Ne güzel düşmanlar biriktirmişim, art niyet taşımayan yüreğimde.
     Özür dilerim sizlerden; onurum, karakterim, kişiliğim, iyi niyetlerim ve alttan alışlarım... 

     Kusuruma bakmayın lütfen. Taşırken veya taşımaya çalışırken dost görünümlü düşmanlarımı, reklamımı yapmadım, küfretmedim, hakarete yeltenmedim. ''Sen!'' dedim sürekli olarak, hiç bir zaman '' Ben!' diyemedim.

     Kare kare fotoğraflar çektirip sosyal medyaya servis etmedim; '' Bakın arkadaşlar, bu benim dostum, onun için her türlü zorluğa göğüs geriyorum.'' diyerek. Önüne çıkanlar bir yana dursun, çıkma ihtimali olan engelleri bile kendilerine hissettirmeden bertaraf etmeye çalıştım ve hepsinde de neredeyse başarı sağladım. Yanımda kalsınlar, koruyayım diye, haklarında dillendirilen her türlü olumsuz söylem sahibini anında susturdum, bir daha konuşamayacak şekilde hem de. 

     Kötü biri miyim? Belki de...
     
     Çünkü kullanmayı düşünmedim, gerçi düşünsem de beceremem yapıma ters çünkü. Hayatım boyunca değer verdiğim ve dost sandığım o kadar hain insanla tanıştım ki; kaleme dökmeye çalışsam, mübalağasız sayfalar dolusu döküman çıkar ortaya. 

      İnsanları olduğundan daha değerli gösterme çabası yalakalık değildir. İçerisinde bir cevher olduğunu hissedersiniz. O cevherin ortaya çıkması çok önemli değildir, işlenmesi gerekir. Özgüven aşılamaya çalışırsınız ki, her seferinde kendinizi öne sürer ve onu ağırlaştırırsınız, diğer kefeye koyduğunuz kendiniz karşısında. Aklından nile geçmeyen düşünceleri, kendi fikriymiş gibi lanse eder ve fikirlerin boşluklarını bile müsaade isteyerek doldurursunuz. Netice de, o sizin dostunuzdur size göre. Hakkı yenilmiş, şanssızlığa uğramış ve iyi niyetleri kullanılmıştır. 

     '' Hayır! '' dersiniz. Düzen her zaman zalim bir şekilde devam etmemeli. Ön yargınızı kırarsınız. İletişim sağlar ve istem dışı oluşturduğunuz ön yargınızdan haberi bile olmamasına rağmen, gıyabında şekillendirdiğiniz düşüncelerinizden ötürü özrünüzü dilersiniz. Kabul etmiş görünüp, aslında size olan nefretini ve düşmanlığını besleyip büyüttüğünü asla anlayamazsınız. Çünkü mükemmel bir oyuncudur. Dakika başı sizinle diyaloğa girer ve ezik olduğuna inandırdığı düşünceleriyle ikna eder sizi. O zaman daha bir içlenirsiniz. Artık üzüntünüz, idealizme dönüşür. Yolundaki dikenleri temizlemek adına koyulduğunuz uğraşta ayağınıza koruma geçirmeyi akıl edemezsiniz. Çünkü mükemmel oynamıştır, oyuncu. Artık o sizin yüreğinizin, düşüncenizin ve gelecek planlarınızın olmazsa olmazıdır.
    
     Dost görünümlü düşmanlarınız açısından öyle değildir durum. O sizin sayenizde her türlü beladan kurtulurken, ağır ağır ama prensipli bir metod ile kuyunuzu kazmaya devam ediyordur. 
     
     İstediğini elde eder. Düşünebilme ve düşünceyi eyleme geçirebilme yetisinin aslında çok fazla bir şey ifade etmediğini asla anlamayacak kadar gözünü kin ve nefret bürümüştür. Kullanılmayı seviyordur aslında. Tembellik kolaydır ve temponuz yoğunsa çekicidir.

    Siz, yani salak konumunda olan, hala onu dost sanırsınız. Çabalarsınız yine ama bu defa onu korumak için değil, dostluğunuzun bitmemesi adına. Asla fark etmemişsinizdir, oluşmamış bir dostluğu...

    Artık düşman iyice dişlerini göstermekten imtina etmemeye karar verir. Çünkü o, kullanabileceği başka bir salak bulmuştur, belki de sizin sayenizde. Ona karşı da mükemmel bir oyun sergiler. Sizi sürekli olarak kötüleyerek cephe alınmasını sağlar ve o platformda rakipsiz kalmayı planlar. Plan başarıya ulaşır. Sizi siler önce. Sonra her yerde engeller. Hatta isminizi taratarak, yanınızda, yakınınızda olanları da engele takar. Böylece, etrafında oluşturduğu kalabalıkta hiç kimsenin sizin hakkınızda tek olumlu cümle dahi kullanmamasını sağlar.
    Başarmıştır.
    Ama neyi?

     Düşünebilme erdem değildir. Bilimsel verilere göre, günümüze kadar yaşamış tahmini insan sayısı yirmi milyon civarındadır ve hepsi düşünebiliyordu. Düşünceyi eyleme dönüştürme de marifet değildir. Teorileriniz yoksa, sadece düşündürülürsünüz. Servis edilen algıya itaat edersiniz. Beyin inanılmaz özelliklerde bir donanımdır. Sağ lob ile sol lob aynı eksende frekans üretemiyorsa, sadece düşünmüş olursunuz. Üstelik bunu çok zalim, acımasız ve ahlaksız iki kavramla da donatırsınız. Görecelilik ve empati... Artık kendi distopyanızın tek gaddarısınızdır.

     Dost görünümlü düşmanların en büyük özelliğidir bu. Kendisine, değersiz nesne gibi davrananların peşinden koşmayı marifet sayarlar. Çünkü, idrak edememe yetisi gelişmiştir sadece. Baskın düşüncelere boyun eğerken, kendilerine yol açmaya çalışanları, yine kendilerine mecbur sayarlar ve anında silerler. Zaman içerisinde anlarlar ama iş işten geçmiştir. Önemli olanın cevaplar değil, sorular olduğunu asla kabullenemezler. Cevap; mantıklı veya mantıksız olarak sunum haline getirilmiş olan soruya karşı oluşturulan mekanizmadır. Savunma duvarı da denilebilir. Cevap da değerlidir. Yanlış olsa bile... Her yanlış cevap, yanlış bir yolun 
kapatılması anlamına gelir. Ama içeriği bilimselliğini yitirmemiş her soru, yanlış cevaplara seçenek bile sunmaz.

     Dostluk, yanlış cevaba seçenek bile sunmaz. Düşmanlıktır, yanlış cevaplar üzerine senaryo yazdırıp, oyunu sahneleyen.
     Şimdi tek bir soru yöneltiyorum dost görünümlü düşmanlara...
     
     Düşünüyor musunuz, yoksa düşündürülüyor musunuz? 
( Dost Görünümlü Düşmanlar... başlıklı yazı Sinan Ceylan tarafından 1.03.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.