Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 21.02.2020
Okunma Sayısı : 1051
Yorum Sayısı : 0

(OSMANLI MEDRESELERİ


Osmanlı medreseleri, asırlarca memur, din adamı ve hukukçu yetiştirdi....Osmanlılar, Selçuklu veziri Nizamülmülk’ün kurduğu Nizamiye Medreseleri’ni numune alarak medreseler kurdu. İlk Osmanlı medresesi, İznik’in fethini müteakip 1330 senesinde Orhan Gâzi’nin vakfı olarak kuruldu.İstanbul’un fethinden sonra Sultan Fâtih burada kendi adını taşıyan medresesini yaptırdı. Bununla Osmanlı medreseleri kemâlini buldu...

Bu medreseler,ulemâ-i rüsûm adı verilen bir âlim tipi meydana getirdi. Bu medreselerde okumuş ve ilmî ehliyetleri medresenin hey’et-i tedrisiyesi (öğretim üyeleri) tarafından icâzetnâme(diploma) ile tasdik olunmuş bu âlimler; kâdılık, müftülük, nakîblik, vezîrlik, kâtiblik gibi resmî vazifelerde öncelikle istihdam edildiler.

Enderun mektebinden evvel Osmanlı ricâli umumiyetle medrese çıkışlıydı...Fâtih Medreseleri yapılınca,ülkedeki medreseler, müderrislerin yevmiyesine göre yirmili(Hâşiye-i Tecrid),otuzlu (Miftâh), kırklı (Telvîh),ellili(hâric ve dâhil) olmak üzere tasnife tâbi tutuldu.İstanbul medreselerinde tedrisat şu safhalarda görülür:Sıbyan mektebinden sonra yirmili, otuzlu ve kırklı medreselerde veya hususî hocalarda muhtasarât denilen başlangıç derslerini gören talebe hâric medreselerine gelir. İbtidâ-ı Hâric ve Hareket-i Hâric olmak üzere iki kısma ayrılan bu medreseler, orta mektep seviyesindedir ve taşralarda da vardır.Sonra lise seviyesindeki dâhil medreseleri gelir. Bunlar da İbtidâ-ı Dâhil ve Hareket-i Dâhil olmak üzere iki kısımdır. İstanbul’da ve taşralarda bulunur.

Dâhili bitiren talebe...Eğer tahsiline devam etmek istiyorsa, Fâtih Külliyesi’ndeki Mûsıla-ı Sahn (Tetimme) Medresesi(yüksek tahsile talebe hazırlayan)ne devam eder...Sonra yine Fâtih Külliyesi’ndeki Sahn-ı Semân (Medâris-i Semâniyye) gelir...bu medreseyi bitirip icâzet alanlar,mülâzım (stajyer) olarak yevmiyeyle adliyeye intisab edebilir.

Tahsiline devam etmek ve yüksek mevkilere gelmek isteyen talebe,Sultan II. Bayezid’in yaptırdığı Altmışlı Medresesi’ne;burayı da bitirdikten sonra Kanunî Sultan Süleyman’ın kurduğu ve Süleymâniye Medreseleri’ne devam edilebilir.Süleymâniye Medreseleri’nin en üst basamağında Dârülhadîs bulunur. Burası, lisansüstü tahsil veren bir müessesedir. Süleymâniye Medreseleri aynı zamanda ordunun tabib, cerrah, mühendis ihtiyacını karşılamak için kurulmuş yüksek fen fakülteleridir.

Dâhili bitiren talebe isterse Fâtih, isterse Süleymâniye’nin ilk kısmına gider. XV ve XVI. asırlarda Osmanlı ülkesinde yirmili medreselerden 32, otuzlulardan 22, kırklılardan 29, ellililerden 147, altmışlılardan 18, bunun dışındakilerden 72 tane, ayrıca 20 dârülhadîs, 15 dârülkurrâ ve 7 dârüşşifâ vardı.

Medreseler vakıftır, mütevelli tarafından idare edilir. Külliye şeklinde, yani hamam, dârüşşifâ, imâret, câmi ve medrese bir arada yaptırılır...

Talebeler ...imâretten yemek yer...vakfından yevmiye burs alır...Umumiyetle her medresenin en az bir müderrisi vardır. Maaşlarını, hususî şahıslar tarafından bu iş için kurulmuş vakıftan alırlar.

Müderrisi tayin, terfi ve şartları varsa azil salâhiyeti vakıf mütevellisine aittir. Fâtih Medreseleri’ndeki müderrisleri kazaskerler tayin eder. Süleymâniye Medreseleri’nde müderrislik yapma hakkını kazananlar,mevleviyet rütbesindeki yüksek kadılıklara da hak kazanır. Demek ki yüksek kâdılıklar için hukuk profesörlüğü yapmış olmak şarttır.

Medreselere,ilk mektebi bitiren veya burada verilen dersleri kendi imkânlarıyla öğrenen talebelerden zekî ve istidâdlı olanlar alınır. Tahsil müddetince kabiliyetlerine göre yönlendirilir. Medrese tahsili uzun sürer; ara sınıflardan çıkanlar, derecelerine göre bir vazife alabilirler.

...Medreselerde günde dört-beş ders okunur; her halkaya takriben 20 talebe iştirak eder....Müderris, dersi umumiyetle kendi hazırladığı veya meşhur bir metne dayanarak anlatır; talebe de metni yazar...Talebe evvela âlet ilimleri denilen, sarf (morfoloji), nahv (sentaks), belâgat (beyan, bedi’ ve meâni), iştikak, lügat, inşâ, kitâbet,hitâbet, mantık gibi dersler okur; sonra tefsîr, hadîs, kelâm ve fıkıh ilimlerine dair metinleri okumaya geçer.

...tahsil müddeti çeşitli devirlere göre üç aydan iki yıla kadar sürer...20-25 yaşında medrese tahsili biter....haftada iki gün (umumiyetle Salı ve Cuma), ayrıca Ramazan ayında ve bayramlarda tatil edilirdi.

...kitapların okunması bittikten sonra müderris bu talebeyi imtihan eder veya bir müderrisler heyeti tarafından imtihan yapıldıktan sonra talebe muvaffak olursa icâzetnâme alır. Bu, hocasından gördüğü şekilde talebe okutabilme ve kitap yazabilme izni demektir.Prof.Ekrem Buğra EKİNCİ18.12.2017,Türkiye Gazetesi)

İkinci uzman görüşümüz ise Osmanlı Medreselerinin Eğitim Programları kitabının yazarı Doç. Dr. Ömer ÖZYILMAZ,birlikte okuyalım:…Dolayısıyla, bir eğitim kurumu olarak Medreselerin Dünya ve İslâm Eğitim Tarihi literatürüne kazandırılmasının bizim milletimize ait olduğunu söyleyebiliriz,Eğitimsel bir kurum olarak medrese, fonksiyonları açısından değerlendirildiğinde onun,özellikle kurumlaşmadan önce ve Selçuklular döneminde, kendisinden beklenen fonksiyonu yerine getirdiği söylenebilir.Bilindiği gibi,yüksek öğretim kurumlarının üç temel fonksiyonu vardır. Bunlardan birincisi,mevcut bilgi birikimini özümseme, geliştirme ve yeni değerler ekleyerek,yeniden bilgi üretimini gerçekleştirmektir. İkincisi,anılan bilgi,birikim ve kültürü tanıtmak suretiyle, öğrencilerin uyumunu sağlamak ve onlara, değişmekte olan dünya ve çağ şartlarına ayak uydurabilmeleri için rehberlik etmektir.Diğer bir değişle,toplumun ihtiyaç duyduğu memur,sanatkâr,meslek adamı,bilim adamı,bürokrat vb gibi yetişmiş elemanları topluma kazandırmaktır.Üçüncüsü ise,mevcut bilgi birikimini toplumun çeşitli katmanlarına yaymaktır.İşte Selçuklular dönemi medresesinin hem bilim üretme,hem toplumun yetişmiş eleman ihtiyacını karşılama,hem de bilimi yayma görevinde başarılı olduğunu görmekteyiz.Fakat Selçuklu Devleti gibi, o da tarihin sayfalarına mâl olmuştur.

...Osmanlı Türkleri'nin yükselmesinde bu medreselerin büyük hizmetleri olmuştur.Selçuklarla Osmanlılar arasında hiçbir fark yoktur”.İşte Selçukluların bir uzantısı olan Osmanlı Devleti'nde ise, medreseler,Ünver'in de işaret ettiği gib,...ülkenin ilim,kültür,irfan ve sosyal hayatına doğrudan doğruya büyük hizmetleri geçmiş bir eğitim kurumudur.Ayrıca yine bu tarihler arasında siyasî,adlî ve sosyal hayatın gerektirdiği yöneticileri, hakimleri (kadıları),hekimleri ve diğer uzmanları yetiştirmek suretiyle de dolaylı olarak vatana hizmet etmiştir.

Yükseköğretim kurumlarının yukarıda değindiğimiz fonksiyonları açısından Osmanlı medreselerine baktığımızda, onların,Selçuklu medreselerinin seviyesini tutturamadığını baştan ifade edebiliriz.Bununla beraber medreselerin,Osmanlı Devleti ve Toplumunun ihtiyaç duyduğu pek çok alandaki uzmanları yetiştirerek bu görevlerini yerine getirdiğini söyleyebiliriz.Ayrıca Osmanlı medreselerinin, "mevcut bilgi birikimini özümsediğini"ve "bilgiyi elde ettiği ilk şekliyle yayma ve tanıtma" çalışmalarında da başarılı olduğunu da görürüz,Birinci fonksiyon yani kısaca bilgi üretme fonksiyonu diyebileceğimiz fonksiyon her şeyin temelidir....Esasen bilgi üretme fonksiyonu,bir yüksek öğretim kurumu için temel fonksiyondur...Dolayısıyla "toplumun ihtiyaç duyduğu uzmanları yetiştirerek" ve "bilgiyi yayarak" diğer iki fonksiyonu ifa eden Osmanlı medreseleri,bu alanlardaki güzelliklere rağmen,birinci fonksiyonu ile ilgili olarak durumunu...Osmanlı Medreselerinin Eğitim Programları Doç. Dr. Ömer ÖZYILMAZ)

Yukarıdaki alıntılar Osmanlı Medreselerinin genel durumu müfredatlarıyla alakalıydı. Bilindiği üzere Osmanlı Eğitim sistemi medrese temelliydi,Medreselerde ihtiyaca göre her alanda eğitim yapılıyordu.

Profesör Esin Kahya Anadolu Türk Beylikleri ve Osmanlı döneminde diğer eğitim faaliyetleri hakkında neler yazıyor:Anadolu’ya gelip yerleşen Türkler, burada sadece han, hamam, kervansaray, köprü, medrese, gözlemevi ve hastane yapmamış, bir taraftan da, bunların temelini oluşturan bilimsel faaliyetlerde bulunmuşlardır. Kendilerinden önce müspet bilimlerle ilgili ortaya konmuş çalışmalardan yararlanmak suretiyle,Anadolu Selçukluları matematik, astronomi, fizik, kimya ve tıpla ilgili çalışmalar yapmışlardır. Öte yandan günümüz üniversitelerinin temelini teşkil eden medreselerin ilk örneği Melikşah tarafından Nişabur’da kurulmuştur. Bunlara, Danişmentler tarafından Tokat ve Niksar’da ve Artuklular tarafından Diyarbakır’da ve daha sonra Konya, Sivas, Kayseri gibi çeşitli şehirlerde kurulan medreseler ilâve edilebilir.

bundan sonraki tarihlerde de Türkçe yazı dili olarak kullanılmaya başlanmıştır. Her ne kadar birçok bilim eseri, Anadolu’da da Arapça, kısmen de Farsça kaleme alınmış olsa da; ilginç bir şekilde, tıp eserlerinin genellikle Türkçe kaleme alındığı gözlenmektedir. Ayrıca, Beylikler döneminde bazı beyliklerde, bizzat devlet adamlarının emriyle, tıp eserlerinin Türkçeye kazandırıldığı görülmektedir. Bu devlet adamları arasında birçok eserin Türkçe’ye tercüme edilmesini emreden Aydınoğlu Mehmed Bey özel bir yere sahiptir.

...Anadolu Selçukluları ve Beylikler zamanında matematik konusunda dikkate değer çalışmalar yapılmıştır. Bu dönemde matematiğe duyulan ilgi, sadece yer ölçümü gibi pratik çalışmalarla sınırlı değildir. Tersine başta hukuk olmak üzere pratik hayatı ilgilendiren pek çok eserde matematik konusunda bilgilere rastlanır. Örnek olarak, bazı alan ve hacim hesaplarını konu alan eserler ile ilm-i feraiz kitapları bu eserler arasında zikredilebilir.Ayrıca matematik, daha önceki tarihlerde de görüldüğü gibi, astronomi ve astrolojideki hesaplamalarda adeta bir ‘alet’ gibi kullanılmıştır...

Anadolu Selçukluları ile Beylikler döneminde sağlık konularına çok büyük önem verilmiştir. Bu durumun en açık delili, Anadolu’nun hemen her şehrinde kurulan, aynı zamanda tıp eğitiminin de yapıldığı çok çeşitli hastanelerdir. Bu hastanelere, ünlü filozof-astronom ve tabib Kutbuddin Şirazî’nin de bir süre görev yaptığı Kayseri’deki Gevher Nesibe Hatun Tıp Medresesi ve Hastanesi (1206) örnek olarak verilebilir.

Dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan birisi şudur: Bu hastanelerin bir kısmı leproseridir; yani o zaman için çok büyük tehlike gösteren cüzzamın tedavisine ayrılmıştır.Dulkadiroğulları zamanında böyle bir leproseri, Kayseri’de yapılmıştır.Bazı sağlık kurumları ise akıl hastaları içindir. Bu durum Türklerin akıl hastalıklarının tedavi edilebileceğini kabul ettiklerini gösterir. Ilıca ve kaplıcalar da tedavi kurumları arasında yer alırlar. Buna en güzel örnek, Konya’nın Ilıca kazasındaki ılıcalardır....

Hekimler eserlerinde, genellikle, bugün koruyucu hekimlik de denilen anlayışa uygun olarak, hastalanmadan önce, sağlığın nasıl korunabileceği konusunda bilgi vermiş; yiyecek ve içecek başta olmak üzere beslenme alışkanlıkları üzerinde durmuşlardır. Metinlerde verilen önlemler, zaman zaman hadislerle desteklenmiştir.Dolayısıyla, bu metinlerde verilen bilgiler bir ölçüde tıbb-ı nebevî olarak da değerlendirilebilir.Selçuklular ve Beylikler döneminde güçlü bir matematik-geometri bilgisi de isteyen imar faaliyetlerine büyük bir önem verilmiştir. Saraylar, kervansaraylar, medreseler, hamamlar, şifahaneler, çeşmeler,camiler gibi Orta Asya Türk mimarisinden de muhtelif unsurlar taşıyan pek çok eser yapılmıştır. Kara ulaşımını sağlayan yollar ile deniz ticaretini düzenleyen limanlar inşa edilmiş, ticaret yolları üzerinde pek çok han kurmuşlardır.

Halbuki, Selçuklular zamanında,yukarıda verilen kısa açıklamalardan da anlaşıldığı gibi, Anadolu’daki Türk devletlerine mensup devlet adamları,bilginleri desteklemişler;devlet adamlarının desteğiyle kurulan bilimsel kurumlar sayesinde de bilim ve teknik yeşermiş ve gelişmiştir.Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemindeki Bilimsel Çalışmaların Kısa Bir Değerlendirmesi Esin KAHYA Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 2,Say: 4, 2004, 73-80


( Büyük Osmanlı-osmanlı Medreseleri başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 21.02.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.