan Enerji ordu mensuplarında da mevcuttu.İnsana ve eğitime dayalı dejenerasyon ilk önce ordu teşkilatını etkiledi.Pençik kanununa göre toplanan ve Anadolu’daki ailelere gönderilen devşirmelerin toplanması ve eğitiminde usulsüzlükler meydana gelmiş olmalı ki Fatih zamanında devşirme memuru İstanbul’dan gönderilmeye başlandı.İlk kurulduğu yıllarda gerek aileler yanında aldıkları kültür gerekse sarayda aldıkları eğitimle topuma tam manasıyla adapte olan devşirmeler sonraki dönemlerde görülmemeye başladı.Bunun en çarpıcı örneğini İ.H. Danişmend’den yaptığım alıntıda okuduk.Gedik Ahmet ülkesinde yapılanlar için Türklerden intikam almayı düşünüyor ve ifade ediyorsa,büyük bir ihtimalle ileri ber yaşta devşilerek sisteme dahil edilmiştir.Maalesef bir takım usulsüzlükle devşirilen kişiler devlet ve ordu teşkilatında büyük makamlara gelmiş ve devlete telafi edilemeyecek büyük zararlar vermişlerdir.Sokollu Mehmet Paşa devleti düşünen idareciler azınlıkta kalmışlardır.

Sultanlar ordularını her zaman sonteknolojiyle donatma gaylreti içinde olmuşlardır.Mesela II.Bayezid zamanında Yeniçerilerin tamamına yakını tüfekliydi.Ancak genetiği bozulan Yeniçeriler teknlojik gelişmeleri reddetmeye devam ettiler.Askerden çok siyasi bir kuruma dönüşerek kendi kanlı sonlarını hazırladılar.

Kuruluş ve gelişme döneminde ağırlık her ne kadar kara ordusunda olsa da”(Türk Ordusu esasen atlı bir ordu idi.Bir İngiliz 18.yy.Türk süvarisi için şunları söylüyor:”…Türk süvarileri atlarına çok hakimdiler.Günlerinin çoğu at üstünde geçerdi.Eğitimleri çok sert ve çok disiplinlidir.Atlarını daima savaş meydanının gereklerine göre eğitirlerdi.Eğitimde Türk süvarisi atını alevlerle bürünmüş fıçılara,silah ateşlerine doğru sürer ve düz duvardan aşardı.Bu yüzden Türk atı savaş alanına girince ürkmezdi.Türk süvarisinin atını sürmekteki kabiliyeti kadar dört nala giderken nişan alması ve çok keskin bir nişancı olması da meşhurdur. C.Taşkıran)

Bin yıl süren Orta Çağ’ın klasik silahları Kılıç,Mızrak,Ok ve yay’dır bilindiği üzere. Osmanlı Devletinin kuruluş ve gelişme yıllarında Kılıç ve türevlerinin piyade silahı olarak Yeniçeriler tarafından kullanıldığını biliyoruz.Osmanlı’nın Rumeli fütuhatının baş aktörleri olan Akıncıların silahı ise(süvari olarak) ok,yay ve at’tır.Yeniçeri ocağı kurulana kadar Osmanlı Ordusu’nun büyük ölümü süvarilerden müteşekkildi.Ok,yay ve mızrak süvari silahı olması sebebiyle Süvari birliklerinin (Akıncılar,Tımarlı Sipahiler) silahı ok ve yay II.Bayezid zamanına kadar Yeniçerilerin silahı ise kılıçtı.

Atlı-Göçebe Bozkır kültüründen gelen Türkler için okçuluğun önemini konunun uzmanlarından biri olan Ünsal Yücel’den yapmak faydalı olacaktır.(Bütün bunların gerçekleşmesi ise uzun ve çetin bir çalışmayı ve disiplini gerektirir.Eğitimin çok küçük yaşlardan başlaması ve idmanın terk edilmemesi bundandır.Sonunda onun için nişan almak diye bir mesele ,okun atılış yönü diye bir problem kalmaz.Pratik olarak at sırtında dört nala giderken nişan almak imkansızdır.Hele bu durumda hareketli bir hedefe, diyelim uçan bir kuşa kovalayan bir düşmana nişan almak söz konusu olamaz.O bunu fiziksel kontrolün ötesinde kazanılmış üstün bir yetenekle başarmaktadır. Kendisini hızla takip eden düşmanına ani bir arkaya dönüşle isabet kaydetmesi bu yeteneğinin ne ölçüde geliştiğini göstermektedir.Eski bir Arap kaynağında yazıldığı gibi”O(Türk), hayvanını hızla koştururken öne arkaya,sağa sola yukarıya aşağıya ok atar.Hedef atışta okun boşa gitmesi söz konusu değildir.”Hücum anında onlardan bin süvari,bin düşman atlısına ok atsalar hepsini yere sererler.”Görüşü keskinleştiği kadar da genişlemiştir.” Türkün ikisi yüzünde ikisi kafasının arkasında dört gözü vardır.Atının hele yayının elden onu daima korkutur,yedek atını ve yedek yayını yanından hiç eksik etmez.(Ünsal Yücel-Türk Okçuluğu)

Okçuluk Osmanlı Devleti/İmparatorluğu’nun yükselme döneminde bir spor ve sanat haline dönüşmüştür.Osmanlı İslam öncesi kültüründe bulunan okçuluğu asla unutmadı ve ihmal etmedi. (Burada en büyük süvari silahı olan ok ve yay yapımından biraz bahsetmek yerinde olacaktır. Okçuluğun Türk toplumlarındaki kültürel yerine kısa bir tespit olmak üzere Ünsal Yücel’den kısa bir alıntı yapmak istiyorum müsaadenizle:(Bilhassa Türklerin Okçu kavimler diye anılmaları onlar için başka sıfat yerine “ Okçu “ deyiminin kullanılması sebepsiz değildir. Nitekim okçuluğun da Türkçe’de 200 kelimeyi bulan bir sözlüğü vardır.

Osmanlı’da ok(tirgeran) ve yay(şemşirgeran) adıyla örgütlü esnaf loncası şeklinde çalışıyordu. Ayrıca ok ve yay için malzeme temin eden bir gurup ise vergiden muaf olarak çalışırdı.1511 tarihli bir Cebe Muhabesesi Defterinden Cebehane’ye lazım olan 780.000 adet okun imaliyesi olarak Hazineden İstanbul okçularına 100.000,Edirne okçularına 30.000 akçe ödendiğini öğreniyoruz.

…Sultan II.Bayezid’in okçuluğa büyük ilgi duyduğunu,hatta kendisinin de usta bir kemankeş olduğunu biliyoruz.O devre yetişen Bahtiyarzade Hacı Hasan Çelebi,bu konuda şöyle yazıyor:Sultan Bayezid hazretleri kendileri daha atıcı idi.Üslubları hub olup, kemankeşlikleri dahi olub bir münteha yayı çekip, diyar-ı Arap ki Mısırdır anda gönderib,hiç kimse anı çekemeyip kalmıştı.Kendileri dahi ok attıkları yayı değme kişi istimal edemezlerdi. Gerçekten elimizdeki örnekler çekilmesi çok güç büyük ve katı yaylardır. Ünsal Yücel Türk Okçuluğu)

Konunun uzmanlarından yaptığımız alıntılardan Osmanlı’nın kuruluş dönemlerinde dahi diğer silahlarda olduğu gibi ok ve yay gibi silah teknolojisi ve kullanımında ne kadar ileri de ve mahir olduğunu anlatmaya yetmiştir umarım.Okçuluk Yükselme döneminden itibaren bir sanata dönüşmüş ve silah olmaktan çıkmıştır.

Yabancı tarihçilerin Türklerin atlarına dikkat çektiklerini fark etmişsinizdir.Osman Gazi’nin arkadaşlarından çoğunun alp namıyla anıldığını ve Alp ve gazilerin devlet katında çok itibarlı olduklarını biliyoruz.Peki Alplık nedir?

14.yüzyıl alp kişisini Aşık Paşa bize Garib-name’nin dokuzuncu ana bölümündü anlatır.Garib-namenin “Dastanı Nuhum ez Babı Nuhum başlığını taşıyan bu bölümünde alplık önce zahir alplığı ya da dünya alplığı sonra da din alplığı olmak üzere iki ayrı bölümde incelemiştir.Aşık Paşa’nın zahir alplığı yada dünya alplığı adlandırdığı döneminin kahraman tipinde dokuz nitelik bulunmalıdır.Nitelik sayısının ana bölüm sayısıyla aynı olması bir rastlantı ,Garib-name’nin kendine özgü geometrik düzeninden dolayıdır. Eserde ana başlık sayılarıyla o başlık altında işlenen konu arasında sayısal bir uyum olması,Garib-name’nin ilginç bir özelliğini oluşturur.

Kanı kim ister alplık adını

Almak ister düşmeninden dadını

Düşmenin kahr eyleyüp basmak diler

Başını at yanına asmak diler

Gelsün işitsün kim alplık niceyimiş

Alplarun sermayesi niceyimi

Eyleyim bir bir sana ahvalimi

Kim bilesin alp erenler halini

Diyerek alp adını kazanabilmek için kahramanlık göstermek gerektiğini söyleyen Aşık Paşa söze girdikten sonra alpa yada alp erene gerekli niteliği ve gereci kendi deyimiyle dokuz aleti şöyle sıralar:Sağlam yürek,

Güçlü kol,gayret iyi at özel bir giyecek,okla yay,keskin kılıç,süngü ve uygun bir arkadaş…Daha sonra Garib-name’de alp olabilmek için insanın iyi bir at sahibi olması gereğine değinilir.

Ana layık pes gerek bir at ana

Kim anunla çapına dört bir yana

Alplığı er neyler at ile

Alp ere key at gerek kim atıla

Nitekim Hamza binerdi Aşkara

Hem binit olmuştu Düldül Haydara

Rüstem’ün Rahş adlu atı var idi

Eyle bil kim kendüsüyle yar idi

Pes gerektür alp ere layık bir at

Alpların adın çıkarur bayık at

Türk destanlarının en yaygın ortak motiflerinden olan ata Aşık Paşa’da yukarıdaki beyitler içinde yer verir. Garib-name’de de kahramanın adını kazanmasının atı sayesinde olduğu geleneğinden söz edilmiştir.Atın alplık için gereğini ve önemini vurgulamak isteyen Aşık Paşa dini-mitolojik kahramanların adlarından söz eder.Örneğin Hz.Hamza ile atı Aşkar’ı,Hz.Ali ile onun kahramanlığından söz edildiğinde sık sık adı geçen Düldül’ü ve İranlı kahramanlardan Zaloğlu Rüstem’le Rahş adlı atını anar.Garib-name’de Alplık Geleneği ile ilgili Bilgiler-Mine Mengi,Belleten,sayı 189-192)

  • Daha önce belirtmiştim,Orduyu başarılı kılan en önemli unsurlar,hareket kabiliyeti, komutanların taktik bilgileri ve askerin disiplini ve moral gücüdür.Bu etmeler şüphesiz ordunun sayısal büyüklüğü ve techizatından çok daha önemlidir.Bu konudaki alıntılarımızla konuyu sonlandıracağım.

  • (Düşmanın serbestçe ricat etmesine fırsat verilmez mutlaka takibe geçilirdi.Muharebe meydanında hiçbir düşman kalmadan attan inmek yasaktı.Osmanlıların asıl hedefi ordulardı.Şehirler hedef değillerdi.Bir yazarın belirttiği gibi “Türk ordusunun batıdakilere nispetle disiplin,taktik moral üstünlükleriyle beraber Sevk ve idare üstünl üğü de vardı.Türk ordusunun idaresi çok dengeli,temkinli ve geniş askeri tecrübeye sahip padişahların şahsında ortaya çıkmıştı….Yukarıda belirttiğimiz bütün bu özelliklerin yanında Osmanlı ordusunda başarıyı getiren bazı moral unsurlar da vardı.Detaylarına girmeden bunları da şöyle sıralayabilmemiz mümkündü.

  • Bütün ordu katı ve sert bir disiplin altındaydı.Bunun sonucu olarak bütün erlerde mutlak itaat fikri hakimdi.

  • -Osmanlı İmparatorluğunun genişlemesinin süratli oluşunun nedenlerinden biri de ordunun ve idarecilerin adalet prensiplerine sıkı sıkıya bağlı olmalarıydı.Bu adalet anlayışı sonunda ülkede uzun süre karışıklık ve anarşi görülmemiştir.

  • -Osmanlı ordusunda vezir veya komutan muharebelerde ön safhada çarpışırdı.Bu Türk ordusunda eski bir gelenekti.Bu askerler üzerinde son derece olumlu moral oluyordu.

  • -Osmanlı sultanları yaptıkları seferlerin dini esaslara uygun olmasına dikkat etmişler ve özelikle Müslüman ülkelere muharebelerde en yüksek dini makamdan(Şeyhül İslam) bu muharebelerin İslam kurallarına uygun olup olmadığı hakkında )fetva almışlardır.Böylece de askerlerin daha coşkulu daha motive bir şekilde savaşmaları sağlanmıştır.

  • …Türk komutanlarına taktik öğretilirdi.Komutanlar da birliklerine tatbikat yaptırırlardı.Komutanlara taktik bir mesele verilerek onu fiilen çözmesi istenir ve bunun kağıt üzerinde şekillerle izahı yaptırılırdı.Orta çağın sonunda Avrupa’daki harp taktiği şuydu;Önce kanatları mağlup etmek,sonra merkezi yok ederek kesin sonuç almak.Aynı dönemde Türk taktiği ise, düşmanın taarruzunu merkeze çekmek,bu sırada sağ ve sol kanatla ve daha daha sonra da ihtiyatlarla kalan düşmanları yok etmek.Bu taktik daha başarılı oluyordu.C.Taşkıran,Yükselme Döneminde Osmanlı Ordusu-Osmanlı c.6))

  • …Papa nerede,İmparator nerede,Avrupa’da kaç krallık var.Ülkeleri ve bölgeleri gösteren bir de harita var elinde.Dünyanın durumunu ya da savaşma bilimini incelemek kadar zevk aldığı bir şey yok.Hem akıllı bir araştırıcı,hem de hükmetme duygusuyla yanıp tutuşuyor.Biz Hıristiyanlar böyle bir adamla başa çıkmak zorundayız.

  • …Kararlı ve sebatkar, yorgunluğa, soğuğa,sıcağa,açlığa ve susuzluğa dayanıklı…Batılılar bir zaman doğu’ya giderken,şimdi Doğu’nun Batı’ya gideceğini söylüyor.Ona göre tek dünya imparatorluğu,tek iman ve tek hükümdarlık olmalı.Bu birliği en iyi sağlayacak olan yer de Konstantinapolis’tir. Lewis, İstanbul,s,16-7.Murat Belge Osmanlı’da Kurumlar ve kültür.)

  • (Kanuni dönemindeki Osmanlı Ordusunun diğer ordularla arasında bariz ve büyük farklar vardı. Kanuni dönemini inceleyen tarihçi Hauser bu orduyu şöyle değerlendiriyor:

  • ”…Bu ordu savaş ve yalnız savaş için yaşıyordu.Savaştan başka bir şey düşünmüyordu.Son derece cesurdu.Çok iyi silahlanmıştı. Muntazam maaş alıyor ve çok iyi besleniyordu.Disiplini Avrupa ordularında tasavvur edilemeyecek derecedeydi.Sultan Süleyman 30.000 askeriyle Rodos’a girdiği zaman bütün müşahitlerin birleştiği üzere, adada askerlerin ayak seslerinden başka tek bir ses,tek bir söz duyulmuyordu. Böyle bir disiplindi.

  • …Kudretli bir topçunun desteklediği Türk ordusu,bir tek emirle,tek vücut ve iyi kurulmuş bir makine halinde harekete geçiyordu. C.Taşkıran)

  • (26 yaşlarında(oysa o sıralarda 19-21 arasında olmalıydı.)genç bir adam,teni güzel,iri kıyım, ortadan uzun, silahta usta,saygıdan çok korku uyandıran bir çehreye sahip,az gülen,bilgi peşinde koşan, hükümdara yaraşır şekilde cömert,kararında inatçı,her konuda cüretli,Makedonyalı İskender kadar ün düşkünü biri,Her gün Roma’nın ve başka yerlerin tarihlerini okutturup dinliyor. Papaları, İmparatorların, Fransa krallarının, Lombardların kroniklerini;üç dil biliyor. Türkçe, Yunanca,Slavca.İtalya’nın durumunu dikkatle inceliyor.


  • ( Büyük Osmanlı-osmanlı Ordusu başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 27.01.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
    Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.