SİZ SABAHAT’A UYMAYIN ! SAMİ’YE DE...

Efendim olay taaa 1840 lı yıllarda başlıyor.

1845 Yılında İrlanda’da ‘’Gorta Mor’’ denen büyük bir kıtlık başlıyor. Bu kıtlık ve açlık karşısında tüm dünya İrlanda’nın ‘’ Ölüyoruz, ne olur bize yardım edin’’ Çağrısına kulaklarını tıkarken zamanın Osmanlı Padişahı Abdülmecit İrlanda’ya iki gemi dolusu buğday ve 2.000 sterlin de para yardımı yapıyor.

İşte bu yardımın yapıldığı günlerde İrlanda’ya gönderdiğimiz iki gemiden birinin kaptanı olan Rizeli Temel Reis bir gün Dublin sokaklarında öylesine dolaşırken aynen Rizeliler gibi sarışın, mavi gözlü, güzel mi güzel genç bir kız görüyor ve kıza yaklaşıp soruyor.

-Ey dilber-i râna,letafet-i müstesna, hele bir bak bana. İn misin cin misin? Kimsin sen? Adın nedir?

Güzel kız reise bakıyor.

-Sorry. I Don’t understand you. Nece speaking you? ( Yani özür dilerim seni anlamadım. Nece konuşuyorsun sen? )

Allahtan kaptan çat pat İngilizce bildiğinden cevap veriyor.

-I am From Rize. My name is Temel. What is your name? ( Ben Rizedenim. Adım Temel. Senin adın ne? )

-My name is Asiye but everybody say Thonthısh me. ( Yani adım Asiye’dir ama bana herkes Tontiş der )

-Aman Allah’ım! Yani İngilizce olarak Oh my God! İt’s a Turkish name ( Aman Allah’ım kısmını tercüme etmiyorum. Sonrasında ‘’O bir Türk isimi’’ diyor.)

-Every Irısh is a Turk. Do you eat roasted potatoes. ( Yani diyor ki: Her İrlandalı bir Türk’tür. Közde patatates yer misin?)

Of yaaa böyle tercümeli olmuyor. Direkt Türkçe yazıyorum.

-Ya kızım sizde patatesler hep zehirli olduğu için olmamış mıydı bu kıtlık? Hangi patatesten bahsediyorsun?

-Sizin sultan Mejid gönderdi bize patates.

-Hımmm o mu? O zaman yiyemem.

-Neden?

-Çünkü Kürt getirdiğini yemez. Bizde adet böyledir.

-İyi ama sen Kürt değil Lazsın.

-Anaaa haklısın valla. Tamam o zaman yerim.

Derken efendim Temel Reis ve Tontiş, ileride ‘’ Kumpir ‘’ olarak en lüks restoranlarda bile satılacak olan közde patatatese yumulurken Temel Reis dayanamaz artık.

- Tontiş !  Senin dest-i izdivacına talip olabilir miyim?

-Dest-i izdivaaajjjj?

-Yani benimle dünya evine girer misin?

-Valla 3+1 ve yukarısı bir ev değilse ve dahi pembe pancurları, balkonu, asansörü, bahçesi, yüzme havuzu yoksa girmem öyle bir eve. Haa unutmadan deprem sigortası da yapılmış olmalı.

-Merak etme. Ayder Yaylasında koskoca konağım var benim. Uzungöl’de de dededen kalma bayağı arsamız var. Üzerine istediğin gibi konaklar yaptırırız. Sen yeter ki he de.

-E o zaman tabii ki he.

Derken efendim Tontiş ile Temel Reis evlenirler. Bir müddet sonra da bir kız çocukları dünyaya gelir.

Daha sonra Temel Reis ve Asiye Tontiş çocuklarını kucaklarına aldılar ve gemiyle İstanbul’a gelip Padişahın huzuruna çıktılar. Padişah, şefkatle bebeği kucağına aldı.

-Yüzümüzü ak ettin Temel Reis. Ayrıca bakıyorum kendini de ihmal etmemiş bir hatun tedarik etmişsin. Maşallah maşallah. Allah mes’ut ve bahtiyar eylesin.Hatunun ve bebeğin adı nedir?

Temel Reis mahcup bir şekilde boynunu büktü.

-Padişahım ! Hatunumun adı Asiye’dir ama herkes ona Tontiş dediği için ben de Tontiş derim. Bebeğe gelince... İrlanda’da doğduğu için benim hatunun anne ve babasının israrıyla adını Sinead olarak koyduk. Lakin artık Devlet-i Aliyye topraklarındayız. Ona yeni bir isim bulmak lazım. Bunu da münasip görürseniz sizden istirham eyliyorum.

Padişah Abdülmecit sakallarını sıvadı, az düşündü sonra başladı tane tane konuşmaya.

-Madem İrlanda’da Sinead demişler, Devlet-i Aliyyede de Sabahat olsun adı. Adını ben verdim, ömrünü Allah versin.

Daha sonra Saray baş müeezzini ve Galata Mevlevihanesi postnişinlerinden Biberzade Hacı Sami Çelebi, minik Sabahat’ın sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okuyarak isim verme törenini tamamladı.

Aradan yıllar geçti. Bu uzun yıllar içinde Sinead Sabahat, Devlet-i Aliyye topraklarında Eczacılık ilmiyle iştigal ederken ana toprağı olan İrlanda’da da dünyaca ünlü bir şarkıcı oldu.İrlanda’da sahnelerde ‘’ Jump in The River’' ve benzeri şarkılar okurken, Devlet-i Aliyye’de çeşitli baharat ve otlardan macunlar yapıp insanların hastalıklarına şifa oluyordu.

Yıllar yılları kovaladı, Osmanlı Devleti tarihe karıştı ve yerine Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Genç Cumhuriyette pek çok inkılaplar yapıldı. Yapılan inkılaplardan biri de soyadı kanunuydu ve Sabahat da bir soy adı almak için komisyona müracaat etti.

Komisyonun başındaki Mehmet Fikret Efendi, kendisi için önce ‘’ Bulgurlu’’ Soyadını düşünmüştü zira İstanbul’da Bulgurlu semtinde ikamet etmekteydi ama bu soyadını maalesef ondan önce alan biri olduğu için ‘’ Bari yakın bir yer olsun.’’ Diyerek Ünalan Soyadını almıştı. Ünalan, Bulgurlu’ya bir hayli yakındı.

Kalın camlı gözlüklerinin ardından Sabahat’a bakarak sordu Mehmet Fikret Efendi.

-Adın nedir senin bre hatun?

Bu sert bakışlar karşısında eli ayağı dolanan Sabahat telaşla İrlandadaki adını söyledi.

-Sinead efendim.

Mehmet Fikret Efendi celallendi.

-Bu nasıl bir isimdir böyle? Anan baban sana Türkçe bir isim bulamadı mı?

-Şeyy..Efendim o Sinead, Sabahat okunur.

Mehmet Fikret Efendi bu sefer tebessüm etti.

-Madem öyle bundan böyle senin adın Sabahat, soyadın Okunur olsun.

Ancak gel gör ki cahil nüfüs memuru kayda Sabahat O’konur olarak yazdı ismi.

Böylece Türkiye’de Sabahat O’konur, İrlanda’da Sinead O’Connor olarak çoook uzun bir süre yaşadı. Bu süre içinde şarkıcılık, eczacılık gibi mesleklerin yanına bir de şair ve yazarlığı ekledi bizim Sabahat. Önce ‘’İmera Feram’’ adlı bir şiir kitabı, ardından ‘’Köşeye Sıkışanlar’’ adlı bir deneme kitabı ve nihayet ‘’03.15’’ adlı bir roman yazdı ve okuyucularıyla buluşturdu.

Derken efendim henüz gençliğinin baharındayken yani doğumunun üzerinden sadece 175 sene geçtikten sonra tüm dünyayı olduğu gibi Türkiyeyi de Korona Viriüs denen bir illet pençesi altına aldı. Bu salgın esnasında Sabahat, baba toprağı Rizedeydi ve bilin bakalım Türkiye’de ilk karantina nerede uygulandı?

 Evet, ilk karantina Sabahat sayesinde bir ilki yaşamış olan Rize ilinin Kendirli beldesinde yaşandı. Sabahat’ın yaşattığı ilk ise bu beldede ilk kez bir eczanenin onun tarafından açılmış olmasıydı.

Karantinayla birlikte Sabahat evden dışarı çıkamaz oldu tabii ki. Zaten karantina olmasa da çıkamazdı zira 65 yaş üstüne dışarı çıkmak yasaktı o ise tam 175 yaşındaydı. Nasıl çıksın ki?

Önce kendisini tamamen yemeye verdi sıkıntıdan. Öyle ki evde mantı yapıyor, yaptığı yaklaşık bir kilo mantıyı bir bütün ekmeğin arasına doldurup üzerine bir kase yoğurt dökerek ekmek arası mantı yiyordu. O derece yani.

Giderek yusyuvarlak, tostoparlak bir şeylere dönüştüğünü görmeyi önceleri pek umursamadı. Ancak 205 yaş civarında olan isim babası Biberzade Hacı Sami Efendi bile ona ‘’ Vaaay tombalak ‘’ Diye hitap etmeye başlayınca durumun vahametini kavradı.  Evet can boğazdan geliyordu ama böyle giderse gitmesi de boğazdan olacaktı.

Yemeyi kesti.

Yemeyi kesince de iyicene tozuttu. Kendine meşgaleler arıyor, zaman zaman Hacı Sami Efendi ile İbni-i Sina’nın El kanun Fi’t Tıb kitabı üzerine mülahazalar yapıyor, zaman zaman Helvacızadelerin Hacı Mücella Hanım ile ‘’ San’at sanat için midir yoksa san’at toplum için midir konulu fikir teatisi yanında enginar dolması nasıl yapılır’’ üzerine konuşmalar yapıyordu. Hacı Mücella Hanım ve ailesi genelde rahmet-i rahmana irtihal edenlerin ardından çam fıstıklı irmik helvası yaparak hayatlarını idame ettirdiğinden soyadı kanunundan önce ‘’ Helvacızadeler’’ diye anılırlardı. Soyadı kanunu ile lakaplar kaldırılsa da hep Helvacızadeler olarak anıldılar.

Ancak artık sohbetler de kesmiyordu hareketli bir yaşamı olan Sabahat’ı.

Kararını verdi. Aynen İrlanda günlerinde olduğu gibi Türkiye’de de saçlarını kökünden kazıtacaktı. Böylece kafası daha rahat oksijen alacaktı. Hem Korona Virüsün en etkili ilacı bol bol oksijen almak değil miydi? O halde neden işe baştan ( yani kafadan) başlamasındı ki?

Korona virüs sebebiyle satışlarında %89 oranında patlama olan elektrikli tıraş makinelerinden o da almıştı.

Banyoya girdi. Aynanın karşısına geçti, kafada saç namına bir şey bırakmadı.

Sonra bir kaç poz resmini çekip face book sayfasında yayınladı.

Face bookta kızının resimlerini gören annesi Tontiş, diğer kızına sordu.

-Ha bu gaybananin evladi çimdur? Pizim Sabahat’a benzey ama tam çıkaramadum.

Kızı cevap verdi.

-O dur anne. O dur. Yani kızın Sabahat.

-Uyyy. Ha o got gafa niçin saçlarini çesmiş ha oyle?

-Anne bu da soru mu şimdi. Sabahat bu. Ne yapsa yeridir.

-Ula heman oğa bir baş ortusu cönderun. Gafayi uşutecek.

-Merak etme anne. Üşütmüş üşüteceği kadar zaten.

-Olsun. Siz yine de cönderun daha fazla uşutmesun.

Evet, son aldığımız duyumlara göre annesi Tontiş’in aşırı baskıları sonunda Sabahat O’konur kafasını tamamen örtmüş ve böylece evden çıkmayarak Korona Virüse karşı aldığı tedbirlerin yanında kafayı üşütmeye karşı gerekli tedbiri de almış.

Son mesajlarımızı vererek noktalayalım.

# Evde Kal Türkiye’m#

#Hayat Eve Sığar #

#Biz Bize Yeteriz Türkiye’m#

SABIR İLE KORUK, HELVA OLUR.
                        Türk ata sözü.

#Sabır lütfen. Bir müddet daha.#

# SİZ SAKIN SABAHAT’A UYMAYIN ! ONUN GİBİ SAÇLARINIZI TAMAMEN KAZITIP DAMDAZLAK KALMAYIN !  BU ARADA SAMİ’YE DE UYMAYIN#


&autoplay=1" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen>
( Siz Sabahat’a Uymayın ! Sami’ye De... başlıklı yazı Sami Biber tarafından 13.04.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.