Çanakkale Savaşı’nın
öncesinden, yani 1. Paylaşım Savaşından (1.Dünya Savaşı) söz etmeden, Çanakkale
Savaşı’nın öneminin yeterince kavranamayacağını düşünüyorum.
Bir ozan, (Adını yazmak isterdim ama
kaydını bulamadım.), iki dizeyle ne de güzel anlatmış 1. Dünya Savaşın:
”Buharlı makinenin icadıyla milletler
Birbirine girdiler Avrupa’da
devletler.”
Evet 17. yy’ın 2. yarısında (1763)
buharlı makinenin icadı ile, Avrupa’da sanayi devrimi başlamış, sınai üretim
hızlı artmış, buna bağlı olarak sermaye büyümüş, bu aşırı büyüme sonunda 18. yy
ortalarında kapitalizmin ilk ve uzun kriz dönemi başlamıştır. Krizden çıkmak
için, İngiltere ile rekabet halindeki Almanya savaş ekonomisine yönelince, İngiltere
ve Fransa da kendi savaş sanayilerini güçlendirmeye yönelmiştir. Öyle ki 19. yy.
başlarında Almanya’nın 29 savaş gemisi, İngiltere’nin 49 savaş gemisi ve modern
silahlar…
Alman kapitalizminin krizden çıkması
için, Fransa ve İngiltere’nin çok önceden sömürgeleştirdiği Afrika, Asya ve
Avustralya’da Almanya’nın da yeni sömürgeler istemesi.
Savaş kapıda. Küçük bir
kıvılcım… Avusturya Arşidükü Veliaht
Franz Ferdinand’ı bir Sırplının öldürmesi üzerine Avusturya -Macaristan
imparatorluğu Sırbistan’a savaş ilan eder (Temmuz 1914). Ardından Almanya; Rusya, Fransa, Portekiz ve
Belçika’ya aynı zaman diliminde savaş ilan eder. İngiltere de Almanya’ya savaş
ilan eder. Böylece 1914’den 1918’e kadar sürecek Alman ve İngiliz rekabeti ve
1.Dünya savaşı, dengeleri alt üst eder. Bu savaşta dünya devletleri adeta iki ye ayrılır.
1. Gruptakiler (İttifak Devletleri):
Almanya, Avusturya- Macaristan, İtalya (1915’e kadar. Sonradan saf
değiştirmiştir.), Bulgaristan, Osmanlı Devleti.
2. Gruptakiler (İtilaf Devletleri):
İngiltere, Rusya, Fransa, İtalya (1915’
den sonra), Sırbistan, Japonya, Romanya, Portekiz, ABD, Brezilya, Yunanistan.
Yazımın başlığını Aktörler Figüranlar
ve kahramanlar olarak belirlemiştim.
1. Dünya Savaşı aktörlerinin, Almanya
ve Almanya’ya rakip İngiltere, Fransa, (daha sonra) ABD’nin de katılımıyla dört
kapitalist devlet olduğu; Osmanlı dâhil diğer devletlerin, kendi hayallerinin
kurbanı figüranlar olduğu, öyle ki baş aktör Almanya Brest Litovsk Ateşkes Antlaşması
(3 Aralık 1918) ile, yenilgiyi kabul edince diğer figüran devletlerin de teslim
olduğu görülmektedir.
1
Dünya Savaşında Osmanlı
1. Dünya Savaşı başladığında Osmanlı
Padişahı, yetkileri elinden alınmış 5. Mehmet Reşat’tı Balkan savaşı, Trablus
Garp savaşı ve 1. Dünya Savaşı gibi ağır sorunlar nedeniyle kalp krizinden (3 Temmuz
1918) de vefat etti yerine 5. Mehmet Vahdettin geçti.
Osmanlı, savaş istemiyordu. Ne var ki
İttihat ve terakki yönetimi, Almanların savaşı kazanacağını ve kaybedilen
toprakların geri alınacağını düşünerek kapitülasyonların tek yanlı olarak
kaldırıldığını ilan etti. Sonradan Midilli ve Yavuz adı verilen Alman gemileri
Rus limanlarını bombaladılar. Bu olay
sonucunda Osmanlı savaşa girmiş oldu.
1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Kafkas cephesi; Ruslar Aralık 1914 de
Anadolu’ya saldırdı. Enver Paşa komutasında 130 bin askerimiz taarruza geçti.
Rus’larla savaşmak için yola çıkan askerler bir kısmı çarpışmalarda, büyük bir
kısmı da Allahuekber (Sarıkamış) dağlarında donarak (yaklaşık 90 bin asker)
şehit oldu.
Kanal Cephesi: Sadrazam Cemal Paşa
komutasında (yaklaşık 60 bin) asker şehit oldu.
Ve diğerleri; Hicaz Yemen Cephesi, Irak
Cephesi, Suriye Filistin cephesi ve Galiçya (sadece Galiçya’da kaybımız 15 bin)
Çanakkale Savaşı
Her cephede ağır kayıplar vererek
geri çekilen Osmanlı’yı, Batılı devletler Hasta Adam olarak ifade eder
olmuşlardı. Belki de savaşın en zayıf halkası olarak görüyorlardı Osmanlı’yı.
Çanakkale’yi geçip İstanbul’u
kuşatmak ve Padişahı savaştan çekilmeye zorlamak, Boğazları, kendileri için
açarak, Almanlarla çarpışan Rus ordusuna silah ve mühimmat desteği sağlamak, bu
ve benzeri amaçlarla, irili ufaklı 103
İngiliz ve Fransız gemisinden oluşan filo, 19 Şubat 1915’te Çanakkale
boğazı’na girdi. Boğazı koruyan
tabyaları yoğun top atışlarıyla dağıtmak, bataryaları susturmak istiyorlardı.
Ancak daha ilk saldırıda Kumkale mevzilerinden obüslerle, iki gemi savaş dışı kalır.
Top atışlarıyla tabyaları susturamayacaklarını anlayan İngiliz komutan, durumu
merkeze bildirse de görevden alınır. Yerine geçen Amiral De’Robeck’da
bombardımana devam eder. Sonuç değişmez. Filo en güçlü Beş gemisini
kaybetmiştir. Türk tabyalarında da kayıplar vardır.
Burada Mecidiye Tabyasından ve Seyit
Onbaşı’dan söz etmem gerekiyor.
Seyit Onbaşı obüsü için mermi ister
ama Mecidiye tabyasında kendisinden başka sağ kalan yoktur. Topun mermi taşıyan
vinci de hasar görmüş. Bunun üzerine iş başa düşer, topun 215 kiloluk mermisini
sırtlayıp topun namlusuna sürer. Attığı bu son mermiyle İngiliz zırhlısı
Oceana’yı vurur. gemi aldığı yara ile yan yatar denetimden çıkar. Türk Nusret Gemisi’nin
daha önce döşediği mayına çarparak batar.
Böylece Oceana ile birlikte donanmada
güvendikleri altı gemiyi kaybetmiş, bir çok gemi de yara alarak savaş dışı
kalmıştır. Filo gücünün 1/3 kaybettiğini gören Donanma Komutan, 18 Mart akşamı
geri çekilme emri verir.
Deniz savaşını kaybeden İtilaf Güçleri
kara savaşı için hazırlıklara başlar. Bu amaçla, Mısır’da bulunan Avustralya ve Yeni Zelanda
tümenlerini Çanakkale’ye gemilerle
taşırlar. Bu tümenlerden oluşan 70 bin kişilik bir kolordu oluştururlar. Daha
sonra bu orduya 10 tümen daha takviye edeceklerdir. Yedekte bulundurdukları
Hint tugayı da bu hazırlığın parçasıdır.
Yara alan gemileri tahkim ederler. İtilaf
Kuvvetleri bu hazırlıkları yaparken Türk tarafında da Çanakkale’de Mareşal
Liman Von Sanders komutasında oluşturulan 5. Ordu takviye edilirken kıyılar
da dikenli tellerle çeviriyor, tabyalara bakım yapıyor, düşmanın çıkarma
yapabileceği önemli yerlere birlikler yerleştiriyor, mevziler kazılıyordu. Yani
her iki taraf da kara savaşı için hazırlanıyordu.
19. İhtiyat Tümeni’nin başında
bulunan Yarbay Mustafa Kemal ve diğer komutanlar, askerleri savaşa
hazırlıyordu.
Beklenen gün geldi.
Deniz savaşı yenilgisinden 38 gün sonra 25 Nisan 1915 sabahında savaş, top
atışlarıyla başladı. Gemilerden atılan topçu desteği ile Gelibolu Yarımadası’na
Seddülbahir’den asker çıkarmaya başladılar.
Ama yoğun topçu desteğine rağmen önemli bir başarı elde edemediler. Birinci savunma hattındaki siperler top
atışlarıyla kullanılamaz hale gelmiş olsa da Türk askeri, bedeniyle barikat
olmuş, büyük kayıplar verse de sahile çıkanların ilerlemesini durdurmuştu.
Savaş mevzi atışlarıyla devam ederken
düşmanın iki gün sonra yaptığı hücum, Türk ordusunun karşı hücumuyla
püskürtülmüştür.
O tarihte Kurmay Yarbay Mustafa Kemal,
çıkartmanın başladığı sıralar 19. Tümenin bağlı olduğu 3. Kolordu komutanı Esat
Paşa’yı da ikna ederek 57. alay ve bir topçu bataryasıyla Conkbayırı’na hareket
etmiştir. Evet, 19. Tümen ihtiyat kuvvetidir ama Esat Paşa, emrindeki Kurmay Yarbay Mustafa Kemal’e ikna olmuş
inisiyatifini kullanıp tümenden 27. alayı da emrine vermiştir.
Artık Mustafa Kemal Sahadadır. Conkbayır’ı, Anafartalar, Arıburnu savaş
alanıdır.
Çanakkale Savaşı’nın askerî taktik,
strateji değerlendirmesini uzmanına bırakarak, 57. Alaydan söz etmek istiyorum.
57. Alay Conkbayırı’na ulaştığında
düşman, akıntı sebebiyle Conkbayırı’na çıkarma yapamamış, Arıburnu’na çıkarma
yapmış. Mustafa Kemal hızla Arıburnun’a
gelerek, karaya çıkan düşmana karşı 57. Alaya “Sizlere taarruz emretmiyorum,
ölmeyi emrediyorum!” diyerek hücum emri vermiş. 57. alay (bazı kayıtlarda tamamı,
ya da tamamına yakını denmekte) mevcudunun üçte ikisini kaybetme pahasına
İtilaf kuvvetlerini sahile püskürtmüştür.
Bundan sonraki süreç, siper savaşları
ve karşılıklı saldırılarla çoğu zaman da süngü hücumlarıyla göğüs göğse
çarpışmalarla yaklaşık on bir ay sürdü.
Çanakkale Kara Savaşı 25 Nisan 1915’te
başlamış 9 Ocak 1916’da düşmanın yenilgisi, Türk Ordusunun utkusuyla
sonlanmıştır.
Evet, Osmanlı, batılı devletlerin
ifade ettiği gibi Hasta Adam’dır ve Çanakkale Savaşı’na kadar da hemen her cephede
ağır bedeller ödemiş ama önemli bir başarı kazanamamıştır. Bu nedenle İtilaf
devletleri Çanakkale Boğazını kolayca geçebileceklerine inanarak gelmişler ama
Türk Askeri’nin kendi öz vatanı söz konusu olduğunda, savunmada çelik bir
duvar, saldırılarda yıldırımlar yaratan bir güç olabileceğini, bu destansı
savaşta ağır bedeller ödeyerek öğrenmişlerdir.
Çanakkale Savaşında asker kaybımız 250
bin, İtilaf askerlerinin kaybının da 250 bin olduğu yazılsa da bu rakamlar
tartışmalıdır. Ne var ki bu savaşta her iki tarafında ağır kayıplar verdiği
bilinmektedir.
Çanakkale’de başta Mustafa Kemal
olmak üzere bütün şehit, gazi komutan ve
askerlerimiz,Türk Ulusunun
övüncüdür, onurudur.
Evet, Çanakkale Savaşı
kahramanların, kendini sınayarak var ettiği bir savaştır. Burada savaşıp, Mehmetçiklerle aynı yazgıyı paylaşan,
Çanakkale’de yan yana yatan Hintli, Senegalli, Yeni Zelandalı askerler, Anzak
askerleri ve İngiliz, Fransız askerleri de kahramanlıklarını kendi bedenlerini
ölüme yatırarak kanıtlamışlardır. Atatürk’ün dediği gibi onlar artık “bizim
evlatlarımız olmuşlardır.”
Mustafa Kemal Atatürk 1934 yılında
Anzak askerleri için,
"Bu memleketin toprakları
üzerinde kanlarını döken kahramanlar. Burada bir dost vatanın toprağındasınız.
Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun
koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe
gönderen analar. Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır.
Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta
canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır"
demiştir.
Bu savaşa yarbay rütbesiyle savaşa
katılan Mustafa Kemal, savaş süresince öngörüsü, savaş stratejisi, emrindeki
birlikleri sevk ve idaresi, emir- komuta iradesi ile fark yaratmış ve
tuğgeneralliğe terfi etmiştir.
Çanakkale savaşı bir bakıma Kurtuluş
Savaşı’nın liderini de ortaya çıkarmıştır.
Çanakkale’de destan yaratan Türk Ordusu,
Osmanlı’yı kurtaramamış olsa da
Türk Milletinin onurunu kurtarmıştır.
“Zafer tek başına karşı tarafın
zaafları üzerinden kazanılmaz.
Kendi gücünüzün doğru zamanda, doğru yerde
kullanılmasıyla kazanılır.”
Yarbay Mustafa Kemal, karşısındaki ordunun gücünü ve
zaaflarını tahmin etmekle beraber kendi komutasındaki askerin gücünü doğru
zamanda, doğru yerlerde konumlandırıp sevk ve idare ederek, tuğgeneral
rütbesini ve gelecekte Kurtuluş Savaşı’nın da lideri olmayı hak etmiştir.
-------------------------------------------- Tahir EKER 6.1.2020