Zülfikar Ustanın evine şivan düştü. Gecenin geç
saatlerine kadar telaşla bekledi ev halkı. Önceki yıllarda çıktığı avlardan gün
batmadan eve dönerdi. Güçlü, kuvvetli bir erkekti. Elinde tüfeği ile bir orduya
karşı koyacak cesareti olduğuna inanırdı eşi ve çocukları. Bir uğursuzluğun
olduğu muhakkaktı.
Zaman
bir türlü geçmiyordu. Beklemek ne zordur! Gece yarım oldu. Soba birkaç kez tutuşturuldu.
Ocağa büyük odunlar atıldı. Zekiye kadın çocuklarına gidip yatmalarını söyledi.
Kendisinin daha da bekleyeceğini söyledi. Beklemek nafile! Horozlar ötmeye başladı.
Tanyeri ağarıyordu. Zekiye kadın yarı uyku yarı uyanık sabah etti. Evleneni
yıllar geçmişti. İlk kez Zülfikar ustadan ayrı bir gece geçirmiş oldu.
Çabucak
sobayı tutuşturdu. Çocukları uyandırdı. Evde iş bölümü başladı. Hayvanların
yemlenmesi, su kaplarının doldurulması, soba ve ocak için odunların eve
taşınması günlük mutat işlerdi. Sabah çorbası birlikte içildi. Evde elle
tutulur bir matem havası vardı. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu.
Zekiye kadın çocuklarını görevlendirdi.
Akrabalara haber ulaştırılacaktı. Amca, dayı, hala, teyze tüm akrabalar
durumdan haberdar edildi. Kısa sürede kadınlı erkekli tüm akraba ve komşular
Zülfikar ustanın evinde toplandı. Haberi duyan şaşkınlıkla olay hakkında
etraflı bil almak istiyordu. Fazla bir bilgi yoktu. Evden erken çıktığı bir
daha geri dönmediği biliniyordu ustanın.
Gürbüz,
güçlü kuvvetli de olsa insan kış ortasında gece dışarda nasıl kalırdı. Hem de
böylesine soğuk bir gecede! Giderek hızını artırarak kar yeniden yağmaya
başladı. Durum hiç iç açıcı değildi. Durmanın zamanı değil. Zülfikar ustanın
komşu ve akrabaları erkekler ellerine kürekleri alarak dağlara doğru yola
çıktılar.
Kar
şiddetini artırdı. Görüş mesafesi iyice azaldı. Dağların eteklerine güçlükle
ilerlediler. Zülfikar ustanın ayak izleri çoktan kaybolmuştu. Her tarafın
karlarla kaplandığı yamaçlarla fazla yürümenin bir anlamı yoktu. Islık çalıp,
nefeslerinin yettiğince bağırarak kayıp Zülfikar Ustaya seslerini duyurmak
istediler.
Seslerinin
uzaklara gittiği belli değildi. Sadece karları birbirine katan rüzgârın sesi
duyuluyordu. Islık çalıp, uzun uzun haykırmaktan öte yapılacak bir şey yoktu.
Hava da gittikçe soğumaya başladı. Araba ekibi istemeyerek gerisin geri döndü.
Ayının
ininde sessizlik sürüyordu. Zülfikar usta nerede olduğunun ayrımına vardı
tamamen. Durup beklemekten öte elinden bir şey gelmiyordu. Azıcık
hareketlenecek olsa ayının bakışları bulutlanıyordu. Belli ki, evin sahibi
konuğunu yolcu etmek istemiyordu her ne kadar durumdan memnun olmasa bile. İki
canlı birbirlerini gözlemlemeye devam etti saatlerce.
Bir metreye
yakın kar yağdı. Cümle ağaçlar bembeyaz kürklerini giydi. Yamaçlar karla
kaplanmıştı iyice. Orman tanımsız bir sessizliğe bürünmüştü. Arama işi ertesi
günü de neticesiz kaldı. Ustanın evinden yükselen ağıtlar köyün uzak
mahallelerinde bile duyulur oldu. Köyde konuşulan tek konu Zülfikar ustanın
çıktığı avdan geri dönmemesiydi.
Zülfikar
usta köyde sevilen bir komşuydu. Yoksul komşularının yaptığı araçlarından para
da almazdı çoğu kez. Sürekli iyiliği, yardımseverliği anlatılıyordu. Allah’tan
ümit kesilmez, evden ayrılışının beşinci günü köyü karanlık basarken Zülfikar usta
tıpkı ava çıktığı gibi sessizce evine döndü. Kısa sürede adeta yaşlanmıştı.
Sakalları uzamış, açlıktan iki büklüm olmuştu. Göz çukurlarında kaybolmuştu
gözleri. Eski parlaklığından eser yoktu kara gözlerin.
Konuşmadan
sekiye yüzükoyun uzandı. Sorulara cevap vermedi. Sadece rahatsız edilmemesini
işaretle anlatmaya çalıştı. Saatlerce öylece yatıverdi. Gecenin ilerleyen
saatlerinde su istedi. Kana kana birkaç bardak su içti. Elbiselerini çıkarmadan
uyuyuverdi.
Ertesi
gün köyde şenlik vardı. Zülfikar Ustanın evine dönmesi köye bayram havası yarattı.
Sanki savaştan bir asker sağ salim geri dönmüştü. Komşular, akrabalar ustamızın
evini düğün evine çevirdiler. Fakat Zülfikar sessizce gelenleri izliyor bir
Allah kelamı etmiyordu.
Bu
durum günlerce devam etti. Tüm ısrarlara karşın Zülfikar usta ser verip sır
vermedi. Beş günü nerede, nasıl geçirdiği muamma olarak kaldı. Bazı günler
dükkânına gidip kısa süre körüğü çalıştırıp elde kalan yarım işlerini bitirmeye
çalıştı.
Bu
böyle olmayacak. Merak duygusu, tatmin edilmeyince insanı yalnız bırakmaz. Köylülerinin,
Zülfikar Ustanın beş günlük macerasını öğrenmeden rahata kavuşacakları da mümkün
değildi. Yine bir gün kalabalık bir grup toplanıp ustaya ziyarete geldiler.
Israr
ısrar, ustayı iyice sıkmaya başladı. Gerçi yaşadığı inanılmaz olay kendisini de
rahatsız ediyordu. Çaylar içildi. Herkes pür dikkat Zülfikar ustaya bakıyordu.
Ağzından çıkacak sözleri merakla bekleniyordu. Sözü uzatmadı avcımız. Ayağının
kayıp karların içinde yardan yuvarlanışını, ayının inine gözlerini açtığını bir
çırpıda anlattı. Misafirler fazla ısrarcı olmadılar. Aşırı merak etmelerine karşın fazla teferruat
duyamadan evlerine döndüler.
Aradan
günler geçti. Yine kalabalık bir grup ustayı ziyaret etti. Gidip ayıyı ininde
yakalamayı teklif ettiler. Zülfikar kendisine en ufak bir kötülük görmediği
hayvanın yakalanması teklifine şiddetle karşı çıktı. Fakat köylülerinin
gözlerini kan bürümüştü. Ayının yaz aylarında mısır tarlalarına zarar
verdiğini, kiraz ve armut ağaçlarını mahvettiğini anlattılar. Hayır, cevabı
alıp geri döndüler evlerine.
Aradan
günler geçti. Her gün ustamıza ziyaretler devam etti. Gerekçe aynıydı hep.
Ayıyı yakalayalım. Olacak bu ya. Zülfikar usta kalbi mutmain olmazsa da öneriyi
kabul etti. Kalabalık bir grup, iplerle, zincirlerle yola çıktı.
Mağarayı
bulmakta zorlanmadılar. Günlerce mağarada kalan zavallı hayvan iyice zayıflayıp
ayağa kalkacak durumda değildi. Köpekleri saldılar mağaraya. Hayvan sessizce
dışarı çıktı. Daha önce kapana düşürdükleri ayı, kurt gibi hayvanları etkisiz
hale getirmede ustalaşmıştı köylüler. Hemen kalınca bir sırığın altına
kıstırdılar ayıyı. Ağzını, bacaklarını bağlayıp köyün meydanına taşıdılar.
Kapanla
yakaladıkları kurt ve ayılara yapılan uygulama bu ayı içinde yapılmaya
başlandı. Çoban köpeklerini hayvanın üzerine saldırlar. Ayı, kendisine saldıran
köpeklere karşı koyarken kalabalığın içinde Zülfikar ustayı gördü. Son gücünü
toplayarak bir zaman ininde konuk ettiği, canına dokunmadığı ustaya yaklaştı.
İki ayağı üzerine kalktı. Tıpkı bir insan gibi Zülfikar ustanın yüzüne tükürdü.
Zülfikar
Usta sendeledi, bacakları titredi karların üzerine boylu boyuna düşüverdi.
Köylüler ayıyı bırakıp ustanın telaşesine kaldılar. Sırt üstü yatırıp durumunu
incelemeye başladılar. Ustanın esmer yüzü karlar gibi bembeyaz olmuştu.
Gözlerinde bir hareket yoktu. Çabucak bir sedye oluşturup evine taşıdılar.
Evden bu kez öncekinden daha gür ağıt sesleri yükselmeye başladı. Askerliğini
sıhhiye olarak yapan Sıddık Usta, Zülfikar ustayı muayene etti. Maalesef
avcımızda nabız, ses- sade yoktu.
Sıhhiye
Sıddık usta evden ayrılırken son sözleri, “Allah taksiratını affetsin.” Oldu.
Köylüler
yaptıkların işin başlarına böylesi bir uğursuzluk getirdiğini fark ettiler. Fark
ettiler de lakin iş işten geçmişti.
Ayıya
dokunmadılar. Köpekleri geri çektiler. Ayı sessizce yavaş yavaş yaşam alanına
ormana doğru yürümeye başladı.