Uzun bir düşün latifesi o gizem

Tırnaklarında kalıntısı renklerin

Ördüğün günde tuzağa düştüğün bir yanılgı

Edebin asılı kaldığı bir yıldız kümesi

Mizacın yitip gittiği bir düş pazarı.

 

Tıkalı damarlarında kan gitmeyen o suyolu belki diyebilmenin de vebali ve kuytularda saklı ihaneti giyinen her şifalı acı.

 

Ve işte kehanet dilleniyor, hurafelere yenik düşen mizansende tutuşan öğretiler artık kazık kakan hangi gölge ise yüreğin de askıntı olduğu tek düzeylikle tutuyor nefesini ta ki çalana dek zihinde kolaçan ettiği çan sesinde bir nebze de olsa sesini duyurmak adına kürediği o toprak yolda.

 

Ölümü giyindi kırlangıç sonra da yana düştü başı.

 

Göğe kamp kuran muzaffer edalar konakladıkları her milimi mimledi teyakkuza geçen dolunaya kadar parlak ve ısrarcıydı şarkılar.

 

Kenetlenmiş ellerinde yalnızlığın belki de terk edilmiş bir su doku ve işte harfler ihanet etti bin bir yeis ile haraç mezat uzaklaştırıldıkları her izlekte saklıydı tanrı ve yalnızlık.

 

Harabelerin ufkunda dokundu eli.

 

El kadar çocuktu aşk sonra da büyüdü iris’i gözlerin ve telkin eden her istikamette düşlediler göğün kırbacı bir şimşek edası ile düştüler de peşine kayıp güneşin.

 

Tanıklığın huzurunda.

 

Tamtakır hayaller belki de sanrılardı sancıları iplemeyen ve kallavi öğretiler nem tuttu ta ki körelen ışıkta nemalandığımız karanlığa beyitler sunup da takındığımız o hâletiruhiye bir bir eşlik etti yitip giden zincire de dudak büktü şehir ve şehir kaçkını şair.

 

Ölümün izini sürendi renk ve renk yoksunu her kâbus elbet işinin ehli sihirbaz iş başındaydı ta ki güme gidene kadar sihirli değnek.

 

Bir mimoza tarlasında muktedir olan sarının tonuydu ve kaybolan rengin vurguladığı siyahi dilekçesi ölü ruhun ve tapındığı istikamet ta ki vurmalı çalgılarda tok sesine eşlik edene dek yerin göğün hâkimi hayaller.

 

Kıvancın ses tonunda sessiz bir tebessüm ve saçları eksilmiş mevsimde göğe nakarat yükleyen bir kuşun da şen sesinde minnet etmeden öğününü geçiştiren bir vaveyla iflah olmaz benliğe sureler ikram ederken melekler ve düş yolunda gerçeklerden taviz veren belde sakinleri.

 

Hakkını helal etmek demenin bir son olduğuna da vakıf değildi üstelik hiç kimse ve aşkın patika yollarında kayboldu umut balyaları sonra da samanlık filan seyran olmadı çünkü aşk da ölmüştü.

 

Aşka duyulan inanç ve inancın eşiğinde huzur nihayetinde karanlık ile arası iyi olan kalem.

 

Kalemin dokunaklı sesine ne yağdırdı ise elem…

 

Sözcükler umut iken gözyaşı…

 

Şüheda düşler düşerken gözden aslında göz göze gelmenin bile bir ihanet olduğu.

 

Ve işte gelindi sona başı bile olmayan bir hikâyenin ömrü bu kadardı.

 

Sevmek bir maruzat ise özlem de metazori bir duygu idi ve körüklendi hüzün ta ki gölgeler sahip çıkana kadar umuda: o da gömmek ve görmekti gidişatı ne de olsa evren teslim etmişti ruhunu ve yalnızlığa paha biçilemezken nefesler tutuldu yitip ömrün de diyeti idi yazmanın verdiği hoşluk yerini boşluğa bırakırken…

 

 

 

 

 


( Aşk Da Ölmüştü... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 12.02.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.