Bin bir gece masallarından firar eden
o yitik cümleyi bulmalıyım ve esirim olmalı çünkü eserim olmaya meylettiğim hiç
bir cümle yok ki yalnızlığımı tayin etsin elbet teftiş edip de içime
saklandığım ömrün pervazında yeminli olayım o uçuruma atlamamak adına.
Günü kurtardık işte ve geride kalan
bilanço.
Ne hava girdi düş perhizine ne de
bizler tayin ettik günü ve öğün atlamadan bir bir eriştik geceye.
Telaffuzu yok duygularımın çünkü an
itibari ile hissettiğim hiçbir duygu yok sanırım kalemin kıymığı yüreğime
saplandı ve gövdemi siper ettim yazmaya durduğum ilk cümleyi tayin etmek adına
uykusuz geçen bir gecenin ardından pek de yeltenmedim mutlu olmaya gerçi
bahşedilen mutluluk genelde çok farazi yine de iliklerime kadar üşüyorum sözüm
ona bir bahar sabahını alt edip günü bitiriyorum ama asla da noktayı
koyamıyorum gözlerim kapansa da.
Havada asılı olan o uğultu ne
ilginçtir ki benden başka kimse duymuyor bu fevri ses akımını bir de içimin
vagonlarında hiçbir duygu sosyal mesafeyi umursamıyor ve tıklım tıklım devam
ediyoruz yolculuğumuza.
Geciken bir şeyler var herkes için
gelin görün ki benim için çok tanıdık bir duygu çünkü geç kalmışlığın ta
kendisiyim ve sözcüklerin söküklerini koparıp, parçalamak istiyorum elimin
altındaki beyaz sayfayı aslında isyanım sadece kendime çünkü asla müdahil
olamadığım bir dış dünya var ve genelde insanların vakıf olduğu yeni bir durum
bu ve bu yüzden çok da etkilendiğimi söyleyemeyeceğim ve elbet eklenen sayısız
eylem en başta 14 kuralı ve bu mendebur virüsü uğurlamak adına aldığımız
sayısız tedbir.
Sıdkı sıyrılan ekstra bir şeyler var
bana tanıdık gelen ve işte kendimle baş başayım hiç olmadığı kadar ve
nihayetinde direncim sonlanıyor ve karantina günlüklerine bu kez ben başlıyorum
en azından benzeşeceğim bir konu: kimliğimi değil de virüsü sorgulayan.
Elbette beceremiyorum küskün bir
kuşun kanadı gibiyim hatta tek kanadı: ne uçmak mevzu bahis ne duyguları yok
saymak ne de bir yerlere göç etmek ve işte şehrime saklandığım ve işte şiir başlığı
altında karaladıklarımla şehrin ıssızlığını içtiğim ve ilk kez kayıtsız
kalamıyorum bu sessizliğe üstelik gecenin ta kendisi iken huzur şimdi hâsıl
olan bu sessizlik zaten hayra alamet olmadığını vurgulamakta sürgülediğimiz
kapılarımız ve öncesi elbette:
Sürgülediğimiz yüreklerimiz.
Peşimiz sıra sürüklenen zulüm ve
benzeri ıvır zıvır ve mubah olmadığını bile bile, pek bir kanıksadığımız.
Bir lanetin tasviri ise tüm olup
biten hayra yorduğumuz ve işte aile olmanın şerefine nail olduğumuz yine de
haber bültenlerinde görmezden gelmeyeceğimiz bir ayrıntı ve elbette kadına
yönelik şiddetin son zamanlarda artış gösterdiği.
Kısaca tutacak hiçbir yer yok ve
görünen o ki; hayata tutunmak adına yapmamız gerekenlerin henüz çok küçük bir
yüzdesini ifa ettik bir o kadar da ısrar ettik hayata tutunmamak adına ve
yasakları çiğnediğimiz yetmezmiş gibi sağlık gibi önemli bir kavramı da göz
ardı etmenin verdiği yeis ile tedirginliğimiz had safhada.
Ötenazi yaptığımız dış dünya.
Öykündüğümüz ise henüz bir ay
evvelini aradığımız ve mutluluk çok da hakkımızmışçasına mutluluk dilendiğimiz
ve mutsuz ettiğimiz insanların sayısını dahi unuttuğumuz.
İstanbul’un sitemkâr yedi tepesi ve
sekizinci tepe olma yolunda şimdi acılarımız ve can kırıklarımız elbet askıya
alınan ne çok hayal ve ne çok hatıra dün minvalli ve biz şimdi yarına dahi
çıkmanın garantisi olmadığı bir hayatın tutsaklarıyız.
Ayrıştığımız nice nokta ve an itibari
ile ortak paydada buluştuğumuz.
Çılgın İstanbul sokaklarından arınmak
ve sessizliği delen iç sesimiz genelde duyurmadığımız ve elbet dualarımızda tek
şahidimiz iken yüce Yaratan.
Sözcükler azıcık kusurlu.
Sözcük ihlali yaptım belki de en çok
ihlali de kendimden yana kullandığım.
Ve bir es veriyorum ve içime
sindiriyorum bu ketum havayı ve sığındığım kadar maneviyata içimden taşanlar…
Taş taşıyıp da kolum da yorulmadı
lakin ruhum binlerce ton ağırlığında.
Doz aşımı bir hüzünle günü
sonlandırmak bu olsa gerek.