Dedemin babasına babası tarafından düğün hediyesi olarak takdim edilmiş olan altı ahır olmak üzere üç katlı ahşap yığma ev ve bahçesinde halen oturmaktayız. Yaklaşık İki yüz yılı aşkın bir geçmişi olan bu evin zemin katında iki oda, salon, banyo, mutfak ve kiler bulunmaktadır. Üst katında ise üç oda, genişçe bir solan ve iki adet balkon var. Evimiz, şehre hâkim dağın yamacında ilk günkü heybetiyle zamana meydan okumaktadır. 

Bahçeli oluşu evimize ayrı bir güzellik katıyor. Bu bahçede yaklaşık beş kuşak nice hayata dair nefes alıp verdiler. Nice acılar ve güzellikler paylaşıldı.  Mahallemiz eski bir Osmanlı mahallesidir. “Hacılar Hanı Mahallesi” diye anılan bu mahallemiz, şehrin en eski mahallelerinden olup eski yapı formunu maalesef kullanamamıştır. 

Çünkü eskiye dair şu an evimize komşu üç evin haricinde ev ve konak kalmamıştır. Bir de sokak başında tek kubbeli hamam, küçük bir cami ve ona bitişik duvarın dibinde çeşme var. Her evin ve konağın girişinde, Besmelenin altında “Ya Hafız ” yazılıydi. Allah’ın isimlerinden olan bu ifade bir nevi evlerin sigortası konumundaydı. “Koruyan, kollayan” anlamındadır. Her türlü afete ve hırsızlığa karşı evler Allah’a emanet edilirdi.  Girerken çıkarken besmeleler çekilir dualar okunurdu. Maalesef sahipleri tarafından yıkılarak yeni ev ve konaklar yapıldı birçoğu da müteahhitler tarafından çok katlı apartmanlara dönüştürüldü. 

Dedemin ve sonrasında babamın yanına sayısız insan geldi gitti. Kimi üç daire bir dükkân, kimi iki daire iki dükkân, kimi peşin para vs. birbirine benzer teklifler yağdı durdu. Dedemin vasiyeti gereği tüm bu teklifler reddedildi. Diğer iki evin sahipleri de biz satmıyoruz diye onlar da satmadılar. İyi ki satmamışlar mahallemize dair en güzel köşe burası. İnsanlar geçmişe dair yaşadıkları anılarını burada tazeliyorlar.

Arnavut kaldırımlı, leylak kokulu bu mahallemizin huzuru dillere destandı.Dedemin, sokağın güney cephesi köşe başında hırdavat dükkânı vardı.Kendisi de iyi bir ahşap işleme ustasıydı. Evlerin, konakların balkon ve cephelerine ahşap oymalı işler yapardı. O bölgenin tek hırdavatçısı olması sebebiyle işleri çok canlıydı. Bir bardak çayı zar zor içerdi. Babam ve amcam dedemin dışarı işlerini yaparlardı. Dışarı işi dediğim ustaların ayarlanması, inşaata götürülmesi v.s.

 Hani son zamanlarda sıkça kullanılan bir ifade vardır ”Son Osmanlı” diye… O zamanlar mahallemizde bu tür Osmanlı erbabı insan sayısı çoktu. Aslında bu ifade yanlış takdim ediliyor. Böyle olunca da insanlar; ilgili kişinin başında fesi, palabıyığı, beyaz gömleği, siyah yeleği, yumurta topuklu ayakkabısıyla yan yan gezen, elinde kehribar tespihi etrafına naralar atan tiplemeyi tahayyül ediyor. Hâlbuki ki gerçek Osmanlı, okumuş, yazmış, en az üç dil bilen devlete ait çeşitli kurumlarda çalışmış, ya da kendi işinin erbabı görgülü, ilim sahibi seyahati seven, gemiye binip nice aşırı diyarlar gezmiş insandır. Sohbet ehli insandır velhasıl kelam…Mahallemizde ilim ve kalem erbabı insan çoktu.Onlardan bir kaç kişi kaldı.Biri de benim dedem.Onunla her akşam bir saat sohbet edip eskiye dair konuşuyoruz.Şimdi ki  sohbetin konusu malum " coronavirüs " ve "Yaşlılar" hakkında."Evde kal" haberi salık verileli beri dedem evde.Dışarı çıkmayı bırak bizleri bile bırakmıyor.   Bize bu akşam malum konu hakkında sohbet etti;


"Dışarı çıkan ve inat eden huysuzlar hariç diğerlerine sahip çıkmak lazım. Onlara da gerekirse kolluk kuvvetleri zor kullansın. Ama ne olur bizleri hakir ve hor görmeyin.Hoş görün,hoş görünün.

Yaşlılar yani bizler geçmişle gelecek arasında köprüyüz.Bunu yıkmayın.Ha bunu yıkan bizim cenahta da olsa durum böyle.İki tarafta müsamahakar olacak.İki tarafta üzerine düşeni yapacak.Devletin verdiği kararlara uymak Allah'ın emridir."Ulul emre itaat gerekir" Hal böyle iken, dünya kurulalı beri böylesi komple bir karantina ve yasaklar silsilesi ne görüldü ne duyuldu. 

Bu durumda sakin olup evde kalmalıyız.Konu komşu birbirimizi koruyup kollamalıyız.Ellerimizi bol bol sabunla yıkayıp kolonya kullanmalıyız.Günde beş vakit namaz da Allah'a topyekûn dua etmeliyiz.

Bu bir afet hatta bir savaş.Ona karşı tedbirleri devlet millet beraber istişare içinde geçirmeliyiz." Dedi.

Sonra,babam dedemin elini öptü.Ben de onların ellerini öptüm.Annem üzümlü kek yapmış tavşan kanı çay eşliğinde afiyetle yedik.Dedem babama dönerek ;

"Getir şu satranç takımını da kuşaklar arası bir maç yapalım" dedi.

 

( Dedem Babam Ve Ben başlıklı yazı AZİZ REMZİ tarafından 26.03.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.