Hikaye / Anı Hikayeler

Eklenme Tarihi : 21.06.2020
Okunma Sayısı : 3401
Yorum Sayısı : 12

Rahmetli babam Gümrük Muhafaza memuruydu. Elli beş yaşında, Bin dokuz yüz seksen bir 

tarihinde ki vefatına kadar yürüttüğü otuz bir yıllık hizmeti boyunca bu görevdeki dürüstlüğü ile 

tanınırdı.

 

Onun görev yaptığı yıllarda kaçakçılık had safhadaydı. Gümrükte çalışanların çoğu aldıkları 

rüşvetle çok zengin olmuşlardı.

 

Öyle ki rüşvetçilik neredeyse bakanından odacısına kadar bir şirket haline getirilmişti.

 

Babam belki de rüşvet yemeyen ender insanlardan biriydi.

Tabi ki bu iş zincirleme olduğu için zaman zaman çevresine de engel olur. Bu nedenle arkadaşları 

tarafından sevilmezdi.

Bu durum onun asabi bir yapıya bürünmesine neden olmuş. Hatta kendisine "Karanlık Ahmet" 

lakabı takılmıştı.

 

Yetmişli yıllarda "Gümrük Muhafaza Kısım Amirliği" görevini yürüttüğü bir liman şehrinde yanlış hatırlamıyorsam büyük bir demir kaçakçılığı için zamanın Maliye ve Gümrük Bakanı babamı ikna

edebilmek  ve bu kaçakçılık olayına dahil edebilmek amacıyla İstanbul'a"Raffaella Carrà" nın konserine götürmüştü.


Raffaella Carrà" O yıllarda yaptığı sayısız TV şovları ile, özellikle kendi ülkesi İtalya'da, İspanya'da 

ve Latin Amerika ülkelerinde" Olduğu kadar ülkemizde de meşhur bir sanatçıydı.

Bir bakanın, küçük bir memuru alarak onunla birlikte bir eğlenceye gitmesi hiç bir zaman aklımın 

almadığı olaydır.

 

Bakan bey tüm çabasına rağmen babamı ikna etmeyi başaramayıp on beş gün süre ile geçici görevli 

olarak İstanbul-Haramidere gümrüğüne göndermişti.

Farsça ve Arapçayı ana dili gibi konuşan babam. Bir çok sınır kapısında görev yapmıştı.

 

Çocukluğumdan hatırladığım İslahiye ve İskenderun'da yaşadığımız dönemlerde bazen tebdili 

kıyafet gezerek kaçakçıların arasına karışıp, başarılı operasyonlar yapılmasını da sağladığıydı.

Bize anlattığı bir anısında:


"İslahiye tren istasyonunda Arap kıyafetiyle dolaşırken" Hareket etmekte olan  trendeki vatandaşın 

kendisine tükürerek "Pis Arap"Dediğini, babamınsa adama dönerek "Sensin pis Arap" Diyerek

okkalı bir küfür patlattığını hatırlıyorum.

 

Bu durumun onun ne kadar gerçekçi bir şekilde bu kimliğe büründüğünün bir göstergesi olduğunun

kanıtıdır

 

Yapmış olduğu görev hiç kolay değildi. Gecesi gündüzü belirsiz. Atlattığı tehlikelerin ise haddi

hesabı yoktu.


Bin dokuz yüz altmışlı yıllardı.


O zamanlar müsademe kelimesinin anlamının çatışma olduğunu bilmezdim.

Ama annemin eyvah müsademe başladı! Sözü biz üç kardeş için kötü bir şeylerin olduğunun 

habercisiydi.


Ardından duyduğumuz silah sesleri ile irkilirdik.

Babam geceleri görevli olduğu zamanlar annemin eli hep yüreğindeydi.

Ta ki sağ salim eve dönünceye kadar. Mardin İlinin Nusaybin ilçesine yakın Serçehan isimli 

bir belde de yaşıyorduk.


O zamanlar o bölgenin köylülerinin büyük bir kısmının geçim kaynağı sınır kaçakçılığıydı.

Her gece sabahlara kadar sınırdan silah sesleri duyardık.

 

Babamın nöbette olduğu bir gece yarısı kapının kırılırcasına gümlemesi ile uyandık.

Annem kapıyı açtığında babamın haykırışları duyuldu.


-Azize çabuk çocukları hazırla kaçıyoruz buradan.


Annem


-Uykusuz ve korkulu gözlerle "Hayırdır ne oldu Ahmet?" Diye bağırdı.

Üç kardeş uykulu gözlerle ve heyecanla onları seyrediyorduk. 


Babam yine telaşla:


-"Fazla bir şey sorma, bir an önce hazırla çocukları, köylülerden bir kaçakçıyı vurdum." 

Az sonra basarlar burayı dedi.

 

Annemin ağlayarak bizleri hazırladığı sırada kapının çalışı ile birlikte üç kardeş ağlamaya başladık.

Neyse ki gelen Jandarmaydı.


Jandarmanın verdiği haber güzeldi.


Ama halen hepimizin hayatı tehlike içindeydi.


Güzel haber hemen o gece gelen telgrafla babamın tayininin İstanbul'a çıkarılmasıydı.

 

Ancak köylülerin toplanarak oturduğumuz lojmana doğru gelmeleri nedeni ile Nusaybin ve 

Mardin'den takviye güvenlik istenmişti.


Sonrasında Jandarma kontrolünde Toprak Mahsulleri Ofisinin en üstüne çıkartıldığımızı 

hatırlıyorum. 


Bir müddet sonra köylüler Ofis'in önünde ellerinde silah ve yanan sopalarla  toplandılar.

Annem'in hüngür hüngür ağlaması, biz üç kardeşi de çok korkutmuştu.

Onunla birlikte hepimiz ağlamaya başlamıştık.


Babamsa korkmayın az sonra götürecekler bizi buradan diye bizleri teselli etmeye çalışıyordu. 

Ama ben onun da yanaklarının titrediğini hissedebiliyordum.

 

Aşağıdaki bağrışmalar sabaha karşı takviye kuvvetlerin gelmesi ve kalabalığın büyük bir 

kısmını dağıtması ile azaldı.


Sabahın ilk saatlerinde ailece Mardin dışına çıkarıldık. İstanbul'da başlayan yeni hayatımızda

babamın görevi biraz rahatlamıştı.

 

En azından geceleri daha az göreve gidiyordu ve silah sesleri duymuyorduk. Sonradan babamın

anlattığına göre İstanbul'a gelişimizden bir-iki ay sonra iki köylü tarafından  bir süre daha takip 

edildiğini, alınan önlemlerle bu takipten vazgeçtiklerini öğrendim. Bilmiyorum şimdi sınır 

kaçakçılığı bu kadar etkin mi?


Ama rahmetli babam dürüstlükle yaptığı görev sırasında benzeri bir çok tehlike atlatmıştı.

Benim en yakından hissettiğim, çocuk yaşımda ölümün soğukluğunu ve korkusunu tanımama 

neden olan bir olaydır bu.

 

Sevgili Babacığım  memuriyetteki dürüstlüğün ve göreve bağlılığın ile, namuslu ve cesur

bir babanın oğlu olmakla her zaman  gurur duydum. Nur içinde yat, mekanın cennet olsun.


Babalar günün  kutlu olsun...

 

                                                               Mehmet Fikret ÜNALAN

( Müsademe başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 21.06.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.