Birlikte
yaşama kültürü, milli değerler, etnik kimlik gerçeği
Diğer
yazılarımda sıkça vurgu yapsam da yeni kitaplar okudukça, gözlem ve umutlarımı güncelleme
ihtiyacı hissediyorum nedense.
Ne öyküler dinlemedim, neler okumadım, neler izlemedim
ki?... Tarihin tanıklığına, Tanrı’nın adaletine havale edip geçecek miyiz? Hataların,
ihmallerin, zulümlerin tekrarlamaması için tarih bilinci adına, insanlığın
geleceği için bu gözlemleri, gelecek nesillere aktarmak gerekmiyor mu?
Bu sosyal
sorunu yakın markaja alarak, araştırarak, önerileri de dikkate alarak edindiğim
kitapları sırayla ve sabırla okudum. Bazen de editöryal hizmet sunduğum kitap
çalışmalar girdi gündemime, onlardan da hüzünlü gözlemler edindim. Bunlardan
biri de; Raif Güven’in, “Doğu Rodoplarda bir köy: Taşlı” idi. 90’lı
yıllarda Bulgaristan’da yaşayan Türklere yapılan, insanlık dışı davranışların
bir örneğiydi bu. Prof. Dr. Anıl Çeçen’in,
“Çeçenistan Dosyası” adlı kitabı da, bir başka bölgede yapılan zulmü
anlatıyordu. Akın Üner’in,
canlı tanıklar ve arşiv bilgilerinden yararlanarak yazdığı, “Çalı Harmanı”
romanı ve diğer tarihi kitapları da mübadele acılarını, balkan göçmenlerine reva
görülen insanlık dışı tavırları bizlere aktarıyor. Uygur Türklerine,
Filistinlilere, Afrika halklarına, Ortadoğu topraklarına yapılan vahşice tavırlar
başka olmak üzere, dünya genelinde 46 bölgede kan ve gözyaşı olduğunu belirtti
geçenlerde TV’de bir güvenlik uzmanı. BM’ye kayıtlı 193 ülke olduğunu
düşünürsek, çok büyük bir sayı. Acıların cinsi, gözyaşının rengi, her yerde
aynı. Mübadil, tehcir, göçmen, sığınmacı ve mobbinge maruz kalmanın sonuçları
hep aynı kapıya çıkıyor. Doğduğun, büyüdüğün, nefes aldığın, anılarında
yaşattığın topraklardan kopmak/ koparılmak ya da baskı altında yaşamak,
insanlık suçu kapsamındadır. Maalesef sorun haline getirilen Kürt kültürel
kimliği de, bilimsel/sosyolojik/hukuki ve insani değerlerle tekrar gözden
geçirilmeli, dış güçlerin oyun alanından çıkarılmalıdır.
Ülkemizde de,
bazen 24 bazen de 26 olarak belirtilen farklı inanç ve etnik kimliklerden
oluşan bir toplum yapısı olduğu belirtilir. Olmuştur, olacaktır, olmalıdır;
bunu değiştirmek mümkün olmadığı gibi
Tartışmanın da bir anlamı yoktur. Birlikte yaşama
sorumluğu ve görevi öncelikle, bireyin bilincinde şekillenmesi gerekmiyor mu?
Yaşadığın yer ile kültürel bağların, anıların, ekmek kavgan var ise, orasını
kendine vatan kabul etmişsen; bir sorumluluk, bir ödev bir çaba öncelikle
senden bekleniyor.
Devlet organları, devlet aygıtı, öncelikle olanı yönetir,
olanı şekillendirir.
Senin unun, hamurun-, mayan neyse; devlet ondan ekmek
yapar ve sunar.
Demokratik, hukuk, insan haklarını önemseyen sosyal devletten
beklenen de budur.
Hukuku, devleti, adaleti koruyup kollamazsak, o da bizi
gözetemeyecektir. Bu anlamda, kültürel, etnik ve siyasi, felsefi, ideolojik
kimliklerimizin de üstünde bir bilinç/algı/öngörü/coşku ve heyecanla
ortak yaşam medeniyetinin temellerini atmak bizlere
düşüyor.
Bu topraklarda, anayasal hak olarak, yurttaşlık bilinci ile
milletimizin ayrıma tabi tutulmayan bir parçası olan her kültürel kimlik,
birinci sınıf vatandaş olarak kabul görmelidir.
Bunu pazar vitrini, kumaş cinsi gibi tek tek listelemek
istemiyorum.
Kim kendini nasıl hissediyorsa, nasıl tanımlıyorsa,
anasıyla nasıl iletişim kuruyorsa, rüyasını hangi dille görüyorsa, hazır
bulduğu kimliği odur. Bu bir övünç kaynağı da değildir, utanç kaynağı da.
200 yıllık tarihsel bir envanter çıkaracak olursak, inanç
ve etnik kimlik bağlamında karşılıklı olarak
Çok hatalar yapıldığını göreceksiniz. Yaraları fazlaca
deşmeden, acıları tazelemeden, samimice ve kalıcı ve kararlıca yüzleşerek, bu
badireleri atlatmamız gerekiyor. Aksi durumda, teknolojik, ekonomik ve
militarist küresel egemenliği olanlar, bu zayıf noktadan ülkelere ve milletin
değerlerine sinsice saldırmaktadırlar.
Edebiyat,
müzik, felsefe, bilim, ahlak, adalet, demokrasi, doğa; bilgisi, birikimi,
bilinci ve sevgisi, bir toplumda bireyler arasında yer edinememişse, o toplumdaki
farklılıkların, hedef, amaç ve yaşam birliğinde buluşabilmesi hayaldir. Irkdaş,
yandaş, dindaş, soydaş, kardaş, karındaş, yoldaş ve vatandaşlık ön koşul olamayacak ve yeterlilik
sağlayamayacaktır.
Böylesi eksik sosyal donanımlarla, sosyal proje hedefleyenler;
huzur, kalkınma ve dayanışmayı tesis etmekte zorlanacaklardır. Ve sonuçta içte
ve dışta başkalarının aldığı ve onaylamadığımız kararların
sonuçlarına biz katlanacağız.
İnsanoğlu
bilinci, muhakemesi, duygu ve zekâ donanımıyla diğer canlıların en üstünüdür.
Bu üstünlük ona ayrıca bazı sorumluluklar yüklemektedir.
Tüm bu gerçeklere rağmen, birlikte yaşayabilmeyi dert edinmeyenler/
başaramayanlar, sürü bile olamayacaklardır.
Etnik aidiyeti, ideolojik farklılıkları, inanç farklılıklarını
fazlaca abartmış, çok fazla eleştiri konusu yapmış ve alınganlık göstermişiz aslında.
Aşağıda
önermiş olduğum kitapları bu bilgiler ışığında okuyabilirsiniz. Hepsine
katılmak zorunda değilsiniz. Farklı dünyalar ne düşünüyor, ne hissediyor, ne
bekliyor, gözlememiz gerekli değil mi?
Şiirsel bir vurgumla
sözümü noktalıyorum:
Adalet lâkap olmuş, yalancılıksa unvan
Dünya zulmün cenneti, mazlumlara garip han
Erdem, onur, gerçeklik; hepsi yayan ve yavan
Huzur bulup
gülcektik, el ele dostça güya
Yüze gülen taş
attı, kavanoz dipli dünya!...
Samsun, 02.03.2020
Ali Rıza Malkoç