Mukaddime:
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’u Teâlâ’nın Adıyla…
Hamd, Allâh’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm O’nun kulu ve Rasûlü’dür…
Bundan sonra:
Bilinmelidir ki! Tevhîd inancı üzere îmân etmek, Allâh Subhânehu
ve Teâlâ’nın tüm kullarına emrettiği ilk farzdır. Tüm nebîlerin gönderiliş ve
tüm kitâbların da indiriliş gayesi budur. Ancak tevhîd inancı üzere îmân etmek
nasıl emredilmişse aynı şekilde bu hal üzere yani dînden çıkaran şeylerin faili
olmadan Allâh’a ulaşmak da o şekilde emredilmiştir. Bu sebeble îmân için zarûrî
olan şeyleri yerine getirmek ne kadar önemliyse, onu bozacak şeylerden kaçınmak
da bir o kadar önemlidir. Îmânı bozarak kişiyi İslâm Dîni’nden çıkaran şeylerin
en yaygın olanları şu on maddedir:
1. İslâm Dîni’nden olan şeyleri
önemsememek, onlarla alay etmek ve küçümsemek:
Bu maddeye, Allâh’u Teâlâ’yı, meleklerini, kitâblarını, rasûllerini, âhiret gününü ve kaderi inkâr etmek, onlara sövmek ve onlarla alay etmek, Allâh’ın şeriatını küçümsemek, gericilik olarak görmek ve şeriata uyan Müslümanları aşağılamak gibi fiiller öncelikli olarak dâhildir.
Allâh’u Teâlâ,
şöyle buyurmaktadır:
“De ki: Allâh ile O’nun
âyetleri ve Rasûlü ile mi alay ediyorsunuz? (Boşuna) Özür dilemeyin. Çünkü siz
îmân ettikten sonra tekrar kâfir oldunuz.” (Tevbe: 9/65-66)
“Bir şey söylemediklerine dair
Allâh’a yemin ediyorlar. Hâlbuki o küfür sözünü söylediler ve Müslüman olduktan
sonra kâfir oldular.” (Tevbe: 9/74)
Bu sebeble İslâm Dîni’nden olduğu sâbit ve açık itikadî, kavlî ve
amelî olan herhangi bir şeyi önemsememek, alay etmek ve küçümsemek küfürdür.
Bunun şaka ya da ciddi; az ya da çok inanarak ya da inanmayarak olması arasında
bir fark yoktur. Allâh bizleri korusun böyle herhangi bir amelin sâhibi kâfir
olur.
2. Allâh’u Teâlâ’nın indirdiği
kanunların yerine geçmek üzere kanunlar koymak ve bu kanunlarla hükmetmek:
Bu maddeye, Allâh’u Teâlâ’nın indirdiği tamâmı hayır ve adalet olan kanunları kaldıranlar yahut bu kanunları beşer kanunlarıyla değiştirerek haramları serbest, farzları ise yasak kılan parlamenterler veyahut beşer kanunlarıyla yöneten başkanlar ve hükmeden hâkimler bu hükme öncelikli olarak dâhildir.
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“Her kim Allâh’ın indirdiği ile
hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” (Maide: 5/44)
“Her kim Allâh’ın indirdiği ile
hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Maide: 5/45)
“Her kim Allâh’ın indirdiği ile
hükmetmezse işte onlar fâsıkların ta kendileridir.” (Maide: 5/47)
“Onlar, hâlâ câhiliyye devrinin
(şirk olan) hükmünü mü istiyorlar? Yakînen bilen bir kavim (topluluk) için
Allâh’tan daha güzel hüküm veren kim vardır?” (Mâide: 5/50)
Bu sebeble, beşerî kanunlar koymak ve bu lanetli kanunlarla
hükmetmek ve yönetmek küfürdür. Allâh bizleri korusun böyle herhangi bir amelin
sâhibi kâfir olur. Bunların haram olduklarına inanmak yahut İslâm Şeriatı’nın
mükemmelliğini kabul etmek sâhibini kâfir olmaktan kurtarmaz.
3. Allâh’u Teâlâ’dan başkasına
hâkimiyet yetkisi vermek:
Bu maddeye, Allâh’ın indirdiği kanunlarla yönetmeyip Allâh’ın içki, kumar, zina, faiz gibi haramlarını serbest, kadınların şeriata uygun giyinmeleri (hicabı), iyiliği emretme ve kötülüğü kaldırma (emri bil maruf ve neyhi anil münkeri) vazifesi ve had cezâları gibi farzlarını yasak kılan ya da kılacak olan partileri ve parlamenterleri seçmek; onları vekil kılmak öncelikli olarak dâhildir.
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“Hüküm vermek yalnızca Allâh’a
aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye ibâdet etmemenizi emretmiştir.” (Yûsuf: 12/40)
“O, hükmüne hiçbir kimseyi
ortak etmez.” (Kehf: 18/26)
“Yoksa onların birtakım
ortakları mı var ki, Allâh’ın izin vermediği şeyleri, dînden kendilerine teşri
ettiler? Eğer o (cezâların ertelenmesine dair) fasıl kelimesi olmasaydı,
elbette aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz, zâlimler için acı bir azâb vardır.” (Şurâ: 42/21)
“Onlar, Allâh’ı bırakıp haham
ve râhiblerini rabbler edindiler ve Meryem oğlu Mesih’i de… Oysa onlar, tek ve
bir olan ilâha, Allâh’a ibâdet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O’ndan
başka ilâh yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden münezzehtir.” (Tevbe: 9/31)
Bu sebeble, Allâh’u Teâlâ’nın indirdiği kanunların
haricindekilerle hükmedecek olan bir kimseye ya da herhangi bir kurum veya
kuruluşa hâkimiyet yetkisi vermek, Müslümanların hayatlarına ve de
ihtilaflarına dair karar vermelerini kabul ederek bunlara itaat etmek, Allâh’u
Teâlâ’dan başka rabbler edinip onlara ibâdet etmek olup, kişiyi dînden çıkaran
büyük küfürdür. Allâh bizleri korusun böyle herhangi bir amelin sâhibi kâfir
olur. Bunları yaparken “daha yararlı olanı seçiyorum” gibi sözde bir iyi niyet
içerisinde bulunmak, “hakkımız kaybolmasın” gibi sözde bir özür beyân etmek
sâhibini kâfir olmaktan kurtarmaz.
4.
Beşerî kanunlardan ister büyük isterse de küçük bir ihtilafın çözümü için hüküm
istemek:
Bu maddeye, Allâh’ın indirdiği kanunlarla hükmetmeyip, insânların uydurduğu kanunlarla hükmeden mahkemelerden hüküm istemek öncelikli olarak dâhildir. Bu, kıyâmete kadar bâkî olan muhkem bir hükümdür. Zamanların veya mekânların değişmesi bu hükmü değiştirmez.
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle
buyurmaktadır:
“Ey îmân edenler! Allâh’a ve
Rasûlü’ne itaat edin. Ve sizden olan ulu’l-emre de itaat edin. Eğer herhangi
bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz Allâh’a ve âhiret gününe gerçekten îmân
ediyorsanız onu Allâh’a ve Rasûlü’ne (Kur’ân ve Sünnet’e) götürün; bu hem
hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisâ: 4/59)
“Sana indirilene ve senden önce
indirilene gerçekten îmân ettiklerini zannedenleri görmüyor musun? Bunlar,
tâğûta muhâkeme olmayı istiyorlar. Oysa onlar onu reddetmekle emrolunmuşlardı.
Şeytân da onları uzak bir sapıklıkla sapıttırmak istiyor.” (Nisâ: 4/60)
Bu sebeble, Allâh’u Teâlâ’nın indirdiği kanunların
haricindekilerle hükmedecek olan bir kimseden yahut kurum ya da kuruluştan
ister büyük isterse küçük olduğu düşünülen bir ihtilafın hükmünü istemek ve
hakların taksimi için onlara müracaat etmek… kişiyi dînden çıkaran büyük
küfürdür. Allâh bizleri korusun böyle herhangi bir amelin sâhibi kâfir olur.
Bunları yaparken “kalben istemeden gittim” gibi bir geçersiz niyet içerisinde
bulunmak, “başka ne yapalım” gibi sözde bir özür beyân etmek sâhibini kâfir
olmaktan kurtarmaz.
5. İslâm’a ve de Müslümanlara
karşı, küfre ve de kâfirlere destek olmak:
Bu maddeye, çıkardıkları kanunlarla ya da yaptıkları anlaşmalarla Müslümanları terörist ilân edenler, İslâmî bir nizam istediklerinden dolayı mü’minlere düşmanlık edenler, Müslümanlara karşı kâfirler adına casusluk edenler, belge ve mühimmat sağlayanlar ve de küfrün bekası adına beşerî sistemlerin kolluk kuvvetliğini yapanlar öncelikli olarak dâhildir.
Allâh
Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“Ey îmân edenler Yahûdî ve
Hıristiyanları velîler edinmeyin! Onlar birbirlerinin velîleridirler. Sizden
kim onları velî edinirse, muhakkak o da onlardandır. Şüphesiz Allâh, zalimler
topluluğuna hidâyet vermez.” (Mâide: 5/51)
“Mü’minler, mü’minleri bırakıp
da kâfirleri veliler edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allâh’tan hiçbir şey
(yardım-bağlantı) yoktur.” (Ali İmran: 3/28)
Bu sebeble, İslâm’a ve de Müslümanlara karşı, küfrün ve kâfirlerin
tarafında yer almak, destek vermek, bilgi ve mühimmat sağlamak, yazı yazmak,
vaaz vermek, kolluk kuvvetliği ve gözcülük yapmak, yayın ve propaganda
araçlarını kullanarak onları haklı göstermeye; çıkar ve belge sağlamaya
çalışmak… kişiyi dînden çıkaran büyük küfürdür. Allâh bizleri korusun böyle
herhangi bir amelin sâhibi kâfir olur. Bunları yaparken dünyevî bazı
sıkıntıları gündeme getirerek sözde bir özür beyân etmek, sâhibini kâfir
olmaktan kurtarmaz.
6. Allâh’u Teâlâ’dan başkasına
dua ve tevekkül etmek, O’ndan başkasına sığınmak ve O’ndan başkasından yardım
ve hidâyet dilemek:
Bu maddeye, ister ölü isterse de diri olsun sâlihlere dua edenler, yalnız Allâh’ın güç yetirebileceği hususlarda onlardan yardım taleb edenler, onlara tevekkül edenler, onlara sığınanlar ve hidâyet isteyenler öncelikli olarak dâhildir.
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“Eğer Allâh Teâlâ sana bir
zarar dokundurursa artık O’ndan başka onu bir açacak yoktur. Ve eğer sana bir
hayır dilerse artık O’nun fazlını reddedecek de yoktur. Bunu kullarından
dilediğine eriştirir. O bağışlayandır, rahmet edendir.” (Yunus: 10/107)
“İyi bilin ki, halis
(katışıksız) din yalnız Allâh’ındır. O’nu bırakıp da başka velîler edinenler:
‘Biz onlara sadece, bizi Allâh’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibâdet ediyoruz’
diyorlar. Şüphesiz Allâh, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm
verecektir. Şüphesiz Allâh, yalancı ve kâfir olanları doğru yola iletmez.” (Zumer: 39/3)
“De ki: O’nun dışında (ilâh
olarak) öne sürdüklerinizi çağırın, onlar sizden ne zararı uzaklaştırabilirler,
ne de (onu yararınıza) dönüştürebilirler. O yakarıp durdukları da Rabblerine
yaklaşmak için vesile ararlar. O’nun rahmetini umar ve azâbından korkarlar.
Zîrâ Rabbinin azabı gerçekten korkulmaya değerdir.” (İsrâ: 17/56-57)
Bu sebeble, Allâh’u Teâlâ’dan başkasına dua ve tevekkül etmek,
O’ndan başkasına sığınmak ve O’ndan başkasından yardım ve hidâyet dilemek…
kişiyi dînden çıkaran büyük küfürdür. Allâh bizleri korusun böyle herhangi bir
amelin sâhibi kâfir olur. Bunları yaparken “ben bunlara ibâdet etmiyorum” gibi
geçersiz bir niyet içerisinde bulunmak sâhibini kâfir olmaktan kurtarmaz.
7. Allâh’u Teâlâ’nın dîninden
yüz çevirmek, onu öğrenmemek ve onunla amel etmemek:
Bu maddeye, İslâm Dîni’ni duyup da ondan yüz çevirmiş aslı kâfirler dâhil olduğu gibi, İslâm’ı kabul iddiasıyla birlikte dînin aslından olan mes’eleleri öğrenmeyen ve dînin gereğince amel etmeyen kimseler de öncelikli olarak dâhilidir.
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“Kendisine Rabbinin âyetleri
hatırlatıldıktan sonra ondan yüz çevirenden daha zâlim kim olabilir? Muhakkak
ki biz, suçlulardan intikam alıcıyız.” (Secde: 32/22)
“Kâfir olanlara gelince, onlar
uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler.” (Ahkâf: 46/3)
Bu sebeble, dîninden yüz çevirmek, onu öğrenmemek ve onunla amel
etmemek… kişiyi dînden çıkaran büyük küfürdür. Allâh bizleri korusun böyle
herhangi bir amelin sâhibi kâfir olur. Bunları yaparken “ben de Allâh’a
inanıyorum fakat iş güç derken…” gibi geçersiz bir savunma içerisinde bulunmak
sâhibini kâfir olmaktan kurtarmaz.
8. Kâfirlere şer’î olarak itaat
etmek:
Bu maddeye, Allâh’ın yasaklarını serbest, serbestlerini ise yasak kılanları ve kanunlarını benimsemek, bunlara itaati gerekli görmek ve de kâfirlere küfrü gerektiren hususlarda itaat etmek öncelikli olarak dâhildir. Tâğûtların faizi serbest, kısas cezalarını ise yasaklayan kanunlarını benimsemek, onların demokratik seçimlerinde oy kullanmayı ve yaşı gelen erkeğin ise askere alınmasını gerekli kılan kanunlarına itaat etmek… bunun zamanımız itibariyle çokça karşılaşılan misâllerinden bazılarıdır.
Allâh Subhânehu ve
Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“De ki: Allâh katında,
kesinleşmiş bir cezâ olarak bundan daha kötüsünü size haber vereyim mi?
Allâh’ın kendisine lanet ettiği, ona karşı gazâblandığı ve onlardan maymunlar
ve domuzlar kıldığı ile tâğûta ibâdet edenler; işte bunlar, yerleri daha kötü
ve dümdüz yoldan daha çok sapanlardır.” (Mâide: 5/60)
“Eğer Onlara itaat ederseniz
şüphesiz siz de müşrik olursunuz.” (Enâm: 6/121)
“Ey îmân edenler! Kâfir
olanlara itaat ederseniz, sizi gerisin geriye çevirirler de büsbütün hüsrâna
uğrayanlardan olursunuz.” (Âli İmrân: 3/149)
Bu sebeble, kâfirlere şer’î olarak itaat etmek kişiyi dînden
çıkaran büyük küfürdür. Allâh bizleri korusun böyle herhangi bir amelin sâhibi
kâfir olur. Bunları yaparken “ben küfre girmeye niyet etmedim” gibi geçersiz
bir savunma ve niyet içerisinde bulunmak sâhibini kâfir olmaktan kurtarmaz.
9. Küfür olan inanışlardan,
sözlerden ve fiillerden râzı olmak:
Bu maddeye, Allâh’u Teâlâ’nın dîniyle alay edenlerden, O’nun âyetlerini küçümseyenlerden ve O’nun indirdiği hükümlere muhâlif hükümler koyanlardan ve yaptıkları bu işlerden râzı olmak öncelikli olarak dâhildir.
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“O (Allâh Azze ve Celle), size
Kitâb’ta: ‘Allâh’ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini
işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın.
Yoksa siz de kesinlikle onlar gibi olursunuz’ diye (açık hükmünü) indirdi.
Muhakkak ki Allâh, münafıkların ve kâfirlerin tümünü cehennemde toplayacaktır.” (Nisâ: 4/140)
Bir kimsenin bir şeyden razı olması ise, o şeyi sevmesi yahut
benimsemesiyle, emretmesi yahut istemesiyle, hoş görmesi yahut tavsiye
etmesiyle veya hiçbir şekilde itiraz etmemesiyle bilinir. Kısacası kabulü ifâde
eden tüm şeyler, râzı olmanın bir göstergesidir.
Bu sebeble küfür olan inanışlardan, sözlerden ve fiillerden râzı
olmak kişiyi dînden çıkaran büyük küfürdür. Allâh bizleri korusun böyle
herhangi bir amelin sâhibi kâfir olur. Bunları yaparken “ben küfrü
kabullenmedim, küfür olduğunu biliyorum” gibi geçersiz bir savunma ve niyet içerisinde
bulunmak sâhibini kâfir olmaktan kurtarmaz.
10. Kâfirleri tekfîr etmemek
veya onların küfründe şüphe etmek:
Bu maddeye Hristiyanları ve Yahûdileri, tâğûtları, tâğûtların destekçilerini, demokratları ve laikleri tekfîr etmemek yahut bunların küfründe şüphe etmek öncelikli olarak dâhildir. Çünkü böyle bir şey, küfür hükmünü bildiren şer’î nassları yalanlamak yahut bâtıl bir şekilde te’vîl etmek… suretiyle kabul etmemektir. Zîrâ nassların küfür olarak bildirdiklerine küfür dememek, kâfir olarak hükmettiklerini kâfir bilmemek, küfrü ve kâfirliği bildiren nassları kabul etmemek demektir.
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle
buyurmaktadır:
“Bizim âyetlerimizi ancak
kâfirler inkâr ederler.” (Ankebût: 29/47)
“Allâh’a karşı yalan uyduran
veya kendisine geldiğinde hakkı yalanlayandan daha zâlim kim olabilir?
Cehennemde kâfirler için kalacak yer mi yok?” (Ankebût: 29/68)
Bu sebeble, küfrü açık olan kâfirleri tekfîr etmemek veya onların
küfründe şüphe etmek kişiyi dînden çıkaran büyük küfürdür. Allâh bizleri
korusun böyle herhangi bir amelin sâhibi kâfir olur. Bunu yaparken “tekfîr
safları bölmektir yahut tekfîrin faydası ne?” gibi geçersiz söylemler
içerisinde bulunmak, sâhibini kâfir olmaktan kurtarmaz.
Yukarıda ki bu on maddeyle kısaca açıklandığı üzere, Müslüman bir
kimse îmânını bozan ve onu geçersiz kılan şeyleri işlediğinde İslâm Dîni’nden
çıkar. İşlenen şeyin itikâdî, sözlü ve fiilî olması arasında hiçbir fark yoktur.
Allâh Azze ve Celle’den tüm İslâm ehline îmân üzere yaşamayı ve îmân üzere Rabblerine kavuşmalarını niyaz ederim.
Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm
yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve
ashabının üzerine olsun.
Yardım ve başarı, izzet ve
şeref Allâh’tandır.
O,
her şeyin en iyisini bilendir.
Muvahhid Kullara Selâm Olsun.
Polat Akyol
KAYNAK :
1436 h. /
Abdullâh Saîd el-Müderris.