Güllü Filminden 10 Nisan 2020’ye, 10 Nisan 2020 Den Günümüze
GÜLLÜ FİLMİNDEN 10 NİSAN
2020’YE, 10 NİSAN 2020 DEN GÜNÜMÜZE
Türk sinemasının oldukça güzel filmlerinden biridir ‘’Güllü’’ Baş rollerinde Türkan Şoray ve Ediz Hun’un
oynadığı bu film bilindiği gibi 1970 li yılların yapımı bir komedi filmidir.
Karadeniz’de geçirdiği bir kaza sonucunda yaralanan Fikret’i köylüler bulur ve
bir eve taşırlar. Tabii ki koskoca köyde Fikret’e bakacak kimse olmadığı için(!)
bakımı Güllü’ye yani Türkan Şoray’a kalmıştır.
Güllü, iyileşene kadar Fikret’e bakar. Hatta o kadar çok bakar ki aşık da olur
bu İstanbul’da yetişmiş züppeye. Bu arada köylüler de Güllü’nün Fikret’e aşık
olduğunu farkederler ve zavallı kızı göz hapsine alırlar. Acaba Fikret’in de
ona ilgisi var mıdır?
Güllü Fikret’e eliyle yemek yedirir lakin Fikret bu köylü kızının ilgisinden
sıkılmıştır. Bir gün Güllü ona pilav yedirmeye çalışırken öfkelenir ve kaşığı
pilav tabağının ortasına saplar. Bunu tüm köylüler görmüştür ve köyde ‘’ Ben bu
kızla evlenmek istiyorum’’ Manasına gelen bir gelenektir kaşığı pilava
saplamak.
Derken efendim Fikret ile Güllü’yü imam nikahı ile evlendirirler lakin Fikret
gerdek olayından sonra tüyer.
Bunun üzerine Güllü namusunu temizlemek için İstanbul’a gelir, bir sürü macera
yaşar ve olay gazetelere kadar yansır.
Bu arada Fikret, Güllü’nün intikamından kurtulmak için mahalle imamı kılığında
onun yaşadığı eve gelir ve aralarında konuşma başlar.( Filmin 35-36. Dakikaları)
‘’ Tak tak tak’’
-Çimdir o?
-Benim kızım mahalle imamı.
-Hoş celdun Hoca Efendu. İçeri buyur.
Fikret içeri gier.
-Buyur otur hoca efendi.
Fikret bir koltuğa oturur.
-Hikayeni gazetede okuyunca yüreğim parçalandı yavrum. Günaha girmenden korktum.
Gidip dini bütün kızımla bir konuşayım dedim.
-Sağolasın hoca efendu.
-Merhamet etmeyene merhamet olunmaz, affetmeyen affedilmez hadis-i şerifini
bilirsin kızım
-Bilirim hoca efendu.
-Aferiiin. Bilirsin ki silah taşımak bir kadına yakışmaz.
-Bilirim hoca efendu.
-Aferin yavrumm. Bilirsin ki insanın insanı öldürmesi günahların en büyüğüdür.
-Oyledur Hoca Efendu.
-İnsanın canına kıyan kırk yıl cehennemde yanar.
-Yanar Hoca Efendu.
-Aferin yavrum. Öyleyse şimdi ne yapacaksın bakayım?
-Kocam olacak o namus düşmanini öldüreceğum Hoca Efendu.
Evet, Bizim insanımız böyledir maalesef. Yani sizi dinler, hak da verir ama
döner dolaşır bildiğini okur.
-Bu günlerde sokağa çıkmak çok tehlikeli. Etraf virüs kaynıyor
-Biliriz Hoca Efendi.
-Böyle zamanlarda en doğru şey eğer mecbur değilsen sokağa çıkmamaktır.
-Öyledir hoca efendi.
-Dışarı çıktığımızda maske ve eldiven
takmamız gerektiğini asla unutmayalım.
-Unutmayız Hoca Efendi.
-Ellerimizi sık sık yıkamayı ihmal etmeyelim
-İhmal etmeyiz Hoca Efendi.
-Sosyal mesafe kuralına riayet edelim
-Edelim Hoca Efendi.
-Bakın bu virüs şaka yapmıyor. Her yaştan insanı alıp götürüyor?
-Haklısın Hoca Efendi.
Hoca Efendiler hep haklıdır ama gelin görün ki uygulamada hiç kimse sallamaz
onları. Ha bu arada, hoca derken cami hocalarını kastetmiyorum. Ülkenin en
bilge profesörü, virüs konusunun en uzman kişisi olun farketmiyor. Millet
bildiğini okuyor.
Efendim neymiş yasağın başlayacağı saatten iki saat önce genel sokağa çıkma
yasağı ilan edilir miymiş?
Evet bu itirazı dile getirenler haklı görünüyordu. Öyle ya iki saat sonra
sokağa çıkma yasağı başlayacak ama senin evinde ekmeğin yok, sigaran yok, hatta
polislerin ayağına kadar getirdiği rakın bitmiş ve marketler kapalı olacağı
için polislerin getirme imkanı da yok bu iki günlük yasak süresince. Ne
yapacaksın? Tüm marketlerin kapalı olması gereken saatte kendini sokağa
atacaksın. Çünkü biliyorsun bu milletin karakteristik özelliğini. Biliyorsun
devlet ne kadar ‘’ Marketler saat 21.00 itibariyle kapalı olacak’’ Dese de saat
22.00 de 23.00 de hatta yasak başladıktan sora bile bir sürü açık market
bulacağını. Biliyorsun ki asker postalı ve polis copu görmediği müddetçe bu
millet yasak masak sallamaz.
Nitekim yanılmıyorsun. Pek çok yer açık.
Bir taraftan bağırıyorsun ‘’ Sosyal mesafeye uyalım lütfen’’ Bir taraftan omuz, diz, el, ayak darbeleriyle
kuyrukta ön sıralara doğru ilerliyorsun. Sosyal mesafe 1.5 santime inmiş.
Bir taraftan ‘’ Allah kahretsin ya. Hiç kimse kurallara uymuyor.Herkes sokakta’’
Diyorsun, diğer taraftan sokağın ortasında bu görüntüleri cep telefonuna
kaydediyorsun. Yani sen de sokaktasın.
Bir taraftan ‘’ Ama ben acil ihtiyaçlarım için dışarı çıktım’’ Diyorsun, öte
taraftan acil ihtiyaç olarak evine kola, çikolata, çerez taşıyorsun. Çerez
satan dükkanların önünde kuyruktasın.
Bir taraftan Cumartesi-Pazar günleri sokağa çıkamayacağını biliyorsun öte
taraftan benzin istasyonlarının önünde kuyruğa girmiş arabanın deposunu dolduruyorsun.
Bir taraftan ‘’ Yuh anasını satayım, sanki memlekette kıtlık var.’’ Diyorsun,
diğer taraftan bir çuval ekmek götürüyorsun üç dört nüfusluk evine...
Bir taraftan ‘’ Ben sonuna kadar devletime güveniyorum.’’ Diyorsun, öte
taraftan devletin ‘’ Paniğe gerek yok. Tüm önlemler alınmıştır’’ İkazlarını
sallamıyorsun.
Velhasılıkelam iki yüzlülük ve bencillik
tavan yapmış durumda.
Sonra?
Sonra ‘’ N’aapalım kardeşim iki saat önceden haber verilirse olacağı bu’’ Diyorsun.
(Hatta dahasını da diyorsun ya terbiyem elvermediğinden yazamıyorum.)
Devlet değerlendiriyor durumu. Diyor ki ‘’ Başlangıçta kısıtlı saatlerde de
olsa ortaya çıkan görüntüler, mükemmel yönetilen bu süreçle uyuşmadı. Yapılan
eleştirileri de hakaretleri de aldım kabul ettim.’’ Yani vatandaşa hak veriyor her
şeye rağmen hatayı kendisinde görüyor.
Sonra ne yapıyor devlet?
‘’ Bakın bu sefer bir hafta önceden haber veriyoruz. Önümüzdeki hafta Cuma’yı
Cumartesi’ye bağlayan gece saat 24.00 den Pazar akşamı saat 24.00 e kadar yine
iki gün sokağa çıkma yasağı uygulayacağız.’’ Diyor.
Yani her türlü ihtiyacını karşılamak üzere önünde koskoca bir hafta var.
Ne oluyor peki?
İşte Yukarıdaki resimlerde olanlar oluyor. Hatta daha fazlası oluyor. Akşam
televizyon haberlerinde seyrediyorsun. Yani iki saat önceden haber vermekle bir
hafta önceden haber vermek arasında hiç bir fark olmadığını görüyorsun. Bir
hafta önceden haber verilince de aynı görüntüler ortaya çıkıyor tüm yurtta.
İşte böyle durumlarda aklıma hep iki şey gelir
Birincisi fortçuların kalabalık araçlardaki durumu... Şerefsiz, bir taraftan
bir kadını taciz eder öte taraftan da bağırır ‘’ Beyler lütfen itmeyelim ayıp
oluyor’’
İkincisi de şahit olduğum bir anıdır.
Bir Cuma hutbesinde imam neredeyse yarım saat içkinin ne kadar günah olduğunu
anlattı cemaate. Hoca anlatırken herkes ‘’ Haklısın Hoca Efendi, Doğru diyorsun
Hoca Efendi’’ manasında kafa sallayıp tasdik ediyordu. Namaz bitti bir arkadaş
hemen yolun karşısına geçti ve bir şişe rakıyı attı poşetine.
Her iki durum da günümüzdeki hallerimize ne kadar uyuyor değil mi?
Uzun Lafın kıssası bizde hocalar hep haklıdır ama vatandaş bildiğini okur.
Sanırım bu biraz da ölümü pek sallamamaktan
kaynaklanıyor. Evet, iki gün aç kalmak bayağı sıkıntıdır bizde ama o sıkıntıya
katlanamayıp virüs kaparak ölmek kimsenin umrunda değildir. Öyle ya bize bir
şey olmaz. Virüs mirüs vız gelir bize.
Yani dünyanın hangi tarih kitabı yazar düşmandan kaçırdığı cephanenin üzerinde
oturup keyifle sigara tüttüren bir Kuvay-i Milliyeciyi? Ya da piknik tüpünün gaz kaçırıp
kaçırmadığını anlamak için çakmak yakarak kontrol edeni? Veyahut içi benzin
dolu tankerdeki küçük bir çatlağı kapatmak için kaynak yapanı? Ya da ne bileyim
arkadaşının kuluncunu kırayım derken boynunu kıranı? Diş ağrısını yok etmek
için ağrıyan dişine kurşun sıkanı?
Evet evet sanırım ne ayılık, ne lümpenlik, ne de geri zekalılık... Bizim
durumumuz tamamen cahil cesareti. Cahillik ve cesaret yan yana gelince çok
tehlikeli mahluklara dönüşüyoruz. İllevelakin bu cehaletimizi de seviyoruz aksi
gibi. Çünkü kurtulmak için en ufak bir çabamız yok.
Bu arada unutmadan tüm kapılarında ve çardaklarında ‘’ Parkımız Korona Virüs
nedeniyle geçici bir süre kapalıdır’’ Yazısı olan bizim apartmanın tam
karşısındaki Millet Parkında çimlerin üzerinde, yüzündeki maskeleri çıkartıp
şapır şupur öpüşen kız ve erkek de çok acil bir ihtiyaçlarını gidermek için mi
dışarı çıkmışlardı acaba?
FOTOĞRAFLAR:
1- Hizmetin vatandaşın ayağına kadar gittiğinin ispatı. Polis memurları sokağa
çıkamayan vatandaşın rakısını ayağına kadar getirmişler
2- Jandarma, tarlasını süremeyen yaşlı vatandaşın tarlasını sürüyor.
3- 11.04.2020 Akşamı çok acil ihtiyaçlarımız(!) için marketlere işte böyle
saldırdık.
Diğer resimler ikinci iki günlük sokağa
çıkma yasağının ilanının ertesi gün çeşitli illerimizden görüntüler. ( İstanbul,
Ankara, İzmir görüntülerine kalbiniz dayanmaz diye onları koymadım. )
&autoplay=1" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen>
(
Güllü Filminden 10 Nisan 2020’ye, 10 Nisan 2020 Den Günümüze başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
16.04.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.