ARTIK ANLAYIN!

Mukaddime:  

Rahmân ve Rahîm olan Allâh’u Teâlâ’nın Adıyla… 

Hamd, Allâh’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm O’nun kulu ve Rasûlü’dür… 

Bundan sonra: 

Bu yazımızda inşallâh önceden İslâm coğrafyasına ait olup sonradan kâfir, müşrik ve mürtedler tarafından İslâmsızlaştırılan mekanlarda yaşayan insanımızın kâfirleri tekfir edememe (kâfirlere kâfir diyememe) sorununa değineceğiz.

Daha önce yazmış olduğum makalelere bakarsanız tâğûtu cüzleriyle birlikte reddetmenin îmânın ön şartı olduğunu, hüküm alınacak, yardım istenecek tevbeleri kabul edecek olan tek mercinin Allâh Subhânehu ve Teâlâ olduğunu bildirerek tevhîdi bir anlayışı ortaya koymaya çalışmıştım.

Çünkü yaşadığımız toplum ya Allâh Subhânehu ve Teâlâ’ya Rububiyet ve Uluhiyetinde, yahut Rububiyyet ve Uluhiyyetle birlikte neuzubillâh isim ve sıfatlarında şirk koşmaktadır. Bu hallerine rağmen kendilerine hala Müslüman(!) demektedirler. Bunun için Muvahhid davetçilerin dâvet ettiği insanımızın genel çoğunluğu kâfirleri tekfir etmekten çekiniyorlar! Peki ya neden?

Bunun nedeni demokratik sistemlerin paraları ile dinlerini satın aldığı hocaların/belamların topluma tekfiri korkunç göstermesindendir. Eğer tekfirin mahiyetini tam anlamıyla açıklamış olsalar toplumda isyanlar çıkabilir. Çünkü tekfir îmân ile küfrü, tevhîd ile şirki birbirinden tamamiyle ayıran bir baltadır. O Kelime-i Tevhîd’in “Lâ ilâhe” kısmının ispatlandığı asıldır. Eğer bu insanlar kâfirleri tekfir ederlerse artık demokratları sevemeyecekler, onların öğütüm merkezlerine çocuklarını yollayamıyacaklar, gençlerini onların hududlarını tutsun için ordularına katamayacaklar ve Müslümanlara karşı onlara yardım edemeyecekler…

Bununla da bitmiyor. Amerika ve İsrail dünyanın neresinde olursa olsun ‘ben Müslümanım!’ diyerek Allâh’ın kanunları üzere yaşamak isteyenleri bombaladığında artık yerinde duramayacaklardır. Ya eline silah alıp Müslümanları savunacak yada bu uğurda dâvet yapacaklardır.

İşte tekfir dendiğinde bu ve bunun gibi tevhîdi bir yaşantının yani ‘Lâ’yı hayat kılmanın gereği gündeme gelmektedir. Bu tabiki zordur ve bu yükün altına girenler elbette sıkıntılar çekmişlerdir. Bunun en büyük örneği son nebi Muhammed aleyhisselâm ve ashabıdır. Onlar her türlü sıkıntıyı çekmelerine rağmen davalarında sabır göstererek cenneti kazanmışlardır.

Ya sizler?

Allâh’ın indirdiği kanunları bir kenara atarak kendileri kanun koyanları, İslâm hâkim olmasın için asker ve polisi ile Müslümanlara her türlü saldırılar yapanları ve bunları destekleyenleri hâlâ tekfir etmeyecek misiniz?

Onların sizleri kandırmak için “bizde Allâh’a inanıyoruz” diyerek yapmış oldukları şirklere kılıf uydurmalarını hâlâ anlamayacak mısınız?

Allâh’a karşı her türlü büyüklüğü taslayıp, Rasûlüne değer vermeyenlerin, batılara boyun büküp yahudi ve hristiyanlara değer verenlerin kâfir olduklarına inanmayacak mısınız?

İster inanın ister inanmayın ama artık şunları anlayın!

Tâğûtları reddetmeyen bir kimse kâfirdir. 

Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Dinde zorlama yoktur. Gerçekten hak, batıldan iyice ayrılmıştır. Tağut´u inkar edip, Allah´a inanan kimse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır. Ve Allah, Semi´dir, Alim´dir. (Bakara: 2/256)

Allâh’ın indirdikleriyle hükmetmeyen kimseler (tekfirine engel bir mani bulunmadığı sürece) kâfirdir. 

Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Doğrusu Tevrat´ı Biz indirdik. Onda hidayet ve nur vardır. Kendilerini Allah´a teslim etmiş peygamberler, yahudi olanlara onunla, Rabb´a kul olanlarla bilginler de Allah´ın kitabından elde mahfuz kalanla hükmederlerdi. Ve ona şahid idiler. İnsanlardan korkmayın da Ben´den korkun. Ve ayetlerimi az bir değerle değiştirmeyin. Kim de Allah´In indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kafirlerin kendileridir. (Mâide: 5/44)

İhtilaf halinde tâğûttan hüküm isteyen kimse (tekfirine engel bir mani bulunmadığı sürece) kâfirdir.

Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Sana indirilene ve senden önce inidirilenlere; inandıklarını iddia edenleri görmedin mi? Küfretmeleri emrolunmuş iken Tağut´un önünde muhakeme edilmelerini isterler. Halbuki şeytan, onları uzak bir sapıklıkla saptırmak istiyor. (Nisa: 4/60)

Demoratik hükümetlere velayet verme manasına gelen oy kullanma, eğitim merkezlerine çocuk gönderme vb. gibi filleri işleyen kimse (tekfirine engel bir mani bulunmadığı sürece) kâfirdir. 

Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Allah, inananların dostudur. Onları karanlıktan aydınlığa çıkarır. Küfredenlerin dostları ise Tağut´tur. Onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar ateş yaranıdır. Onlar orada temelli kalacaklardır. (Bakara: 2/257)

Tâğûtların sisteminı korumakla yükümlü olan kolluk kuvvetlerinde görev yapan kimse (tekfirine engel bir mani bulunmadığı sürece) kâfirdir. 

Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

İman edenler Allah yolunda savaşırlar. Küfür edenler ise, Tağut yolunda harbederler. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın. Şüphesiz ki şeytanın hilesi zayıftır. (Nisa: 4/76)

Tâğûtlara mutlak olarak itaat eden bir kimse (tekfirine engel bir mani bulunmadığı sürece) kâfirdir.

Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

De ki: Allah katında bundan daha kötü bir cezanın bulunduğunu size haber vereyim mi? O kimse ki; Allah ona la´net etmiş, aleyhine gazab etmiş ve onlardan maymunlar, domuzlar ve Tağut´a kullar kılmıştır. İşte onlar; yer bakımından en kötü ve doğru yoldan en çok sapmış olanlardır. (Mâide: 5/60)

İslâm’ın herhangi bir hükmünü sevmeyen veya alay eden kimse (tekfirine engel bir mani bulunmadığı sürece) kâfirdir. 

Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

İşte böyle. Çünkü onlar, Allah´ın indirdiğini çirkin görmüşlerdir. O da onların amellerini boşa çıkarmıştır. (Muhammed: 47/9)

Şayet onlara soracak olursan, diyeceklerdir ki: Andolsun ki biz, dalmış oyalanıyorduk. De ki: Allah ile, O´nun ayetleri ve peygamberleri ile mi alay ediyorsunuz? (Tevbe: 9/65)

Mazeret beyan etmeyin, gerçekten siz, inanmanızdan sonra küfrettiniz. İçinizden bir topluluğu affetsek bile, mücrimler oldukları için bir topluluğa azab ederiz. (Tevbe: 9/66)

Allâh’tan başkasına dua ve tevekkül eden kimse (tekfirine engel bir mani bulunmadığı sürece) kâfirdir.

Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

İyi bil ki; halis din, Allah´ındır. O´ndan başka veliler edinenler; onlara, sırf bizi Allah´a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ihtilafa düştükleri şeylerde, aralarında hüküm verecektir. Muhakkak ki Allah; yalancı ve kafir olan kimseyi hidayete eriştirmez. (Zumer: 39/3)

Kâfirlerden ve inandıklarından râzı olan kimse (tekfirine engel bir mani bulunmadığı sürece) kâfirdir.

Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

O, size kitabda; Allah´ın ayetlerine küfür edildiğini ve alaya alındığını işittiğinizde, onlar başka bir mevzua intikal edinceye kadar yanlarında oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz, diye bildirdi. Doğrusu Allah; münafıkların ve kafirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.  (Nisa 4/140)

Kâfirleri tekfir etmeyen veya onların küfründen şüphe eden kimse (tekfirine engel bir delil bulunmadığı sürece) kâfirdir. 

Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

İşte böylece sana Kitab´ı indirdik. Kendilerine kitab verdiklerimiz de ona inanırlar. Bunlardan da ona inanan bulunur. Ayetlerimizi kafirlerden başkası inkar etmez. (Ankebut: 29/47)

Burada yazmış olduğumuz her türlü büyük küfür çeşitlerinden Allâh’a sığınıyor ve bu yazının tekfiri beyinlerine yazamamış olan insanların hidayetine vesile olmasını niyaz ediyorum.

Tekfîr için gerekli şartların oluşması ve mânîlerinde kalkması hakkında 

Şeyhu’l-İslâm İbn-i Teymiyye rahîmehullâh şöyle demiştir: “Kur’ân, Sünnet ve icmâya göre küfür olan söz için mutlak olarak küfür olduğu söylenir. Şer’î delîller buna delâlet eder. Allâh ve Rasûlü’nden alınan hükümler, insânların zan ve heveslerine göre kullanacakları hükümler değildir. Ancak tekfirin şartları sâbit oluncaya ve mânîleri ortadan kalkıncaya kadar bu sözü söyleyen herkes için kâfir olduğunun söylenmesi gerekmez.” Mecmûu’l-Fetâvâ: 35/165.

Hâtime:

Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun.

Yardım ve başarı, izzet ve şeref Allâh’tandır.

O, her şeyin en iyisini bilendir.

Muvahhid Kullara Selâm Olsun.

Polat Akyol.

KAYNAK :

Mustafa b. Sezgin

( Artık Anlayın! başlıklı yazı Polat Akyol tarafından 8.05.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.