Bir sözcüğe denk düşmenin geç kalmışlığı ile yükleniyorum varlığıma ve varlığımı tutuyorum kızgın maşayla: ya yananım ya da yakan…

 

İki yakası bir araya gelmiyor işte mizacın ve tutuşan karanlığa sarılıyorum bir hevesle.

 

Aşkın kupasına dolan özlem yüklü sıcak mevsim.

 

Neşenin da bakiyesi iken elbet elde kalan sıfır.

 

Hacizli ellerinde ölümün ve sıkan rugan ayakkabılarında şiirin bir de teneffüs ettiğim yalnızlığa hitaplar sunuyorum ve hiç olmadığım kadar kalabalıkla sözlendiğime vakıf bir düşün de tecelli ettiği güne minnettarlığımı sunuyorum.

 

Göğün penceresi çarpıp duruyor: kırıldı kırılacak serçelerin camdan yuvaları ve uzaktan b/akıyorum içlerindeki mevsime ve tüm yad ettiklerim sıraya giriyor ve duygularım nöbet değiştiriyor ve ben hala aynıyım: hala telaşlı hani hüzünbaz hala özlem ve sevgi dolu ve yüreğimi böldüğüm insan sayısı arttıkça sevginin çoğaltma özelliği ile daha çok insanı kucaklama arzusu güdüyorum ve yorgun sabahların izini sürerken gecenin de sefasını sürüyorum.

 

Ne çok sürümden ibaretim ve yeni bir vizyon ve versiyon ararken görüyorum ki: tüm dünya çökmüş dizlerinin üstüne ek olarak ben de dizelere çömeliyorum ve sadece Rabbime dönük yüzümle yıkadığım gönüllerde hala duru sular görememenin verdiği hüzünle kınıyorum bir kez daha insanlığı.

 

Tutanaklara geçiyor insanlar.

 

Tuzu kuru olan olmayan nöbet tutuyor.

 

Zengin ve fakir ayrımı yapılmadan bekliyor herkes aslında neyi beklediğini unutup unutmayı bekliyor ve beklentilerine bir şekilde karşılık da alıyor.

 

Aklın karmaşasında his kaybı ve mutlu mizaçlar eksiliyor.

 

İnsanlar eksiliyor çünkü eksildiğimiz kadar eksildiğimiz insanlıktan ayrı düşmenin de bir sonucu iken yüksündüğümüz ölümle burun buruna gelmişliğimiz.

 

Makamını unutuyor insanlar.

 

Makamını unutuyor şarkılar.

 

Sözcükler de artık yorgun düşmüyor imla hatalarından ve hayallerini kurutup önündeki günlere saklıyor hani olur da öznesi de özlemi de yok sayılır şairin ve şiir yüreklerde açan her dize gün olur da diz çöker ölümün önünde.

 

Nutku tutulan nidalar da kayıplarda ve ruhunu unutan göçebe kuşlar ve göçebe ruhlar.

 

Afaki sevinç ve azami mutluluk.

 

Şerit değiştiren nice duygu.

 

Şerh düşen binlerce cümle ve katıksız izini sürüyor evren elbet dualarına sarılıp sadece Rabbine sığınıyor ve dinler birleşiyor insanlar kenetleniyor belki de tam tersi ama gerçek olan bir şey var ki; gelecek hayatın da seyrini değiştirecek nice bilinmeze gebe.

 

Bir kurşunsa seken.

 

Bir devasa hüzünse çöken.

 

İzafi kaygılar ve idame edilen ne çok farkındalık.

 

Şehrin kalabalığına duyduğu özlem belki de ve elbette insanların dört duvara teslim olduğu ve hesaplaşmaları adına vicdanları ve benlikleri ile Yaratanın onlara verdiği o uzun zaman dilimi.

 

Aslında saniyeler içerisinde değişebilir gidişat elbette insanlara asırlar gibi uzun gelen dakikalar.

 

Safsataların gerçeğe dönüşme ihtimali ve gerçeklerin bir anda yok olduğu.

 

Seçeneği olmayan sorular ve bir suçu olmayan insanlar…

 

Bir enkazsa geleceğe devredilen ve umutsa hayatı yaşanır kılan belki de hurafelerin doğurduğu gerçekler ve gerçeklerin de boğduğu insanlar ve kısıtlanan hayatlar elbette hayatımızı kaybetmemek adına ya da sebep olmamak başkalarının ölümüne en azından sağduyumuzu saklı tutup sabrımızla sınandığımız böylesi bir zaman diliminde ayakta kalmak ve yaşatmak adına hayallerini üstelik tüm insanlığın da birbirine sahip çıkmasının artık tek şık olduğu gerçeği.

 

 


( Makamı Olmayan İnsanlar Ve Şarkılar başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 26.03.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.