Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 6.02.2020
Okunma Sayısı : 981
Yorum Sayısı : 0

ULEMAY-I RÜSUM/OSMANLI KADISI

Osmanlı idari teşkilatındaki belki-en önemli görevli diyebileceğimiz-Kadı hakkında algınızda mutlaka bir şeyler vardır.Birinci bölümde Sina Akşin’in önsözünü yazdığı Türkiye Tarihi’nden bahsettiğimi hatırlayacaksınız.Sina Akşin ‘in Ulema aileleriyle ilgili ifadesi aynen şöyledir.”Ulema ailelerinin servet biriktirmesine tahammüll edilmesi ise her halde dine ve din adamlarına olan saygının bir gereği sayılıyordu.Esasen bunların yürütmeyle ilgili yetkileri(yerel nitelikte kadılık düzeyi dışında)asgaride olduğu için,iktidara karşı bir tehdid oluşturmuyorlardı.

Sina Bey’in bu kanaate nasıl ulaştığını bilmiyorum.Ulema titrine sahip insanlar Osmanlı toplumunun tabiri caizse en imtiyazlı,itibar sahibi ve nüfuzlu kişileridir.Nasıl mı? İlerleyen paragraflarda görüleceği üzere İlmiye sınıfı (ulema) aslında bugünkü bugün Yüksek Yargı mensuplarıdır.Kadı’lık mesleği de öyle yetkisiz sınırlı bir meslek falan değildir.En basit yorumuyla İstanbul’u da Kadı yönetir,ülkenin her hangi bir yerindeki küçük bir kaza(ilçe) yı da kadı yönetmektedir.Günümüz kavramlarıyla konuşursak Kadı,İl veya ilçenin Mülki Amiri,Belediye Başkanı ve Hakim’idir.

Kadı algımıza din görevlisi olarak yerleşti.Kaynakları incelediğimiz Osmanlı’nın büyük merkezlerinde Kadı’nın dini görevinin idari görevlerinin arkasında kaldığını görüyoruz.(Byük merkezlerde dini fetvalar için Müfti’ler görevlidir.) Birinci bölümde Osmanlı’nın hoş görüsünden bahsederken gördüğümüz üzere tahammül birlikte yaşamak zorunda olunan Gayri Müslimlere gösterilen bir tavırdır.Osmanlı sultanları mülkiyetindeki hazine arazilerini vakıf ve kişilerle paylaşmakta sorun görmemişlerdir.Esasen fethedilen toprakların bir kısmının-sultan adına orduya kumanda eden Türkmen Beyleri ve -Gazi’lere tımar olarak verilmesi Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu hatta eski Türk kavimlerinden intikal eden örfi bir gelenektir.Anadolu Türk Beylikleri bu şekilde kurulmuştur.

Meşhur tarihçilerimizden Yılmaz ÖZTUNA Tarih ve Medeniyet Dergisinin Kasım 1994 tarihli sayısında yayınlanan makalesinde Ulema-yı Rüsum’dan bahsetmektedir.Ulema-yı Rüsum Resmi-Protokoldeki görevliler demektir,yani İlmiye sınıfından,doğal olarak maaşını devletten alan Kadı’lara verilen ünvandır.Gerek Y.Öztuna gerek diğer tarihçilerimizin yazdıklarına göre bütün idari birimlerde (nahiye,kaza,eyalet vb)Kadı devletin-sultanın temsilcisi olarak en yüksek idari görevlidir.İlmiye sınıfındandır.İlmiye sınıfının en alt mertebesi olan bugünkü Ortaokul öğretmenliği veya bucak yargıçlığı için Yüksek tahsil şartı vardı.(Yargıçlık ve Müderrislik için Yüksek Tahsil şartı Osmanlı tarihinin hiç bir döneminde bozulmadı.)(Zira bu sınıf ya tedris(öğretim)ya kaza(yargı) branşlarına girerek işe başlardı.Her iki branş içinde devrin belirli bilgilerini bilmek hatta ezberlemek gerekiyordu.Arapça bilmekte şarttı.Arapça konuşmaya lüzum yoktu fakat okuduğunu iyi anlaması gerekiyordu.(1930’lu 40’lı yıllarda yetiştiğim son ilmiye mensuplarının çoğu hiç Arapça konuşamıyorlardı, fakat Arapça’yı okuyarak mükemmel anlıyor,bir kısmı konuşulan Arapça’yı da anlıyor ve Arapça yazabiliyordu)İlmiye sınıfını oluşturan resmi ulema öncelikle vurgulamam gerekir din adamları sınıfı değildir.Hele Hıristiyanlıktaki vlerge/ruhban sınıfı hiç değildir.Görevlerinin bazı yüksek dini dini fonksiyonları da kapsaması,bu gerçeği değiştirmez.Y.Öztuna)

Osmanlı Kadı’sının Resmi/İdari pozisyonu hakkında Profesör İlber Ortaylı’da şu tespitlerde bulunmaktadır:(Osmanlı Kadısı mahkeme yargıcı olduğu gibi aynı zamanda bir noter, şehirdeki Vakıfların müfettişi ve tabiki belediye reisidir.Yani şehrin asayişini yürütmekle görevli zabitleri, subaşıları, asesbaşıları(Gece Bekçileri) o denetler ve onların amiridir…Kadı Osmanlı İlmiyye sınıfının üyesidir.Yani medreseyi bitirmiş olması,icazet alması gerekir.Medreseyi bitiren insanlar mesleklerine üç kariyerde yani üç meslekte başlarlar.Birincisi ikta dediğimiz konsültasyon müftülük,ikincisi tedris dediğimiz müderrislik yani profesörlük ve üçüncüsü de kaza dediğimiz yargı yolu yani kadılık.Bu mesleklere girenler aşağı yukarı bütün İslam ülkelerinde belirli bir saygı görürler…Bunların hepsi birbirine protokoller bakımından yatayına ve dikeyine derecelerle eşitlenmiştir ve bu mesleğe girmek için de belirli bir tahsil veya o tahsilin karşılığında bir imtihandan geçirilir.Sizin hangi medreselerde kaç yıl okuduğunuz hiç önemli değildir;ama en başından medrese tahsiline tekabül eden imtihanları vermiş olmanız ve asıl önemlisi15.asırda,16 asırda Fatih Medreselerini,ki Sahn-ı Seman denilirdi bunlara,veya 16 asırda Süleymaniye Medreseleri dediğimiz büyük medreseleri bitirmiş olmanız gerekirdi.İlber Ortaylı Osmanlıyı Yeniden Keşfetmek)

Burada Osmanlı Kadı’ları idari pozisyonları hakkında üçüncü bir görüş olarak Prof.Ekrem Ekrem Buğra EKİNCİ’nin bir yazısından kısa bir alıntı yapmak istiyorum:

                                                    (Tarihte İlk Belediye Kanunu

İstanbul gibi büyük şehirlerde kadı’nın mesuliyeti daha ağırdır. Şehrin iaşesine bakar; kıtlık ve pahalılık olmaması için azami dikkat sarf eder. Dünyanın her yerinde pâyitahtın iaşe, sıhhat ve asayişi her yerden mühimdir. Aksi takdirde iş isyana, hatta darbeye kadar varır ki, Osmanlı tarihinde misalleri vardır.

Bilâd-ı Erbaa,yani 4 belde denilen İstanbul (Suriçi), Galata, Eyüp ve Üsküdar kadıları her çarşamba sadrâzam riyasetinde toplanıp İstanbul meselelerini görüşür.Çarşamba Divanı diye anılan ve bugünki belediye encümen toplantısına benzeyen bu toplantıdan sonra hep beraber rastgele seçilen bir çarşıda kol gezilerek esnaf ve halkın şikâyetleri dinlenir.

Sultan II. Bayezid zamanında 1501 tarihinde neşredilen Mahrusa-i İstanbul Kanunnâmesi nam-ı diğer İhtisab Nizamnâmesi, dünyanın bugüne gelmiş bilinen en eski belediye kanunudur. İhtisab, İslâm tarihinde belediyecilik manasına da gelir.Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci Türkiye Gazetesi 24/06/2019)

Buraya kadar yaptığım alıntılardan Akşin’in iddiasının aksine Osmanlı Kadı’larının zannedildiği gibi fazla bir idari yetkisi olmayan görevliler olmadığını anlamış oluyoruz.Kabul edersiniz ki Osmanlı Sultanının birebir vekili durumundaki bir görevlinin yetkisiz olması mantığa aykırıdır.Osmanlı Sultanlarının her ne kadar tek yetkili gibi olsalar da verecekleri kararlarda ulema fetvalarının,örfi kanunların ve geleneksel uygulamalarla yetkilerinin kısıtlı olduğunu Halil İnalcık Hoca’dan yaptığımız alıntıyla öğrenmiştik.Konunun sonuna Osmanlı’da Kadı ve Kadılık müessesesi için son olarak yabancı bir kaynakta yazılanları bilgilerinize sunuyorum.


(KADI VE MÜFTÜLER

Adli yöneticiler,Kadı ve müftü olarak ikiye ayrılırlardı.Doğruluk,iyi niyet ve maharetleriyle Osmanlı adaletini ayakta tutan kadıları Avrupa,Kuzey Afrika ve Kırım’daki mevkilere Anadolu Kazaskeri tayin eder,bu iki kısım müstakil olarak çalışırlardı.Her kadı,tayininden sonra kendine yardımcı olacak birkaç Naib seçerdi.Kadılar anlaşmazlıkları çözmekten başka hukuki anlaşmaları hazırlarlar,eyaletin bütün noter işlerini görür,öksüz ve küçük yaştaki çocukların malını,mülkünü idare eder,sicil memurluğu yapıp önemli nikah merasimlerinde hazır bulunurlardı.Bundan başka,bölgenin mülki amiri,kadı ve müftüye danışıp onların fikrini alarak iş görürdü.

Hukuki davalara bakarken,kadılar önce şeriat hükümlerine başvururlar,ihtiyaç olduğu zaman,bu hükümlerin tefsiri konusunda müftüden yardım isterlerdi.Ondan sonra da padişahın kanunlarına başvururlardı ki,bunlar şeriatın dışında kalan konuları içine alan ceza hukuku hükümleriydi ve işlenen suça karşılık verilecek cezayı tayin ederlerdi.Yürürlüğe girmeden önce ulema tarafından tasdik olunmalarına rağmen,bu kanunlar Şeriat hükümlerinden daha ağırdı;bir çok suça hemen uygulanacak ağır cezalar verirdi.Bu kanunlar,halkın anlayacağı bir dille açıkça yazılıp memleketin her yerindeki mahkemelere gönderilir,her hükmün halka okunması da emredilirdi.Bunlar,umumi yerlerde okunurlardı;herkes ufak bir ücret karşılığında her hangi bir devlet dairesinden veya mahkemeden bunların bir kopyasını isteyebilirdi.

Son olarak kadı bölgenin gelenek ve inanışlarını hesaba katıp,kendi tecrübesine ve aklı selimine dayanarak bir karara varabilirdi.Ünlü müftülerin hukuki mütaalaları olan fetvalar yazılıp dağıtılıyordu.Mahkemenin kararı kesinde ve bütün mahkemeler eşit sayıldığı için ekseriya temyiz imkanı yoktu.Karar fazla vakit geçirilmeden,kısaca ve kesin bir dille açıklanırdı.-Osmanlı Türkiyesinde Günlük Hayat,Yazan Raphaela Lewis,Çeviri,Mefkure Poroy,Doğan Kardeş Yayınları,İstanbul 1973 Tarih ve Medeniyet Dergisi Haziran 1994)

Peki Osmanlı devlet teşkilatında böylesine geniş yetkilerle donatılan ve Yılmaz Öztuna’nın başka bir makalesinde Süper Yargıçlar olarak nitelendirdiği Kadı’ların yetiştikleri Medrese nasıl bir eğitim kurumudur?Bu sorunun en doğru cevabını ancak konunun uzmanları verebilir Söz Tarihçi Prof.Ekrem Buğra EKİNCİ’de:

( Büyük Osmanlı-ulemayı Rüsum-osmanlı Kadısı başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 6.02.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.