Bir düşün muadiliyim belki de
düşünmekten düşe geçiş yaptığım bir köprü, elimde saklı bir mutluluk bohçası az
sonra firar edecek kötülük yeryüzünden.
Muktedir olduğum ne ki ya da hangi
mevsimin iri hazan çiçeğiyim açmaya doymayan hüzün bahçesi ve şerit değiştiren
duygular asla da emin olamadığım bir insan pazarı: kaybımla, kilomla ve acımla
hemhal bir incir belki de içi çürüyen yorgunluğun hizaya geleceği de bir hurafe
kimince.
Vasat bir rüzgâr.
Kinaye yüklü mevsim.
İnsandan yana sevgim ve açmazım ve
ikbalim ve ruhum ve döşünde yalnızlığın bir tebessüm saklı avuçlarımda
isyanlardan kaçtığım bazen kaçamadığım gerçekler asılsız zanlarda diri bir
yangın elbet metruk düşler sokağı da az sonra karışacak kayıplara.
Elem yüklü göğün kaç öğünse acıları.
Öğün arasında yaşadığım mezesi
yorgunluğun bir o kadar kendime dönük yüzüm ve Rabbim tek sırdaşım ne zamanki
düşsem dara kendime attığım bir mektup onaydan geçip de evrene teslim edeceğim
ölüm sonrası geride bıraktığım hayallerim ve can parçalarım.
Sözcükler evrim geçiriyor.
Ve içimden geçenleri alt yazı
belliyorum her baktığımda o dev ekrana kendimle yüz yüze ve yüz göz olmadan
insanlığa taziyelerimi sunmaktan men edildiğim aslında insan olmaktan yana
kaygılarla geçiştiremediğim ömrün son kalıntıları ben ki düş tezgâhında bir
kalıntı; ben ki umut tezgâhında bir seyyah yürek ben ki kıvranan şarkılardan
bir nazire ve acıya tezat boş vermişlikle kimse geçiştiren sevgimi ve selamımı.
Yanlışların girizgâhında dönüyorum
geri ve adımlarken bir ileri bir geri…
Geviş getiren bir hüzün bohçası ve
sırların deşifre edildiği bir bülten andıkça acıyı kanayan açtıkça arayı geride
bıraktıklarım ve sığındıkça Rabbimle hem kendimle hem İlahi Aşkla hemhal
nihayetinde firar edeceğim mezarım ne de olsa yaşarken gömüldüm ben üstelik ne
uğruna ve ben ne haddime, olmaz diyebilirdim ki?
Muradım.
Miladım.
Dolan miadı ufkun ve körelmiş umudun
elbet hazan bahçesi mahsulü bir yürek benimki, defteri kebirde unutulmuş bir
tarih gibi aymazlığında yalnızlığın ve açmazda kalan mevsimden sökün eden bir yaprak
gibi…
Kökümle ait olduğum inancın muhtevası
ve nasıl da bir rivayet göçen yüreğimden demir alıp da isyan pazarlarında
uğramadan azat edilmek adına hayatın kabir azabından.
Bir salkımsam.
Bir söğüt dalıysam.
Bir çiçeğin de kırık ve kırgın dalı.
İçimde habis bir körebe ve nifak
sokan geceye sitemim elbet gün yüzlü bir şiirde cebelleşen yangınlarım ve
yarınlarım tuzu biberi de acıların hangi töhmetse altında kalmayı değil üste
çıkmayı bilen haris gölgeleri de havale ederken İlahi Adalete.
Bir düş çukurundayım madem.
Diş bileyen bir kâbustan da çok çok
uzak kalmayı dilediğim.
Bir sefertası isem içimde saklı ve
ben Seher yıldızı: çıtayı yükseltip de rahmete doymanın en güzeli elbet mahzun
yüreğimde bir izdivaç döşediğim yollar düştüğüm çukurlar ve yeniden koşmanın
tadına da varamadığım tek gerçek.
Ölümle restleşen mevsim.
Ötenazi yapılmış merhamet şükürler olsun ki merhametlilerin en merhametlisi inanan kuluna sahip çıkarken elbet inancın da bakiyesi umut ve yarınlara adanmış dualar asla geri dönmeyeceğimiz bir İlahi Yol.
Maziyi anmadan da geçmeyen bir ateş ve kıvılcımların sıçradığı bir hengâme nihayetinde dizginlenen ruhun gölgesinde saklı bir rivayet elbet mutluluk ve umut da İlahi yolculuğun bekası ve tebaası.
Bir düşün gölgesinde salınan bakir duygular ve yaralı ömürden men
edilesi bir acıyla hemhal yükümüzü yok saydığımız bir mübarek gece ki gözümden
düşen yaşları da adadığım tek gerçek elbette sevdiklerim ve umudum adına asla geri duramadığım muhteşem bir sağanak.