İslamı yaşamayan kişiler, Müslümanım diyen kişinin yanlışı üzerine denklemi kuruyor. Hani diyorlar samimi yaşamıyorlar, ne kadar çok yanlışı var sonucuna varıyorlar. Bunu eleştirene sormalı gerçekten İslamı biliyorda mı eleştiriyorsun, yoksa eleştirmek adedin mi oldu, vicdanın mı böyle rahatlıyor demek lazım belki de. Sonuçta herkesin ameli kendine, öyle değil mi?


Şunu söylemek gerekir ki, yaşanan islam geleneksel. Kur’anın ilk ayeti “OKU” yu çoğu insan kendine vazife bilmiyor. Bizim cahilliğimiz diz boyu. Zaten insanlara sorsanız, herhangi bir kitap okuyor musunuz deseniz, buna cevap nerdeyse sıfıra yakın olur. Hani sanal dünya icat olduktan sonra, her şey burada okudukları ile şekilleniyor. Kimse doğru kaynağından okumaya çalışmıyor. Oysa, nasıl ki binanın temeli çürükse, o hafif bir sallantıda yerle bir oluyorsa, adet haline gelmiş olan Müslümanlık anlayışı da o kişiyi yanlışa o kadar hızlı yönlendiriyor. Bu arada İslam düşüncesi ve öğütlerinin insan üzerinde bıraktığı mükemmel izlerde sorun yok, aksine çürük bilgiyle iman etmenin sorunları bunlar.


Kimse İslam dinini kötüleyemez ama insanı kötüleyebilir. O kişide yanlışları sıralayabilir. Hani birde temel bir gerçek var ki, Müslümanım diyen kişi ile şeytan uğraşır. Onu yanlışa ve yanlış yaşamaya yaptığı vesveselerle yönlendirerek inancını yıkmaya da çalışır. Kişi inanmıyorsa şeytan onunla neden uğraşsın ki…


Ben neredeyse her dinin kitaplarını okudum, insanları ile arkadaş oldum. Konuştuk ve paylaştık da… Kimseyi dininden dolayı da eleştirmedim. Zaten İslama göre herkes istediğine inanır, istediği hayatı devam ettirir, yanlışı da doğruyu da yapması onu bağlar. Öldüğünde ise, Rabbinin huzurunda neyi inkar ettiyse, neyi yanlış yaptıysa, hangi kul hakkını ihlal ettiyse onun sorgusunu vermeden cennet ve cehennem gerçeği ortaya çıkmaz. Biz vermeyeceğiz bu kararı, isterseniz evliya olun, isterseniz şeyh olun. Bizim yapmamız gereken, İslamı doğru yaşayarak, Mevlana örneği gibi, yaşadığımızla etrafımız örnek olmak ve bu güzel görüntü ile insanların hidayetine sebep olmaktır. Hiç kimse, bize baktığında Müslüman ama falan kötülüğü yapıyor dedirtmemelidir de…


Allah kendisini unutan ve Müslüman kuluna zaman zaman sınavlar verir. Kulunun çaresizliğini kabul etmesini, Kendisinin La ilahe illallah- Allah’tan başka bir ilah yok cümlesini anlamasını ve kendisine dönmesini ister. Günah işler ama tövbe eder ki, o tövbe de zaten acizliğin sonucudur. Ben ettim ya Rab sen beni affet diye ve sevgilinin şefkatine muhtaç olduğunu, onu kaybetmek korkusunun kalbinde ortaya çıkardığı telaşını hissettirir.  Tıpkı şu günlerde ne olduğunu hala anlamadığımız Koronavirüs’ün karşımıza büyük bir felaket olarak ortaya çıkması gibi, bu geçici sınavın, günahkar kullara tövbe ve arınma dönemi olduğunu hatırlatmasıdır. 


Düşünün ki, açlık sınırında olupta, dinimizin olmazsa olmazı zekat ve sadaka müessesinin çalıştırılmaması ve etrafımızda zenginlik ve tokluk içinde yaşarken onların açlığına hiç bir kaygı duymamız… Suriye’de milyonlarca insan boşu boşuna ölürken, buna duyarsız kalışımız, onlarca vatan için şehit olarak ölen şehitlerimizin haberi varken, hala barmış, diskoymuş, zinaymış, eğlenceymiş diyerek günahın içinde yüzmemiz, yalan, dolan, talan içinde yaşamaya devam etmemiz, ne namazı hatırlamayıp, ne de  İslami ilim yapmamamız…Daha sayabileceğim o kadar çok şey için bizde bu günlerde Korona ile sınanıyoruz. Eve hapis olduk ve dünya ile ilişiğimiz neredeyse kesildi. Bunun yanında artık Suriye’ye bombalar atılmıyor da. Her ülke kendi başının derdine düştü. İşin düşünülmesi gereken acı bir diğer boyutu da Müslümanlar için kutsal olan Umre ziyareti yapılamıyor, Hacca gidilip gidilmeyeceği ise muamma. Toplu halde namaz kılınması sevap olsa da cuma ve vakit namazları gibi bu da yapılamıyor. Bu konuda belki de, toplu halde namaz kılan kişilerin birbirini tanımaması, duayı bile beklememesi, kimsenin ne derdi var ya da yok bilmemesidir.  Hacca  gidildiği zaman ise, dünya Müslümanlarının ortak liderinin bulunmaması, her ülkenin kendi bildiği şekilde ibadet etmesi, Arafat’ta bile etrafı gezip tefekkür etmek yerine, kişilerin çadırlarında düşünmeye zorlanması… Gibi haccın insanlara yansıyan iyi yönlerinin yansımaması… Acıyı hissetmeyen hacıların ülkesine döndükten sonra bu ilahi havayı kolayca unutmasına ve alıştığı yaşama geri dönmesine sebep olmakta, din denen kavramın ruhunu öldürmektedir.


Bu Korona virüsü ile evde oturduğumuz şu günleride geçmişimizi iyice düşünelim. Bu meydan evimizde olsa Arafat gibi bir meydanda olduğumuzu düşünerek, neyi yapmadığımızı, hangi kul hakkı işlediğimizi, kime borcumuz olduğunu yani günahlarımızı düşünerek tövbe etmeye, kendimize çeki düzen vermeye çalışalım. İnsanları Müslümanız diye kandırabiliriz ama Allah’ı asla kandıramayız. Bu virüsün şerrini hayra dönüştürelim. Ölümün bize ne kadar yakın olduğunu hissedelim.  Unutmayalım ki şer dediğimiz işte hayır vardır, hayır dediğimiz işte de şer vardır, bunu biz bilemeyiz. Müslüman olarak yılmayalım, ümidimizi kaybetmeyelim ve duygudaş olup bu şerre düşenler için Allah’a dua edelim.


Hayırla kalalım. Allah yar ve yardımcımız olsun inşallah.


Saffet Kuramaz 

( Şu Evdeki Günlerimizi Hayra Dönüştürelim başlıklı yazı safdeha tarafından 30.03.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.