“On iki ülkenin devlet başkanı Berlin’de bir araya gelmişti ama dert Libya meselesini çözmek olarak görünüyor. Ama işin aslı öyle değil. Adı geçen ülkeler Libya’ya problem olmasa, işler kendiliğinden çözülecek. 2011 ‘den beri Libya’ya sözde, kâğıt üzerinde silah ambargosu zaten vardı. Ama Libya’da silah satan ülkelerin silahlarından geçilmiyor ki! Bu ülkeye silahı kim satıyor? Çözümün önündeki engel de bu sorunun cevabı değil mi? Daha doğrusu çözümü, silah satan ülkeler sözünü tamamen kendi istekleri doğrultusunda istiyorlar. Kendi aralarında kavga varmış gibi gözükse de, Libya’daki Hafter çetesine silah yığınağı yapan ülkelerin başında ABD, Rusya ve Çin geliyor.”


“Hafter’i alıp besleyen, kendi istekleri doğrultusunda sahaya süren, ona uçaklar dolusu silah yollayan ve her türlü desteği sağlayan ABD’nin kendisi değil mi? Bu şekilde sonuç almak mümkün mü? Petrolün olduğu her yerde ABD var ve olacak. Bu bir sır da değil. Tansiyonu çıkartacak olan da, silah satacak olan da, örtülü savaş ekonomisi izleyecek olan da, petrol kuyularına konacak olan da ABD’nin kendisi değil mi? Ne Berlin de, ne de başka kentte barış ve istikrar istemeyen de ABD’nin kendisi olduğunu görüyoruz.”


“Berlin’de sözde barış masası kurulduğu saatlerde, ABD yine kancıklık yaptı, beslemesine savaşı tırmandır emrini verdi. Doğal olarak masanın da hiçbir önemi kalmadı. Nasıl olsa karışan ve karışacak olan Müslüman coğrafyasıydı. Barış ihtimali gözükmüyor, hatta hiç olmadığı kadar şiddetlenecek bir savaşla Libya çok daha büyük açların yaşanacağı bir savaş alanına dönüşecek gibi görünüyor. Enerji kaynaklarının ve Libya’nın paylaşması hesabında, Akdeniz’e kıyısı olan hiçbir ülke bu güç hesaplaşmasının dışında kalamayacaktır. “


“Bilinmesi gereken o ki, Ortadoğu’daki yüz yıllık plan ömrünü tamamlamış, Osmanlının yıkılmasından sonraki yapı çökmüş görünüyor. Türkiye, Akdeniz’deki harita çalışmalarını Suriye savaşıyla fark etti, PKK ve DEAŞ üzerinden servis edilerek İran’dan İskenderun’a kadar kurulan koridor Zeytindalı ve Afrin harekâtlarıyla paramparça edildi. Mısır’daki darbe ve Suriye’de yaşananlar, Libya’da yaşananlar birbirinden asla bağımsız değildir. Irak’ı sarsan gösteriler, Lübnan’daki protestolar da bu oyunun bir parçasıdır.”


“Türkiye, Libya anlaşmasıyla da Akdeniz üzerinden yapılan çevreleme harekâtına bir darbe vurmuş oldu. On yıllık hesap ve planları darmadağın oldu. Türkiye, Cebelitarık’tan Basra Körfezi’ne kadar her yerde olmak zorundadır. Türkiye Akdeniz’i kaybederse Anadolu’yu da kaybeder. Türkiye Anadolu’yu koruyamazsa coğrafyadan silinir, güçlü bir Türkiye inşa edemezse tarihin de dışına itilmiş olur. Türkiye’nin askeri, güvenlik, ekonomik, siyasi ve diplomatik alanda yürüttüğü mücadele bir ve tektir ve bu da bir geleceğin inşasıdır.”


“Artık ülkeleri koruyacak duvarlar ve ittifaklar yoktur. Ancak kendi mücadeleleri kadar var olacaktır. İttifakların ve blokların ülkelere gelecek garantisi vermediği bir dönemdeyiz. Ortaklık ve düşmanlıkların kalın çizgilerle çizildiği bir dünya olmadığı gibi, aşırılıkları, kontrolsüzlükleri durduracak ve dengeleyecek bir mekanizma da yoktur. Baş döndüren, zihin karıştıran bu hoyrat dünyada, bir zamanların barış ve özgürlük söylemlerinin de hiçbir önem ve değeri yoktur. Hiçbir ülke kendi ulusal sınırları içinde güvende olmayacak, olamayacak, iddialarıyla, arayışlarıyla ve güç hesaplarıyla mücadele verecektir.”


Bizim hayali Türk kahramanlarına ihtiyacımız yok, zaten her devirde, her coğrafyada bizler varız. Bizim bir şey söylememize gerek yok.  Avrupalılar der ki; “Türkler pek farkında değil ama Avrupalılar şu gerçeğin farkındadır. Tarihten Türkler çıkarılırsa, ortada tarih diye bir şey kalmaz. Dışarıdaki öfke ile içerideki ihanet ortak hareket etmektedir. Türkiye düşerse coğrafya düşer.”


Panel sonrası, havanın güneşli olmasına rağmen, rutubetle serin havanın birlikteliği insana dokunuyordu. Deniz ve Nihal, Akın’ın salep içme davetini ret etmediler.


Akın, “Nihal Hanım son günlerde çok durgun görünüyorsunuz. Bir sıkıntınız yok değil mi?”


“Hayır, bir şeyim yok.”


Deniz “Gördüğüm kadar, bir gönül meselesi durgunluğu… Gönül yorgun düştüğünde, yürek dilsiz kalırmış!”


Nihal suskun kaldı, bir cevap vermedi, vermek de istemedi. Belki de susmak, gerçeği anlatmanın tek yoluydu. Kim olursa olsun, nasıl olursa olsun, gerçekten sevenin canı başkasını istemezdi. Konuşmak bir ihtiyaç olsa da, susmanın bir sanat olduğunu söylüyordu yüreği. Bilmediği için değil, bildiği halde susmayı daha anlamlı buluyordu.


Akın “Ne yapacaksın? Sevdası olmayan bir gönül, içinde kuşu olmayan bir kafese benzer,” derler dedi.


Deniz; “Gönül sevgiliyi bulmuşsa, kuru dal bile çiçek açar… Bitkinin güzelliği tohumun iyiliğinden, insanın güzelliği ise kalbinden gelir,” dedi ve salep içince kalkıp birlikte yürüdüler.


Devamı var

...


Ant. - 260120


( Akdenizdeki Kavga - 23 başlıklı yazı Kocamanoğlu tarafından 28.01.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.