Ölümsüzlüğün sinyal verdiği kopuk düğmenin iliğe olan özlemi tıpkı fark yaratan yazma şevkinin yürekle intiharı da şairin.

 

Öznemde yoksunluk saklı.

 

Özlemim ise adam boyu ve uçuşan kıvılcımlara nazire eden gecenin cepkeni ne yazık ki sabaha az vakit kaldı ve gece yetmiyor hüznümü sindirmeye ve yeni yetme sabaha goncalar armağan ediyor Tanrı ve küsen çiçek misali içim çürüyor ve yalnızlık bürüyor gözlerim lakin İlahi Aşkın devasa rahmetine de vakıfım.

 

Aşkın İlah olduğu tek gerçek ve İlahi Gücün yanımda olduğu da şükür vesilesi ve tünediğim cennet köşemde kısacık da olsa mutlanmayı beceriyorum.

 

Günü küredim çoktan ve küseceğim kadar da küstüm insanlığa lakin sevebildiğimden yana da şüphesi olmasın kimselerin. Yalnızlığın dökümlü eteklerinde gölgemle sükûn derliyorum ve salkım saçak saçlarımı örüyorum kalemin dokusundaki aşkı ve umudu da saçıma iliştirdiğim.

 

Gün bazlı bir öfkeydi az evvel terk eden.

 

Terk edilmişliğim ise bir hicap ve kuru gürültü ne de olsa ne sahiplendim ne de ait olduğum bir izlek saklı mazimde ve hür ruhumla devasa aşklara mezar kazıyorum ve aşkla dolduruyorum mezarımı ne de olsa cennet bahçeme az sonra firar edeceğim ve adabıyla sevip ölmeliyim ki kavuşayım o s/onsuz rahmete.

 

Külüstür cümlelerim vardı bir yerlerde kayıtlı ve demem o ki; ani bir kararla uzay boşluğuna uğurladım.

 

Bir de sevdanın mizanseni ve ne komik ki sevdiğim insanlar benden köşe bucak kaçıyor ve ben de kendimden oysaki kendimi sevdiğimi filan da savunmuyorum en azından deniyorum.

 

Elimdeki cetvel belki de falakaya yatmalıyım hatta yatırmalıyım da içimdeki çocuğu sonra da kan gelene kadar sözcüklere sayıp sövmeliyim ve pişman olup da az sonra başlarını okşayacağımdan da olmasın kimsenin şüphesi.

 

Sınanmak belki s/avunmak.

 

Ne alaka ise yine de sayacım işliyor ve tek tek ekliyorum sözcükleri dosyama ve sol alt köşede mütemadiyen değişiyor sözcüklerin ivmesi bir yandan kalp ritmim mecazi bir ölüme şiar oluyor ne nabzımı alıyorum ne de duyumsayabiliyorum ve bilin ki ben etki altındayım üstelik tüm ömrün tek günde tepiştiği hatta ve hatta saatlere sığan ömürlük bir acı bu.

 

Acıyan sol yanım acıtan ise sağdıcım.

 

Solumda yatır sağımda kırk katır.

 

Başımda kukuleta içimde devasa bir enginlik ve cennetin başköşesinde çoktan yerleştim ben.

 

Medet umduğum bir Allah’ın kulu da yok hele ki kendimden medet ummazken ve benden ne köy ne de kasaba olurken olsa olsa ufacık bir kulübe kalemin direk olduğu duyguların harç ve sevginin de çatıya denk düştüğü ve ben cümle âlemi bu ufacık kulübede ağırlarken.

 

Ölümü dilediğim zamanlar oluyor ve ölümle raks ettiğim.

 

Ölümcül arzularım yok çünkü ölümün ta kendisiyim.

 

Ne sürdüğüm sefa var ne de edalarım sadece saklı cefayı satırlara döktüğüm ve şurup niyetine her gün belli aralıklarla içtiğim.

 

Küsmekle kanmak arasında gidip geliyorum ve arşınladığım o lenduha fazlasıyla kibirli ve aşktan yoksun yine de cüret edip başköşeye yerleştiriyorum bu enkazı ve yeni baştan yaratıyorum içimdeki çürük sözcük neslinden üreyen yaşama arzusunu.

 

G/örüntü ihlali yapan sözcükler ve seslerin de muadili kaçkın notalar ve nokta özürlüyüm ne de olsa dünümde noktaladığım her şeyin ama her şeyin acısı ile y/anıyorum ve yazmanın kaygılandırdığı kimi zaman sorup duruyorum çevremdekilere ve genelde cevabını alamadığım soruları sadece Tanrı yanıtlıyor.

 

Kimi zaman acıtarak.

 

Kimi zaman mutlandırarak.

 

Kimi zaman insancıl bir fetva ile emir komuta zincirinde denk düştüğüm rütbesiz varlığımla ben askeri disiplinle yetiştirilmiş olmanın verdiği o katılığı aşıp da yumuşak başlı bir beşer olmayı da başaramadığım ve dünümden arakladığım tüm emirleri bilfiil kendime buyurduğum nihayetinde kaynayan kazanın infilak etmesinin an meselesi olduğu gerçeği ile serildiğim beyaz sayfada yanlış bir şeyler ima etme kaygısını da sonlandırıp özgürce at koşturduğum.

 

Çimenlere serildiğim.

 

Ve masamda duran dağınık saçlı çim adam ne de olsa İstanbul’un tam da merkezinde bir yeşilliğe ve temiz havaya denk düşmüyorum ve pompalan kanımın yarattığı rüzgâr ile uçuşuyor içimdeki iklim mağduru kopuk yapraklar ve ben hala bir çiçek olmayı dileyip istediğim gibi açıp da soluyorum ne de olsa mesken edindiğim İlahi düşlerim var ve benim güneşim asla batmıyor gerçi aynı zamanda karanlığı da yaşıyor ve yaşatıyorum lakin alnımın akıyla da yaşamaya çalışıyorum.

 

Durağı olmayan bir notayım kimi zaman.

 

Rotamsa zıpkın yedi.

 

Kör kurşunlar yağdı cesedime az evvel lakin kanayan yaralarımı imgelerle sağaltıp ağlamamı dindiriyor Yaratan ve açık ara farkla sevdiğim kayıtsız koşulsuz sevgi dağarcığımda yağan hüzün damlaları nasıl da dövüyor yüreğimin çatısını ve meşrebi olmayan acıları çoktan evlat edinip annelik coşkumu bastırıyorum ve sözcükler ve insanlar bana misilleme yaparken ve yorgun şarkılar diziyorum hayatın boşluğuna ve bam telime basanlara dahi hürmet edip coşkumla yaşıyor kimi zaman da sessizce ölüyorum.

 

Öyle bir coşku ki neşreden.

 

Öyle yufka bir yürek ki mesken edindiğim.

 

Öylesine bir atar damar ki.

 

Ve de öylesine bir radar ve işte istifli duygulardan ördüğüm nice hırka ve yelek ve asla da metazori olmayan bir sevginin enkazından doğan ümidim ve şiir niyetine basıp çıktığım o çamur deryası nihayetinde cennet bellediğim yazın hayatı.

 

Aşkın kaç beden büyük geldiğini bilemediğim insanların da hüviyetine aldırış etmeden açık yüreklilikle ve coşkuyla hayatıma katık ettiğim duygular ve sessiz nidalarım elbet duyan kimselerin sadece okuduklarına bakıp da askıya aldığım mutluluğa nihayetinde vakıf olduğum ve kısa süreli bu ulvi duyguyu zemine yerleştirip üstüne inşa ettiğim binlerce duygu ve düşünce.

 

Göğün katlarında.

 

Göğsüm boyunca minareler.

 

Aşk kadar büyük ve ulvi beyitler.

 

Bir rakkase edasıyla fink atan imgeler ve sağaltan nice şarkı aslında sadece benim duyduğum ve söylediğim.

 

Bir de söyleyemediklerim ve kim bilir: belki de başka sefer ne de olsa ölüp doğmanın verdiği huzur hiçbir yerde yok ve sevip de yolum acılara düşerken ve şairin hayallerini sonlandırsa da gerçekler ve gerçek yüzler yeni hayallerin vazgeçilmezliğinde dünyanın da en zararsız edimi iken yürekten sevmek…

 

 


( Aşk Kadar Ulvi... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 14.02.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.