Bizim ‘’ Şehit’’ Dediklerimize ‘’ Ne Şehittir Ne Gazi ....’’ Diyenlere İthaf Olu
BİZİM ‘’ ŞEHİT’’ DEDİKLERİMİZE ‘’ NE ŞEHİTTİR NE
GAZİ ....’’ DİYENLERE İTHAF OLUNUR.
Okullarda Atatürk İlkelerini genel olarak iki başlık altında kavratırız öğrenciye biz Tarih Öğretmenleri.
A) GENEL İLKELER
a) Cuhuriyetçilik B) Milliyetçilik(Ulusçuluk veya Ulusalcılık diyen de vardır)
C) Laiklik D) Devletçilik E) Halkçılık F) İnkılapçılık ( Devrimcilik diyen de
vardır )
B) BÜTÜNLEYİCİ İLKELER
a) Milli Hakimiyet (Egemenlik) b) Milli
İstiklal ( Bağımsızlık ) c) Milli
Birlik Beraberlik- Ülke Bütünlüğü d)
Yurtta Sulh Cihanda Sulh ( Yurtta Barış, Dünyada Barış ) e) Akılcılık ve
bilimsellik f) Çağdaşlık ve Batılılaşma g) İnsan ve İnsanlık sevgisi
Bugün bilindiği gibi ülkemiz bir savaşın içindedir. Sınırlarımız içinde de
sınırlarımız dışında da askerlerimiz öldürülmektedir.
İşte bu durum karşısında bazı vatandaşlarımız Atatürk’ün Bütünleyici
ilkelerinden ‘’ Yurtta Sulh Cihanda Sulh ‘’ İlkesini hatırlatarak ‘’ Misak-ı
Milli sınırlarımız dışında ne işimiz var?’’ Diye sormakta, daha da ileriye
giderek Misak-ı Milli sınırlarımız dışında bir çatışmada ölen askerlerimizin
şehit sayılamayacağını, daha daha da ileri giderek bu askerlerin ‘’ Ne şehittir
ne gazi, pisipisine gitti Niyazi’’ hükmünde olduklarını söylemektedirler. ( Ben
böyle yazsam da daha kötü bir kelime kullanılıyor ‘’ pisi pisine’’ yerine...)
Öncelikle şu Misak-ı Milliye bir bakalım mı? Nedir Misak-ı Milli? Misak-ı Milli
sınırları nereleridir?
Misak-ı Milli 28 Ocak 1920 de son Osmanlı Parlamentosunda kabul edilmiş olan
bir belgedir. Belgeyi Ankara’da Temsil Heyeti Başkanı Mustafa Kemal hazırlamış,
son Osmanlı Meclis-i Mebusanında (Parlamento) da bu belgede belirlenen
sınırlardan asla taviz verilmeyeceği belirtilmiş ve Osmanlı Mebusan Meclisinde
de kabul edilmiştir Misak-ı Milli sınırları. Yani hem Milli Mücadeleyi başlatan
ve yürüten Mustafa Kemal’in hem de son defa toplanan Osmanlı parlamentosunun
ortak kararıdır.
Peki bu sınırlar nereleri kapsamaktadır?
Bu sınırlar 30 Ekim 1918 de Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandığı anda henüz
işgal edilmemiş Osmanlı topraklarını kapsamaktadır.Yani yukarıda 1. Haritada
gördüğünüz kırmızı alan...
Şimdi dikkatlice bakalım:
Misak-ı Milli sınırları olarak çizilmiş ve asla taviz vermeyeceğimiz bu alanda Kars,
Ardahan, Artvin ve Batum bizim hakimiyetimizde değil. Batı Trakya bizim
hakimiyetimizde değil. Hatay ve İskenderun bizim hakimiyetimizde değil. Ama
İdlip bizim hakimiyetimizde. Musul, Kerkük, Süleymaniye bizim hakimiyetimizde.
Eğer Misak-ı Milliye göre konuşacaksak, eğer Misak-ı Milli Allah’ın emirleri
gibi kesin ve değiştirilemez sınırların belgesi ise bizim bugün Kars, Ardahan,
Artvin’de ne işimiz var? Edirne’de ne işimiz var? 1938 yılına kadar bizim
elimizde olmayan Hatay ve İskenderun’da ne işimiz var? Bu topraklarda terör
veya başka bir saldırı sonucu öldürülen asker- polis- sivil vatandaş da hâşâ
pisi pisine Niyazi(!) bu kafada olan insanlara göre.
Ve yine Misak-ı Milliye göre konuşacak olursak bizim İdlip’te işimiz var.
Musul, Kerkük, Erbil, Süleymaniye’de işimiz var.
Yani beyler ve bayanlar ! Biz bugün Misak-ı Milli sınırlarımız dışında bir
savaş yapmıyoruz. Mustafa Kemal nasıl ki 1920 de hazırladığı belgede Hatay ve
İskenderun’u Misak-ı Milli sınırları içine sokmadığı halde 1923 de ‘’ Kırk
asırlık Türk yurdu düşman elinde esir bırakılamaz.’’ Dedi ve Hatay ile
İskenderun onun ölümünden sonra olsa da 1939 da Anavatana katıldıysa, yani o
Misak-ı Milli’ye delinemez, değiştirilemez bir belge gözüyle bakmadıysa bugün
yapılan da odur.
İkinci husus: Yurtta Sulh Cihanda sulh?
Şimdi soruyorum: Mustafa Kemal 1912 de İtalyanlarla Savaşırken mi ‘’Yurtta Sulh
Cihanda Sulh’’ Dedi?
Çanakkale’de İtilaf Devletleri ile savaşırken mi ‘’ Yurtta Sulh Cihanda Sulh’’
Dedi
Kafkas Cephesinde Ruslarla savaşırken demiş olabilir mi?
Suriye Cephesinde İngilizlerle savaşırken mi dedi yoksa?
İnönü’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da Yunanlılarla savaşırken olabilir mi?
Hatay’ın Dörtyol İlçesinde, İzmir’de, Ayvalık’da Milli Mücadelenin ilk kurşunu
atıldığında ‘’Ayıp etmişsiniz. Yurtta sulh cihanda sulh. Niçin kurşun attınız
ki Fransıza,Yunan’a? Biz meseleyi barışçıl yollardan hallederdik.’’ Demiş
olabilir mi?
Ha bir de iç isyanlar var tabii ki. Bu isyancılardan mesela Delibaş Mehmet’e ya
da Kurtuluş savaşından sonra Şeyh Sait’e ‘’ Yahu yapmayın etmeyin. Yurtta Sulh,
cihanda Sulh diye bir şey var. Çok ayıp bu yaptığınız mı dedi?’’
O dönemlerde demedi elbette değil mi? Gerek dış gerek iç düşmanla bir taraftan
savaşırken bir taraftan ‘’ Yurtta Sulh Cihanda Sulh’’ Demiş olması mantıksız
olurdu zaten. Nitekim Kurtuluş Savaşı öncesinde ne söylediği herkesin
malumudur. ‘’ Ya İstiklal ya Ölüm.’’
Peki ne zaman dedi ‘’Yurtta Sulh Cihanda Sulh?’’
20 Nisan 1931 de...Yaklaşan genel seçimler öncesinde millet için hazırladığı
bir beyannamede...
Bağımsızlık kazanıldıktan, ülke iç ve dış düşmandan temizlenip huzur ve
güvenlik sağlandıktan sonra yani. Ama tabii ki bu sözün söylenmesi öyle durduk
yere de olmadı. Dünya hızlı bir şekilde yeni bir dünya savaşına doğru yol
alıyordu. Türkiye’den beklentisi olabilecek devletlere karşı peşin peşin
tavrımızı ortaya koyuyorduk.
Şimdi burada sorulabilir ( Ki soruluyor. Hatta ‘’Ulan’’ ile başlayıp, bir sürü
küfür ve hakaret sıralandıktan sonra soruluyor.) ‘’ İyi de Türkiye’ye karşı bir
savaş mı açılmış? İzmir mi işgal edilmiş yoksa Maraş mı,İstanbul mu? Ne için
savaşıyoruz? Ne işimiz var Irak’ta, Suriye’de, Libya’da? ( Hatta Akdeniz’de )
Bir savaş kazanıp da Suriye’nin petrollerine mi konacağız, Şam’ı, Halep’i,
Musul’u, Kerkük’ü, Trablusgarp’ı kendi topraklarımıza mı katacağız? Ve benzeri daha bir sürü soru...
Öncelikle belirteyim ki ‘’ Ba’de harabü’l Basra ‘’ Diye bir söz vardır. Yani
Basra harap olduktan sonra...
İstanbul, İzmir, Maraş işgal edildikten sonra ( Allah göstermesin ) işin
bitmiştir zaten. Eğer iş o noktaya gelmişse ayvayı ağacıyla birlikte yemişsin
demektir. Önemli olan o noktaya gelmemektir. İşte o noktaya gelmemek için de
soruyu devletine değil orada olan diğer devletlere sormalısın. Mesela öncelikle
Rusya’ya ve ABD ye... Her ikisi birden Türkiye’ye düşman olan tüm unsurlara on
binlerce tır dolusu silah ve mühimmat yardımı yaparken herhalde ‘’ Çocuklar
alın şu silahları, aranızda askercilik oynarsınız’’ Diye vermiyor.Almanya,
Fransa, İngiltere, İsrail ve daha niceleri burnumuzun dibinde bize zeytin dalı
uzatmıyor herhalde. Onların işinin olduğu yerde bizim işimizin olmaması
düşünülebilir mi?
Bugün‘’ Aman aman Maraş’a saldıran yok, İstanbul’a giren yok, İzmir’i işgal
eden yok. Yurtta barış var şükür, şimdi durduk yerde dünyanın barışını bozmanın
alemi ne? Oturayım oturduğum yerde. Eğer ki Misak-ı Milli sınırlarım
dahilindeki topraklara bir saldırı olursa o zaman gereğini düşünürüz.’’ Diye
beklersen ( Ki belirttiğim gibi Misak-ı Milli sınırlarımızı da bilmiyorsun
maalesef.) gözlerini açtığın bir sabah bahsettiğin o illerin ve daha pek çoğunun
( Hatta 81 ilin tamamının ) işgal edildiğini görmen hiç de uzak bir ihtimal
değildir.
‘’ İyi ama biz bu savaşta ne elde edebiliriz ki?ABD, Rusya ve AB bize yedirir
mi o petrolleri? Ya da İdlip’i, Kerkük’ü, Musul’u, Akdeniz’in doğal gazını,
Libya’nın petrolünü?’’
Yedirmezler. Yedirmemek için ellerinden geleni yaparlar. Ama kendileri de
yiyemezler. Zaten asırlardan beri kendi aralarında bize karşı bir sürü gizli
antlaşma yaptılar ama hiç bir zaman tam bir mutabakata varamadılar. Kurtuluş
Savaşını biraz da bu sebeple kazandık zaten.
Ayrıca bizim amacımız İlle de petrol, doğalgaz ya da toprak değil ki.( Kaldı kı
bunlara da en çok hakkı olan biziz. ABD veya Rusya değil.) Biz ülkemizin huzur
ve güveni için oradayız. Bazılarının zannettiği gibi Arap’ın g.tünü kurtarmak
için değil. Suriyeli bizim ülkemizde rahat rahat nargile tüttürsün diye hiç
değil.
Bugün eğer sınırlarımız ötesinde öldürülen askerlerimiz için ‘’ Ne şehittir ne
gazi pisi pisine gitti Niyazi’’ deniyorsa ( Ki diyenler azımsanmayacak kadar
fazla.) o zaman biz bu İstiklal Harbini yani Milli Mücadeleyi niçin yaptık ki?
Madem ki ülkelerin sınırları antlaşmalarla çiziliyor, o antlaşmaların çizdiği
sınırlar dışında savaşmak ve o savaşta ölmek hiç bir mana ifade etmiyor o halde
Sevr Antlaşmasının b.ku mu çıkmıştı? 10 Ağustos 1920 de bizim için çizilmiş
sınırları kabul edip mutlu mutlu(!) otursaydık o sınırlar içinde. Ne diye I.
Dünya Savaşında yüzbinlerde canı toprağa verdiğimiz halde yeni bir savaşa
girişip yine on binlerce kayıp verdik ki?
Mustafa Kemal’in derdi neydi ki meclis kürsüsünden ‘’ .....Asker Mustafa Kemal
mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağını alır,
bu şekilde Elmadağı’ na çıkar, orada tek kurşunum kalana kadar vatanı
savunurum. Kurşunlarım bitince de bu aciz vücudumu bayrağıma sarar, düşman
kurşunları ile yaralanır, temiz kanımı, mukaddes bayrağıma içire içire tek
başıma can veririm. Ben buna and içtim.’’ Diye haykırıyordu.
Derdi neydi ki elinde silahı, cephanesi, ordusu, doğru düzgün yiyecek ekmeği
bile olmayan bir milleti bütün bu imkansızlıklar içinde peşinden sürüklüyor,
kendisinin bile ‘’ Ya istiklal ya ölüm ‘’ Dediği yani ihtimallerin %50 ye %50
hatta istiklal ihtimalinin çok daha az olduğu bir maceraya sürüklüyordu? ‘’Sevr
ile belirlenmiş sınırların dışına çıkılmasaydı insanımız ölmeyecekti. Mustafa
Kemal on binlerce insanımızı boşu boşuna ölüme sürükledi.’’ Demek mi
istiyorsunuz? Ne demeye çalışıyorsunuz?
Ve son olarak.
Öyle sosyal medyada ya da edebiyat sitelerinde değil, doğrudan doğruya oğlunun
cenaze namazını bizzat kendisi kıldıran bir babaya deyin ‘’Senin oğlun şehit
mehit olmadı kardeşim. Öldü gitti. Pisi pisine Niyazi oldu.’’ Evet madem ki o
kadar eminsiniz onların şehit olmadığından, gidin bizim şehit babası dediğimiz
o adama söyleyin bu sözleri, yüreğiniz yetiyorsa.
(
Bizim ‘’ Şehit’’ Dediklerimize ‘’ Ne Şehittir Ne Gazi ....’’ Diyenlere İthaf Olu başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
19.02.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.