İSLÂM'DA KABİRCİLİK YOKTUR

Mukaddime: 

Rahmân ve Rahîm olan Allâh’u Teâlâ’nın Adıyla…

Hamd, Allâh’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm O’nun kulu ve Rasûlü’dür…

Bundan sonra:

AÇIKLAMA:

Ey Allah’ın kulu! Etrafında nice insan var ki, onların her birinin tuttuğu yol farklıdır. Bu gün herkes kendisinin en doğru olduğunu iddia etmekte… Durum öyle bir hal almış ki, kafalar karışık, zihinlerse bulanık… Kim haklı, kim haksız?

Ey hakkı arayan kişi! Günümüzde nice etiketli, şöhretli şahıs dinden bahsetmektedir. Sen insanlara ne dendiğine, onların hangi isimlerle çağrıldıklarına bakma! Kimisine âlim,(!) denir, kimisine allame;(!) kimisi prof; kimisi şeyhtir, kimisi müceddid,(!) vesaire vesaire… Etiketlere aldanırsan gün gelir kafanı çok vurursun da iş işten geçer.

Öyleyse ne yapmalısın? Ölçün ne olmalı?

Öncelikle şunu iyi bil ki! Ölçün insanlar olursa vay başına gelene! Dini birilerinin iki dudağı arasına sıkıştırdıysan sana geçmiş olsun!

Ey Allah’ın kulu! Elbette değişmez ölçümüz, hak terazimiz Kur’an ve Sünnet olmalıdır. Biz işlerimizi Kur’an ve Sünnete göre yaparız. Kur’an ve Sünneti işlerimize uyduramayız. İlla birileri dedi diye, o söylenen şey doğru olmaz. Peygamberler hariç insanlar masum değildir. Yerinden ve derinden söyleyenlere kanarsan, vay haline!

Günümüz insanının nice doğru sandığı yanlış vardır da, çoğu insanın bundan haberi bile yok. “Uydum kalabalığa!” diyenler, toplumun çoğunluğunu oluşturmaktadır. Acı bir gerçektir ki: Din, toplumun çoğunluğunun umurunda değil! Sadece dünyayı, dünyada da sadece belirli şeyleri umursayan insan tipleriyle karşı karşıyayız. Dinini umursamayana dini anlatabilmekte gerçekten çok zor! Yine de biz bize düşeni yapalım çalışalım. Hidayet Allah’tandır.

Rabbim cümlemize hakkı görmeyi ve hakkı yaşamayı nasip eylesin. Can bedendeyken geç diye bir şey yoktur. Yeter ki insan önemsesin, yeter ki umursasın.

Bundan sonra:

Rabbim nasip ederse; “Tevhîd Dini İslam’da Neler Yoktur?” başlığı altında bir seri makalelerimiz olacak, -inşaAllah- bu makalelerde elimizden geldiği, gücümüzün yettiğince tevhîde muhalif şeyleri işlemeye çalışacağız ki bilmeyenler öğrensin, öğrenenler kendilerini düzeltsin.

Yazılarımızı hazırlamamızın amacı tevhîdi insanlara öğretmektir. İfsad ehli olmaktan Allah’u Teâlâ’ya sığınız. Amacımız gücümüz oranında ıslah etmektir. Dünyevî hiçbir çıkarımız ve beklentimiz yoktur. Rabbimizi razı edebilmek en büyük gayemizdir. Eksiğimiz ve kusurumuz elbette çoktur. Her halimiz için Rabbimizden af diliyoruz.

TEVHÎD DİNİ İSLAM

Bizler, iman ediyoruz ki: Allah’ın katında tek geçerli din tevhid dini İslam’dır. Ebedi cennetin ehli olanlar da sadece tevhîd dini İslam’ın müntesipleridir. Allah, diğer din sahiplerinin inançlarını ve amellerini kabul etmemektedir.

Allah’ın tevhîd dini İslam, ilk insan ve ilk peygamber olan Adem aleyhiselam’ın ve Ademoğlu’nun dinidir. Allah, insanlar çoğaldıkça, farklı yerlerde ve farklı zamanlarda tevhîd dini İslam’ı kavimlerine öğretsinler diye peygamberlerini göndermiştir. Her biri de kavimlerini kulların yaratıcısı olan Allah’u Teâlâ’ya kulluğa davet etmişlerdir.

Tüm peygamberlerin daveti; tevhîd daveti olup, ortaktır. Tüm peygamberler kavimlerini, Âlemlerin Rabbine eş koşmadan iman edip, ibadetleri sadece O’na yapmaya çağırdılar. Tabi yoldan çıkan insanların birçoğu bu daveti kabul etmedi. Her biri kendinde olanla avundu, kendindekiyle yetindi. Bu günde durum aynıdır.

Allah’ın tevhid dini İslam, son peygamber Muhammed aleyhisselâm ile insanlara tekrar açıklandı. İnsanlar tekrar Allah’a kulluğa çağrıldı. Uyanlar oldu, uymayanlar oldu. Bu çağrı devam ediyor, kıyamete kadar da devam edecek. Uyanlar olacak, uymayanlar olacak. Elbette uyanlar kazanacak, uymayalar ise kaybedecek.

Şimdi! Ey Allah’ın kulu!

Allah’u Teâlâ’nın tevhid dinine iman et! Ve onun gereğince yaşa ki, iki hayatında kurtulsun, iki hayatı da kazanasın!

 

TEVHÎD DİNİ İSLAM’DA KABİRCİLİK YOKTUR

Tevhîd dini İslam’da; kabirleri yükseltmek, onların üzerlerine türbeler yapmak, kabirleri süslemek, kabirlerin çevresini bayram yeri haline getirmek, buralarda adaklar adayıp kurbanlar kesmek, sağa sola çaputlar, bezler bağlamak, kabirlerin önünde iki büklüm tavaf etmek, onlara doğru namaz kılıp el açmak, kabirdekileri aracı edinmek ve bunlara benzeyen bidat uygulamaları yoktur.

Kabircilik Şirke Kapı Aralar

Şu bir gerçektir ki, tarih boyunca nice kavim kabircilikleri yüzünden tevhîd inancından uzaklaşıp, müşrik olmuşlardır. Tevhîd dini, şirki ve şirke sebep olan şeyleri yasaklasa da insanlar yasakları çiğnemişler ve de çiğnemektedirler.

Aişe radıyallahu anha şöyle anlatıyor:

Ümmü Seleme, Rasulullah’a Habeş ülkesinde gördüğü, ismine Mariye dedikleri bir kiliseden ve içindeki resimlerden bahsetti. Ümmü Seleme orada gördüklerini anlattıktan sonra, Rasulullah’da: “Onlar içlerinden salih bir kul veya salih biri öldüğünde, kabri üzerine mescid edinir ve üzerine suretleri yaparlar. Onlar, Allah katında yaratılmışların en şerlileridir,” buyurdu. (Buhari, Müslim)

Rasulullah, burada suret edinme/resim yapma ve kabri üzerine mescid yapmanın durumunu: “Onlar, Allah katında yaratılmışların en şerlileridir” diyerek bildirmiştir.

Neden böyle diye soracak olursak? Az önce dediğimiz gibi, tevhîd dini İslam; tevhîdi emir ettiği gibi, şirki ve şirke götüren şeyleri de yasaklar. Kabircilik, resim ve heykel yapma ve benzeri şeyler şirke götüren işlerdendir.

Bakınız müfessiru’l Kur’an olan ibn Abbas radıyallahu anh ve diğer başkaları, Nuh suresi 23. ayeti kerimesinde isimleri anılan; Vedd, Suva, Yeğus, Yeuk ve Nasr hakkında şöyle demişlerdir:

“Bunlar, Nuh kavminde yaşayan zamanın salih kullarıdır. Onlar ölünce insanlar onların kabirlerine devam ettiler ve (hatırlamak için onların) heykellerini yaptılar. (İlk zamanlarda onlara tapan yoktu.) Ardından bir zaman sonra (insanlar) onlara tapınmaya başladılar.” (Buhari)

İbn Kayyım’da pek çok sahabenin bu ismi geçenler hakkında:

“Bu salih kişiler ölünce insanlar onların kabirlerinde ibadet etmeye başladılar. Sonra da unutulmasın diye heykellerini diktiler, suretlerini/resimlerini yaptılar. Bir süre sonrada onlara tapınmaya başladılar,” dediklerini aktarır.

Yine Necm suresi 19. Ayetinde geçen Lat putu için, İbn Cerir ve Mücahid’in şöyle dedikleri bildirilir:

“Lat, dağıtıcı anlamına gelir. Hac için gelenlere yemek dağıtan salih bir kişi bu lakapla şöhretlenmişti. O öldükten sonra insanlar onun kabrinde ibadet etmeye başladılar.”

Ebu’l Cezva da, İbn Abbas’ın da Lat için: “Lat, aslında hacılara yemek dağıtan bir kişiydi,” dediğini aktarır.

Zikrettiğimiz bu iki ayeti kerimede geçen ortak şey, insanların bir takım insanları putlaştırmasıdır. O zamanın insanları, tevhide muhalif olarak ölen kişilerin salih kişiler olduklarından hareketle onların kabirlerine sıklıkla gidip gelmeye başlamışlardır. Aynı zamanda kabirlerini belirgin edecek heykeller, resimler ve benzeri şeylerle bu kabirleri diğerlerinden ayırmışlardır. Böylece de zamanla insanlar, bu yapılan şeyleri daha da abartıp onlara tapınmaya başlamışlardır. İşte bundan dolayıdır ki tevhîd dini İslam, şirke sebebiyet verecek kabirciliği yasaklamıştır.

Kabirler Mescid Edinilemez

Rasulullah, kabirlerin mescid edinilmesini yasaklamıştır.

Cundub bin el-Beceli radıyallahu anh şöyle demiştir:

“Rasulullah’ı vefatından beş gün önce şöyle derken işittim: “İyi bilin ki, sizden öncekiler peygamberlerinin kabirlerini mescid edinirlerdi, dikkat edin kabirleri mescidler edinmeyin. Sizi bundan men ediyorum.” (Müslim)

Rasulullah aleyhisselâm daha önceki ümmetlerin yapmış olduğu hatayı ümmetinin yapmaması için kabirlerin mescid haline getirilmesini yasaklamıştır. Hatta o, vefat etmeden önceki hastalığı anında bile bu konuyu dile getirmiş ve kabirleri mescid edinenleri lanetlemiştir.

“Allah’ın laneti Yahudi ve Hıristiyanların üzerine olsun. Onlar peygamberlerinin kabirlerini mescidler edindiler.” (Buhari, Müslim)

Rasulullah’ın vefatından hemen önce bunu söylemesi de ümmetinin kendi kabrini mescid edinmemesi içindir. Yine o, böyle olmaması için Allah’u Teâlâ’ya yalvarmıştır.

“Allah’ım kabrimin tapılan bir put haline getirilmesine müsaade etme! Peygamberinin kabrini mescid edinenlere, Allah’ın gazabı çok şiddetlidir.” (Malik, Ahmed)

Allah’ın örnek peygamberi böyle bir şeyden kaçındıysa, onun ümmetine düşen nedir? Elbette yasaklanandan kaçınmak… Oysa bu gün öyle midir? Ey akıl sahipleri bir düşünün! Peygamberin kabri mescid edinilmiyorsa başkalarının kabri hiç edinilebilir mi? Gel de bunu Kuburiyyun’a anlat!

Yine Rasululah aleyhisselâm:

“…Kabrimi bayram yerine döndürmeyin…” buyurmuştur. (Ebu Davud, Ebu Ya’lâ)

Hadiste geçtiği üzere; o, kabrinin bayram yerine getirilmesini istemezken bu gün kimlerin kabirleri bayram yeri gibidir? Kimlerin şatafatlı türbeleri ziyaretçi akınına uğrar. Kimler kimlerin sandukaların önünde iki büklüm tavaf ederler. Kimler sandukaya doğru namaz kılar, kimler ona doğru el açar? Kimler kabirde ki zatı Allah ile arasında aracı kabul eder? Kimler oralarda adaklar adar, kurbanlar keser? Kimler?

Rasulullah aleyhisselâm, kabirlerin üzerine türbe yapılmasını, onların süslenip alçılanmasını ve onlara doğru namaz kılınmasını da yasaklamıştır.

Cabir radıyallahu anh şöyle rivayet eder:

“Rasulullah, kabrin üzerine; bina yapmayı veya toprak eklemeyi veya alçılamayı veya üzerine yazı yazmayı yasakladı.” (Ebu Davud, Nesai)

Peki, bunlar Rasulullah’ın son uygulamaları mıdır? Diye soracak olursak? Rasulullah’tan sonra Ali bin Ebi Talib radıyallahu anh’ın uygulamasına bakarak; “evet, son uygulamasıdır” deriz.

Ebu Heyyac, Ali bin Ebi Talib radıyallahu anh’ın kendisini şöyle diyerek görevlendirdiğini söyler:

“Seni, Rasulullah’ın beni görevlendirdiği görevle görevlendireyim mi? Silmediğin bir resim, düzlemediğin yükseltilmiş bir kabir kalmasın!” (Müslim, Ebu Davud)

Sonuç olarak, -başta ki sözlerimizi tekrarlayıp- diyoruz ki:

Tevhîd dini İslam’da; kabirleri yükseltmek, onların üzerlerine türbeler yapmak, kabirleri süslemek, kabirlerin çevresini bayram yeri haline getirmek, buralarda adaklar adayıp kurbanlar kesmek, sağa sola çaputlar, bezler bağlamak, kabirlerin önünde iki büklüm tavaf etmek, onlara doğru namaz kılıp el açmak, kabirdekileri aracı edinmek ve bunlara benzeyen bidat uygulamaları yoktur.

Var diyerek bu uygulamaların içerisinde olanlara da diyoruz ki:

Bu uygulamalarınızla; şirke kapı aralamak, ehli kitaba benzemek, sünnete savaş açıp, bidatleri uygulamanın günahıyla Allah’ın ve Rasulü’nün laneti vardır.

Rabbim, Ümmet-i Muhammed’e düşmüş olunan her türlü şirk ve günahtan dönmeyi nasip eylesin. Allahûmme âmin.

Hâtime:

Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun.

Not: Allah için yapılan her türlü İslam dışı uygulamayı yapanları (merhametle yaklaşarak yumuşak bir üslup ile) uyaralım.

Yardım ve başarı, izzet ve şeref Allâh’tandır.

O, her şeyin en iyisini bilendir.

Muvahhid Kullara Selâm Olsun.

Polat Akyol.

KAYNAK :

Esedulâh Saîd

1436/2015

( İslâm'da Kabircilik Yoktur başlıklı yazı Polat Akyol tarafından 7.04.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.