...
Mary, Korkut’a mesaj
atmıştı. “Akşam için özür dilerim. Akşam gelen Londra’daki merkez büro şefiydi.
Ancak atlatabildim. Bu akşam size olan borcumu ödemek isterim.”
Uzun bir süre Korkut’tan
mesaj bekledi. Ama gelmedi. Giyinip fotoğraf makinasını boynuna takarak, onun
bulabileceği muhtemel yerlere bakmak üzere, aracına binerek otelden uzaklaştı.
Korkut ise o anda, eğitim
alanındaki birliğe yakın döğüş eğitimi veriyordu. Mary ise nereden başlayacağını
bilemiyordu. Bir süre onu aradı ama bir türlü bulamadı.
Hoş güneşi
herkes sever,
Ya
doğarken, ya batarken…
Kim benim
kadar zevk alır,
Sevda peşinde koşarken…
Diye
söyleniyordu kendi kendine… Bir süre sokaklarda avare bir şekilde dolaştı. Bir
süre Mısır’a gidişini ve oradaki faaliyetleri üzerine bir süre kafa yormaya
çalıştı. Vakit ikindiyi geçmişti.
Korkut eğitim alanından
dönüp, duşunu alıp giyindi. Telefonuna bakınca gelen mesajlara ve aramalara
baktı. Önce araması gerekenlerle görüştü. En son aramayı Mary’ye bırakmıştı. “Mary
Hanım, beni aramışsınız. Sizi dinliyorum.”
“Size bir yemek borcum
vardı. Akşama onu ödemek istiyorum.”
“Bana herhangi bir
borcunuz yoktur.”
“Lütfen, hem size
söyleyeceklerim vardır. Saat 19’da otelde bekliyor olacağım…”
“Tamam, geleceğim…” diyerek
telefonu kapattı. Verdiği söze uyarak tam saatinde Mary’nin kapısını çaldı. Mary
tebessüm ederek heyecanla kapıyı açtı. “Sözünde
durup randevusuna uyanı severim,” diyerek onu içeriye aldı.
“Dün gösterdiğin nezaket
için ayrıca teşekkür ederim.”
“Tam asansörden
çıkacaktım ki, kapıdan bir erkek içeriye girmek üzereydi. Müsait olmadığınızı
görünce, dönüp gittim.”
“Tekrar özür diliyorum.”
Korkut; “Sizden kaynaklı
olduğunu sanmıyorum. Zaman zaman bu tür aksilikler yaşanır,” dedi.
“Dünü fazlasıyla telefi etmeye
hazırım.”
Mary’nin yüzü gibi
gözlerinin de içi gülüyordu. Korkut’u memnun etmek için, elinden geleni sonuna
kadar harcamaya çabalıyordu. Dünkü yaşadıklarından dolayı kendini Korkut’a
karşı borçlu hissediyordu. Birlikte yemek masasına geçtiler. Mary bir yandan
yemeğini yiyor, arada bir de kendi çatalıyla Korkut’un ağzına uzatırken de
konuşuyordu. Mary neredeyse tamamen dökülmüş, Libya ve Tunus’taki İngiltere’nin
faaliyetlerini, birçok Rus ajanın isim listesini önüne koymuştu.
“Sana karşı samimi olduğumu
bilmeni istiyorum. Belki doğru yaptım, belki yanlış yaptım ama seni sevdim.
Karşılık bulurum veya bulamam. Bilemiyorum. Bu arada ben bir kaç güne kadar
buradan ayrılmış olacağım. Bir aylık süreyle Mısır’da bulunmam gerekiyor.”
“Desenize bu aynı zamanda
bir veda yemeğimiz…”
Mary, Korkut’a olan
saygısından sofraya içki de koymamıştı.
“Sensiz
geçen her gün, hüzünle başlayacak…
Şu gönlüm
var ya! Ölümsüz bir çiçek…
Yıldızlara
kadar uzanan bir salıncak…
Dün erkendi, yarınsa geç kalınmış olacak!”
gibi şiirimsi bir şeyler söyleyince, Korkut, Mary’ye
tebessümle baktı.
Korkut, ülkesi adına, İngiliz ajan olan kadından bir şeyler
öğrenmenin derdindeydi. Ama beklentilerinin çok ötesinde karşılaşınca biraz
tutuk ve biraz kararsız kaldı. Mary yemekten sonra kahve yaptı. Korkut’un
karşısına oturarak birlikte kahve içtiler. Mary, Korkut’un başını dizine koyup,
dün yaşadıklarını anlatmaya devam ederken, bir eliyle de onun saçlarını
okşuyordu.
Mary dokunuşlarıyla Korkut’u yeterince gevşetmiş, ne kendisinin,
ne de Korkut’un uyanan arzularına karşı koyabilecek gücü kendinde bulamamıştı. Mary
yılların birikmiş açlığını gidermiş olmanın sarhoşluğuyla onun kolları arasında
katıksız bir şekilde uyuya kalmıştı.
Geç saatte uyanabilen Mary kalkınca, masada Korkut’un “O
kadar güzel uyuyordunuz ki, uyandırmaya kıyamadım. Gitmem gerektiği için özür
dilerim,” notunu buldu.
…
Ant. 050520