İstanbul’da ki laleye benzemez
Benim Isparta yüreğimdeki senin
gül devrin
Müftü zade İsmail efendiden çok önce
geldin sen
Ta benim miladımdan önceye dayanır
tarihin
İsyan başlatmıştı yüreğimde
Dürbünle Babil’in asma bahçelerine
bakan bülbülün avazı
İlk önce Mezopotamya çölündeki gönlümün
Gecesine güneşi perçinledim
Sonra ana arterlerimden birini kırk
çeşme suyoluna bağladım
Daha sonra Semiramis’e rica ettim
Babil’in asma bahçelerinden
gönderdi fideni
Goncayken kokun bulaştı kanıma
Bir gün gidersin diye
Aklımdaki bedevi çadırında hasat
toyu topladım
Elleri nasırlı Türkmen beyleriyle
Yapraklarını kurutup sol karıncık
obasında sakladım
Alp eli değmeden hatunlar yağını
çıkarttı
Sağ karıncık obasında sakladım
Kandillerime koydum seni
Gecelerime gül ışığı saçtı
Sonra gül kıran virüsü peydah oldu
Ecnebi bir ülkeden
Bedenin lime lime
Ne kadar biriktirmişsem seni
Stokun hiç boşalmadı Isparta’da
Ne zaman bir gül düşünsem
Yüreğimden çıkarsın gözlerime
Sonra dökülürsün yüzüme
Burnumun dibinden geçerken geri çekerim
seni içime