Sabahın köründe, mesaj göndermiş. Dur bir Allah aşkına. Daha uyanmamışız, gözümüzün açık olması uyanık olmamız anlamına gelmez. Hayatta da hep bundan kaybetmedik mi? Okula geç kalma telaşı ile hazırlık koşturmacası içinde insan mesaj önemli mi diye merak da ediyor. Baksan bir türlü bakmasan bir türlü. Bazı mesajlar bekletilmeye de gelmez, bilirsiniz. Çalıştığımız kurumdan, ilgili gruplardan dahi o saatte mesaj gelmez bilirim ama olur ya… Sorumluluk arttıkça korku da artıyor. Okula geç kalma ihtimali olan öğretmen genelde arayıp haber verir, ya arayamayacağı bir ortamda ise?


 

Açıp okuyorum, “gel” diyor, tamam “gel” diyorsun da bilmiyor musun hafta içi olduğunu, gün boyu mesaide olduğumuzu?  Çalışma saatinde öyle her gelen mesaja ceketimizi alıp koşamıyoruz elbette. Yoksa ben istemez miyim koşarak gelmeyi? Zaten hafta sonu olsa sen çağırmasan da gelirim, yıllardır birinde olmasa diğer hafta mutlaka uğramıyor muyum? Ben görmek istemiyor muyum? İçim gitmiyor mu?


Ama böyle yapmak da doğru değil muhakkak. İnsan numarasını verdiğine vereceğine pişman oluyor açıkçası. Boşluğumuza geliyor işte. Oysa biraz düşünsek herkese numara verilmeyeceğini hatırlarız. Bu saatten sonra sabahın köründe gelen çiçek demetlerine, kelebeklerin uçuştuğu videolara bile elimdeki bıçağı bileyen ben, şimdi buna nasıl sinirlenmeyeyim? Nasıl kendime hâkim olmalıyım? Niye benim dikkatimi dağıtıyorsun sabah sabah? Kahvaltı hazırlığını o sinirle yapıyorum. Çatalı bıçağı masaya koyuşum bile mesaja tepkimi ortaya koyar gibi. Gider gitmez konuşacağım, bana hafta içi böyle cezp edici mesajlar göndermeyin diyeceğim... Herkesin de bir nefsi var yani. Kendilerinin tuzu kuru nasılsa. Allah'tan aramıyorlar bazı lüzumsuzlar gibi.


Sizin boş zamanınız bizim çalışma saatimiz olabilir diye bir söz vardır, bunlar hiç duymamış mı?


Mesajı görmemiş gibi yapmak zorundayım yine. Hafta sonuna daha çok var. Sayılı gün elbet çabuk geçer ama günde dört kez mesaj yollasa da gidemeyeceğim aşikâr. Giden gider, herkesin kendi özgürlüğü, iradesi, hayat felsefesi farklı. Ama ben zamanla da yarışan bir insanım. Ha deyince olmuyor. Çayımı dolduruyorum, nasıl da güzel çayın rengi. Daha bir yudum alamadan aklıma acil bir işim geliyor, neden hep çayı doldurduktan sonra makinenin düğmesine basacağım, çocuğun suluğuna su doldurmadığım, bugün teslim edeceğim evrakı çantama koymadığım gelir aklıma? Dur hemen diyerek kalkıp kalkmışken dur şunu da halledeyim, aaaa, makine durmuş çamaşırı da asıvereyim, şu komşunun tabağını da kırılmadan teslim edeyim derken çayım soğur gider.


Tıpkı yaşamayı unuttuğumuz hayat gibiyim. Dur bugün şu yoğunluğu atlatayım, dur şu hastalık geçsin derken hayat geçip gitti işte, soğudu çayımız…


Velhasıl, aceleyle içilen çayın ardından yola çıkarken mesaja gidiyor yine aklım. Nasıl da cezp edici. Fakat aklımdan çıkarmalı işime odaklanmalıyım. Her gün böyle yerli yersiz onlarca gelen mesajlardan bunalmışken hem de.


Velhasıl çok kızgınım sana Madam Coco. İndirime giren ürünleri pat diye mesajla bildirip “Bu fırsat kaçmaz, gelin, alın, koşun, durduk duymadık demeyin,” gibi cümlelerle dolu mesajlarınızı hafta sonunda yollayın bir daha. Bir daha size numaramı vermeyeceğim. Kayıtlıyım sizde zaten. Değil mi?


 

( Sabahın Köründe Mesaj başlıklı yazı F.Ç.Kabadayı tarafından 28.01.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.