TEKFÎRİN ŞARTLARI VE MÂNÎLERİ NELERDİR? 

Mukaddime:   

Rahmân ve Rahîm olan Allâh’u Teâlâ’nın Adıyla…  

Hamd, Allâh’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm O’nun kulu ve Rasûlü’dür… 

Bundan sonra:  

Soru: Tekfîrin şartları ve mânîleri nelerdir?


Hamd ve hüküm, Allâh Subhânehu ve Teâlâ’ya mahsustur.


Allâh’ın rahmeti üzerine olsun kardeşim! Tekfîrin şartlarını ve mânîlerini sormuşsun. Bunları sana kısaca ve öz olarak yazacağım fakat senden istediğim bu şartları ve mânîleri yanında ilim ehli yahut yetkili kişi olmadan Müslümanalar üzerinde uygulamaya kalkıp onları tekfîr etmemendir. Zîrâ tekfîr zor ve mesuliyeti büyük bir mes’eledir. Bu sebeble teenni ile fıkha göre hareket etmek şarttır.


Tekfîrin Şartları:


Tekfîrin câiz olabilmesi için öncelikle gerekli olan şartların oluşması gereklidir. Bu şartlar oluşmadan Müslüman bir kimseyi tekfîr etmek caiz değildir. Bu şartlar altı tanedir:


1. Fiilin Küfür Olduğunda Nassın Kat’i Olması: Fâilin işlediği sözlü veya ameli fiilin küfür olduğuna dair delillerin kat’i olması tekfirin fiille ilgili olan birinci şartıdır. Sözlü veya amelî herhangi bir fiilinin küfür olduğunda şer’î delîllerin delaletinin zannî değil, kat’î olması gerekir.


2. Fiilinin Küfre Delâletinin Sârih Olması: Fâilin fiilinin küfre delâletinin sarih yani açık olması, tekfirin fiille ilgili olan ikinci şartıdır. Küfür olan kavlî (sözlü) veya amelî herhangi bir fiilinin, fâilden hiçbir şüpheye veya zanna mahal vermeyecek şekilde sâbit olması gereklidir. Zîrâ küfrü gerekli kılan fiilin varlığında zan veya şüphe olduğunda tekfîr câiz değildir.


3. Fâilin Mükellef Olması: Mükellef olmaktan kasıt, ümmetin ittifakı ile akıllı ve baliğ olmaktır. Zîrâ baliğ ve akıllı olmayan kimseler yani çocuklar ve deliler şer’î teklife muhâtab olmadıkları gibi cezâya da ehil değildirler.


4. Fâilin Fiili Kasıtlı Olarak Yapmış Olması: Fâilin küfrü gerekli kılıcı herhangi bir şeyi kasten yapması, tekfirin fâille ilgili olan ikinci şartıdır. Fâil küfrü gerektiren bir sözü veyahut bir ameli kasten değil de gayri ihtiyari ve sehven yaptığı takdirde bu tekfirin manilerinden olup, fâil bu fiilden sorumlu tutulmaz. Bu şart, tekfire engel olan hata manisinin karşılığıdır.


5. Fâilin Fiili İrâde Etmiş Olması: Fâilin küfrü gerekli kılıcı herhangi bir şeyi kendi hür iradesiyle yapması, tekfirin fâille ilgili olan üçüncü şartıdır. Fâil küfrü gerektiren bir sözü veyahut fiili bir ikrâh/zorlama altındayken yaptığı takdirde bu tekfîrin mânîlerinden olup, fâil bu fiilden sorumlu tutulmaz. Bu şart, tekfire engel olan ikrâh manisinin karşılığıdır.


6. Küfür Fiilinin Tespit Edilmiş Olması: Küfrü gerektiren bir fiilin, fâil tarafından işlendiğinin isbâtlanması şarttır. Bu isbâtlanmadığı sürece fâil, suçsuzdur. Zîrâ “beraatı zimmet asıldır.” Küfür fiilinin fâil tarafından işlendiğinin isbâtlanması iki şekilde olur:


Birincisi: Kişinin itirafıdır. Fâilin bu ikrarı tekfîr ahkâmının kendisi üzerinde uygulanması için yeterlidir.


İkincisi ise: İki tane Müslüman, erkek akıl bâliğ ve âdil şâhidin fâilin küfür fiilini işlediğine dair şâhitlik etmesidir.


Tekfîrin Mânîleri:


Tekfîr için yukarıda zikrettiğim şartların oluşmasından sonra tekfîre mânî olan şeylerin de kalmış olması gereklidir. Bu mânîler kalkmadan Müslüman bir kimseyi tekfîr etmek câiz değildir. Bu mânîler dört tanedir:


1. Hatâ: Muteber bir hatâ, tekfirin mânîlerinin ilkidir. Hatâdan maksat: Mükelleften irâdesi dışında ve kasıtsız olarak ortaya çıkan her türlü söz veya fiildir. Hatânın muteber yani geçerli olmasının bir şartı vardır. Bu şart: Küfrü gerektiren fiili kastetmeden sehven yapmış olmaktır. Bu şartı taşımayan hatâ eylemleri ve söylemleri tekfîrin mânîlerinden değildir.


2. Te’vîl: Muteber bir te’vîl, tekfirin mânîlerinin ikincidir. Te’vîlden maksat: Şer’î delîlin mevzusu dışında kullanılmasıdır. Yani: Geçerli bir ictihad sebebiyle nassı anlamamaktan kaynaklanan bir şüphe ile ya da delîl olmayan bir şeyi delîl zannetmekten dolayı şer’î nassı delâlet ettiği anlama zıt bir şekilde, kendi yerinden başka bir yere koymaktır. Te’vîlin muteber yani geçerli olmasının dört şartı vardır. Bunlar:


Birincisi: Te’vîl, zarurat-ı dîniyeden olan mes’elelerde olmamalıdır. Zarurat-ı dîniye: Tevhîdin aslını ilgilendiren mes’eleler ile mütevâtir ve zahir (açık) olan hükümlerdir.


İkincisi: Te’vîl, dînin aslından olan zekât, cihâd ve recm gibi herhangi hükmü ibtâl etmemelidir. 


Üçüncüsü: Te’vîlin dayanağı olarak şer’î veya luğavî bir karine bulunmalıdır. 


Dördüncüsü: Te’vîl dinle oynama, bilerek yalanlama ve inkâr gibi sebeblerle olmamalıdır. Bu şartları taşımayan te’vîl tekfîrin mânîlerinden değildir.


3. Cehâlet: Muteber bir cehâlet tekfirin mânîlerinin üçüncüsüdür. 

Cehâletten maksat: Kişinin bilgisiz kalması veya bir şeye bulunduğu hale aykırı bir şekilde inanmasıdır. Cehâletin muteber yani geçerli olmasının iki şartı vardır. Bunlar:


Birincisi: Cehalet, zarurat-ı dîniyeden olan mes’elelerde olmamalıdır.


İkincisi ise: Cehâlet def etmeğe güç yetirilemeyen bir mes’ele hakkında olmalıdır. Bu şartları taşımayan cehâlet tekfîrin mânîlerinden değildir.


4. İkrâh: Muteber bir ikrâh, tekfîrin mânîlerinin dördüncüsüdür. İkrâhtan maksat: Bir başkasını zorla istemediği şeyi yapmaya mecbur etmektir. İkrâhın muteber olmasının altı şartı vardır. Bunlar:


Birincisi: İkrâh edenin tehdidi, irade ve rızayı düşüren cinsten bir şey olmalıdır. İrade ve rızayı düşüren ikrâh, mülci ikrâhtır. Bu, can veya organın telefi korkusunu gündeme getirecek şekilde ölümle, bir uzvu kesme ve dayakla tehdit şeklindedir. Gayri mülcî ikrâh ise: İrâdeyi düşürmeyen fakat rızayı düşüren ikrâhtır. Bu da, telef korkusunu gündeme getirmeyen hapis, bağlama ve dayakla olan ikrâhtır.


İkincisi: İkrâh eden, tehdit ettiği şeyi uygulamaya gücü yetmelidir. İkrâh olunanın ise tehdit edildiği şeyi def etmeye imkânı bulamamalıdır.


Üçüncüsü: İkrâh olunan, zorlandığı şeyi yapmadığı takdirde, ikrâh edenin tehdit ettiği şeyi yapacağını zannı galibi ile bilmedir.


Dördüncüsü: İkrâh olunan, zorlandığı şeyi yapmadığı takdirde, ikrâh eden tehdit ettiği şeyi hemen yapacak olmalıdır.


Beşincisi: İkrâh olunan, zorlandığı şeyi yaptığı takdirde, ikrâh edenin tehdidinden kurtulacağını zannı galibiyle bilmelidir.


Altıncısı: İkrâh olunan, kendisinden istenilenden daha fazla bir şey yapmamalıdır. Bu şartları taşımayan ikrâh tekfîrin mânîlerinden değildir.


Evet, güzel kardeşim. Bunlar özet olarak tekfîrin şartları ve mânîleridir. Rabbim sana bunları iyice idrak edip fıkha göre hareket edebilmeyi nasib etsin. Başarı, el-Hamîd ve el-Hakîm olan Allâh’tandır.

 

Hâtime:

 

Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun.

 

Yardım ve başarı, izzet ve şeref Allâh’tandır.

 

O, her şeyin en iyisini bilendir.

 

Muvahhid Kullara Selâm Olsun.

 

KAYNAK :

 

Abdullah Saîd el-Müderris.

1436h. / 2015m.

 

 


( Tekfîrin Şartları Ve Mânîleri Nelerdir? başlıklı yazı Polat Akyol tarafından 9.05.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.