Genel Seçimlerin hemen arifesindeydi ve seçim yasakları başlamıştı  ama öykümüzün seçimle, siyasetle hiç bir ilgisi yok.

************************


Gerçek bir olayın tamamen gerçek olan bu hikayesine başlamadan önce hemen Mıstvali’nin Mustafa Ali, Hatmana’nın da Fatma Ana olduğunu belirterek işe başlayalım.

Evet…Her ne kadar nüfus cüzdanında Mustafa Ali yazsa da Akdeniz ve Ege bölgemizin il ve ilçelerinde bu, Mıstvali olarak okunur ve böylece telaffuz edilir. Yine aynı şekilde gerek Havana gerekse Hatmana isimleri de bu yörelerimizde oldukça yaygın olup Havana’nın Fidel Kastro ile de Küba ile de uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Havva Ana’nın bu yöredeki söylenişi Havanadır. Fatma Ana ise Hatmana olmuştur.

Efendim sadece Havva ya da Fatma deseler olmaz mı? Yok..Yörede sadece Havva diye isme rastlamazsınız. Peki Fatma? ‘’Hatma’’ şeklinde bolca rastlamak mümkündür.

Hikayemizin kahramanları olan Mıstvali ile Hatmana kim peki?

İşin doğrusu kim olduklarını ben de bilmiyorum. Hatta gerçek adlarının Mıstvali ile Hatmana olduğundan da emin değilim.

Şimdi diyeceksiniz ki ‘’ Kim olduklarını, hatta adlarını bile bilmediğin iki kişinin hikayesini nasıl yazacaksın?’’

Evet, gerçek adlarını bilmiyorum ama yine de onların bir hikayesi var ve ben işte bu hikayeyi anlatacağım sizlere. Mıstvali ve Hatmana isimleri benim onlara verdiğim isimler. Bu yörede oldukça çok kullanılan isimler olduğu için onların birine Mıstvali, ötekine Hatmana diyeceğiz.

Mıstvali ile Hatmana yüzlerinde henüz ergenlik sivilceleri olan on dört- on beş yaşlarında iki genç. Biri erkek öteki kız. Erkek olanın adı Mıstvali, kız olanın Hatmana ( Bu bilgiyi hangisi kız, hangisi erkek karıştırılmasın diye yazdım ama hikayeyi okudukça hangisinin kız, hangisinin erkek olduğu konusunda benim gibi sizin de kafanızın karışacağından eminim )

Hatmana ile Mıstvali anne ve babalarından ‘’ Bubaa, anaaa ben Dombili Irza’nın Salıf ile Gaydırıguppag Hatca’nın Ümüsün’ün dügününe gidiyom’’ Diye izin alıp evden çıkmaya çalıştılar. Yani efendim ‘’ Baba, anne! Ben Şişman Rızanın oğlu Salih ile hamarat Hatice’nin kızı Ümmü Gülsüm’ün düğününe gidiyorum’’ Diye izin almaya çalıştılar anne ve babalarından.Aslında düğüne filan gidecekleri yoktu her ikisinin de.  Lakin Hatmana’nın nenesi olacak garnıbahar gılıklı gocaarı ( Koca karı ) ‘’ Gız dur ben de geleyon’’ Diye takıldı kızın peşine. Mıstvali’nin peşine de dedesi olcek goca donuz takıldı ( Hay Allah’ım ya. Ben de şiveyi bozdum iyi mi? )

Bizim ergenler çaresiz düğüne gitmek zorunda kaldılar.

Efendim Akdeniz ve Ege Bölgemizde düğün dedin mi orada duracaksın biraz.

Buraların düğünlerinin ortak özelliği Cuma günü Cuma namazını müteakip başlaması, Pazar günü gece yarılarında sona ermesidir. Bir diğer ortak özellik de bu üç gün boyunca ister tanıdık ol , ister sadece tesadüfen o düğünün yapıldığı yerden geçiyor ol düğünün her türlü tıkınmaya açık olmasıdır. Hem de neredeyse 7/24…Yahu düşünsenize vatandaş gecenin saat onunda geliyor ‘’ Hayırlı uğurlu olsun gonşu. Yemek va mı yemek?’’ Diyerek… Sabahın sekizinde millet ciğer kavurma ile kahvaltı etmek için yüzlerce kişilik masalarda konuşlanıyor.

Yani Akdeniz ve Ege bölgemizde özellikle yaz mevsiminde karnınız aç ise, paranız filan da yok ise havayı koklayın ve kulağınız mehter marşında ya da ilahi sesinde olsun. Bir yerden ilahi ya da mehter marşı sesi geliyorsa orada mutlaka düğün vardır. Dalın. Allah ne verdiyse götürün.Hiç kimse sormaz ‘’ Hoop birader/ Hanım abla. Kimsin sen? Ayı mısın, kurt musun?’’ Diye. Hatta biraz yüzsüzlük yaparak bir kaç kap alıp gelebilir ve kaplarınızı yemekle doldurup çoluk çocuğunuza da götürebilirsiniz. Ve işin acı tarafı. Bu kadar çok yemek yapılmasına ve yenmesine, koskoca bir ilçenin ya da köyün tamamı o düğüne rahatlıkla gelebilmesine rağmen yine de yapılan yemeklerin neredeyse yarısı çöpe dökülür. İnanın bana sadece Korkuteli’de düğünlerde çöpe dökülen yemeklerle Somali aylarca karnını doyurur. Ve işin daha da ilginci yaklaşık bütün düğünlerde güya İslami hassasiyetlere son derece riayet edilir. Mesela kadınlar ayrı, erkekler ayrı çadırlarda yemek yer. Kur’an ve ilahiler okunur ama hiç kimsenin aklına ‘’ İsraf haramdır’’ ayeti gelmez.

En dindar insanın düğününde bile bu yemek israfı son haddindedir. Sadece bu mu peki? Değil elbette. Altını, takısı, mobilyası vs. derken buralarda ‘’Düğün’’ dediğiniz zaman en az 100 bin Tl yi ( Eski hesap yüz milyar ) gözden çıkarmanız gerekiyor. ‘’ Nam olsun, şan olsun ‘’ anlayışı ayetin de hadislerin de önünde maalesef.

Neyse…

Mıstvali ile Havana düğün alanına girdiler. Tabii ki ayrı ayrı çadırlarda oturdular. Masaya oturur oturmaz önlerine Bir tepsi içinde yemekler geldi.

Haa. Yemekleri unuttum.

Buraların tüm düğünlerinin ortak yemekleri şunlardır: Tavuk çorbası, Kuru fasülye veya nohut, Etli pilav ( Kavurmalı ), Cacık, İrmik helvası.

Bu genel menü dışında bazı köy ve kasabalarda keşkek, düğünlerin olmazsa olmazıdır ama oldukça zahmetli olduğu için artık pek fazla yapılmıyor. Yapılsa da üstünkörü yapılıyor. Bazı düğünlerde cacık yerine salata olur. Bazı düğünlerde de taze fasülye olabilir sofrada. İşte vazgeçilmez yemekler bunlardır.

Masada oturanlar aynı tabağa kaşık sallar. Gelen yemek yetmezse ( Ki genelde kavurmalı pilav yetmez her nedense ) takviye yapabilirsiniz. Yemek üstü çay sınırsızdır.

Evet. Mıstvali ile Hatmana yemeklerini yediler ve birden telefon direğine bağlanmış olan hoparlördeki enstrümantal ilahilerin yerini tatlı bir vals aldı. ‘’ Fikrimin İnce gülü’’ ( Yine enstrümantal tabii ki)

Şimdi siz diyeceksiniz ki. ‘’ Hah tamam, Mıstvali ile Hatmana kalkıp dans ettiler.’’ Ne gezer yahu. Artık bir muzipin işi midir, yoksa onu da mı ilahi sandılar bilinmez araya karışmış garibim müzik. Millet mal mal oturyor, mal mal mideyi doldurma telaşında. Kimsenin melodiyle filan ilgisi yok. ‘’Bir kızıl goncaya benzer dudağın’’ şarkısının müziği çalıyor, millet yine mal mal oturuyor. ‘’ Ey büt–i Nev eda’’ çalıyor; ulan bari buna kalkın. Bu canım şarkı harcanmasın..I ıh. İşin gerçeği hiç bir müzik çalınmasa ‘’ Dombili Irza bir müzik bile gomadı düğünde’’ Diye dedikodusu yapılır da adam en kral müzikleri getirmiş, millet ruh sanki.

Yeme içme faslından sonra Mıstvali’nin dedesi Deli Iravık’ ın ( Deli Rauf) motor su kaynatmaya başladı. Hatmana’nın nenesi Dibek Hörü’nün de ( Huri) lüp lüp yuttuğu irmik helvası yüzünden.şekeri fırladı. Her ikisi de kalkmak istediler.

Mıstvali, dedesinin koluna girerek onu kaldırdığı anda Hatmana da nenesini kaldırdı. Yemişler, içmişler şimdi kös kös evin yolunu mu tutacaklardı?

Gerçi Mıstvali için fark etmiyordu ama Hatmana’nın hiç de eve gitme gibi bir niyeti yoktu. Mıstvali’ye seslendi.

-Len Mıstvali.
-Ne va len Hatmana.
-Len yediğim yemekler dokandı . Galiba zeerlendim. Beni hasdanaya iledivesene
-Len görmeyen mu? Dedemi eve iledeceem.

Deli Iravık hemen atıldı.

-Len Mıstvali. Sen Hatmana’yı hasdanaya gödüve. Hörü’yü ben iledirim eve.

Uzatmayalım efendim Deli Iravık ile Dibek Höri Kiremitli Mahallesinin yolunu tutarlarken Hatmana ile Mıstvali Hastaneye doğru yöneldiler. Lakin tabii ki Hatmana’nın hastaneye gitme diye bir niyeti yoktu. Onca yemekten sonra pastaneye de gitmeyi düşünmüyordu. Sinsi sinsi gülümsedi.

-Mıstvali. Ben iyi oldum. Hasdanaya giteyelim.
-Eyi o zaman ben dedeme yetişeyim.
-Len salak ne dedesi. Gel seninle Yeni Mahalledeki çayırlığa gidelim.
-Niye ki, Organik ot mu dopleycezzz?
-Sene hele bir gel ben sene ne dopleyceeni gösderecem.

Mıstvali doğayı seven bir delikanlıydı ve aynı zamanda oldukça meraklı bir gençti. Acaba Hatmana ona ne gösterecekti?

‘’ Bene bak. Öyle yılan, çiyan gösdereceesen ben gelmeyem.’’ Dediyse de Hatmana onu adeta kolundan tutup sürükleyerek Yeni Mahalledeki Çayıra, oradaki ağaçların altına çekti. Yani benim evin mutfak camının elli metre ilerisine. Yani benim tam karşıma…

Hanım bir kaç gündür evde olmadığı için ben de tam o anda mutfakta bulaşık yıkıyordum. Gözüm gayrı ihtiyari bu iki ergene takıldı.

Hatmana Mıstvaliyi adeta zorla oturttu. Tam karşına geçerek masumane bir şekilde sordu.

-Bene iyi bak Mıstvali. Gözlerime bak. Gözlerimde ne görüyon?

Mıstvali, Hatmana’nın gözlerinde oldukça nahoş şeyler gördü. Teaccüple yüzünü öte tarafa çevirip cevap verdi:

-Gözlerinde çapak var Hatmana. Zabahleyin yüzünü yıkamadın mı sen?

Hatmana fena halde bozulmuştu ama kolay pes eden biri değildi o. Kendisine arkasını dönerek oturan Mıstvali’nin beline dolandı. Mıstvali huysuzlanmıştı. ‘’ Gıyneşme gızz’’ Diye bu hamleyi savuşturmak istedi. Hatmana usulca Mıstvali’nin kulağını ısırdı ve yine o en masum, o en mahsun tavırlarını takınarak sordu.

-Mıstvali. Sen hayatta en çok kimi seveyon?

Mıstvali tüm saflığı ile cevap verdi:

-Anamı.

Bu Hatmanın beklediği cevap değildi elbette.

-Anandan sonra?

Mıstvali gözlerindeki gurur ve minnet ifadeleriyle cevap verdi:

-Bubamı

Elbette bu da değildi Hatmana’nın beklediği cevap.

-Len öyle değil.

Mıstvali anlamıştı. Daha doğrusu anladığını sanmıştı.

-Hee anladım. Sen dini açıdan deyon. Önce Allah, sonra peygamberimiz elbette.

Hatmana dayanamadı.

-Allah beleni vere e mi Mıstvali? Beni gözel bulmayon mu sen?

-Yooo baya gözel gızsın.
-Len o zaman niçin bene dokanmıyon?

Mıstvali kurallara ve kanunlara son derece riayet eden düzenli bir ergenustu. Kendinden emin bir şekilde cevap verdi?

-Seçim yasakları başladı gızım. Bilmeyon mu?

Hatmana, Mıstvali’nin boynundan öpmeye başladığı anda ben de durulamak üzere elime aldığım tabağı yere düşürdüm. Canım takımın en güzel tabağı tuzla buz oldu. Bakalım hanıma nasıl hesap vereceğim. Neyse ‘’ Görülmez kaza ‘’ diyeceğiz artık. Tutup da ‘’Hanım kusura bakma. Karşıda aşna fişne eden gençlere daldım.’’ Diyemem ya.

Mıstvali kafasını iyice yere eğdi. Uzaktan bakan vecde gelmiş bir derviş, secdeye kapanmış zannederdi ama tabii ki olayın böyle bir boyutu yoktu.

Hatmana az geri çekildi. Mıstvali doğruldu ve aynen Buda heykeli misali oturarak düşünmeye başladı. Hatmana ‘’ Hahh. Düşünmeye başladı. Artık o da karşılık verecek bu aşka.’’ Diye geçirdi içinden ve sordu.

-Ne düşünüyon Mıstvali? Beni ve aşkımızı mı?

Mıstvali saf saf cevap verdi.

-Len onu deel. Matematikçi acep sınıf geçirdi mi yoksa godu mu cavırın donuzu?

Hatmana bu sefer daha da bozuldu. Tam ağzını açıp Mıstvali’ye fena halde parlayacaktı ki Mıstvali’nin aklına geldi birden.

-Gız Hatmana. Sen bene bir şey gösdereceedin. Neydi o?

Hatmana tekrar ümide kapıldı.

-Gözlerini yum o vagıt.

Mıstvali cevap verdi:

-Gözlerimi yumersem nasıl görceem gızım?

Hatmana kikirdedi.

-Kalp gözüyle görceen akıllım.

Mıstvali, ıramaatlı nenesi Hopbidi Aaaşa’dan ( Ayşe ) duymuş idi kalp gözü diye bir şey. Hem kalp gözünün tam olarak nasıl bir şey olduğunu, hem de Hatmana’nın göstereceği şeyi görmek için gözlerini kapattı. İşte o anda Hatmana dudaklarını ileri çıkararak yavaş yavaş Mıstvali’nin dudaklarına doğru uzanmaya başladı ki ben ikinci tabağı da kırdım.

Hatmana’nın dudakları dudağına değdiği anda Mıstvali poposuna nişadır sürülmüş merkep gibi sıçradı. Ben neredeyse mutfak penceresinden ‘’ Çöz de al Mıstvali, Çöz de al’’ Diye bağıraracağım ama Mıstvali ‘’ N’edyon sen gızım yaaa. Hiç düşünmeyon mu. Ya hamile galırsam? ‘’ Diye fena halde tersledi zavallı kızı ve yine arkasını döndü ona.

Hatmana’nın artık sabrı taşmıştı. Mıstvali’yi omuzlarından tuttuğu gibi çayıra boylu boyunca uzattı. Tam o anda da çayırın sağ tarafındaki çifliğin atlarını koşturmaya başladı seyisler ‘’Allah yoluna cenk edelim, şan alalım şan’’ Şeklindeki mehter marşıyla... Atlar mehter Marşı ile dört nala koşmaya başladılar koca çayırda.

O atları kim çayıra saldıysa Allah bin kere razı olsun. Yoksa bütün tabaklar kırılabilirdi.

NOT: Bu hikayenin ‘’Benim evin önünde cereyan eden kısmı tamamen gerçektir. Konuşmalar böyle olmasa da davranışlar aynen bu şekilde cereyan etmiştir.

Bu arada '' Çöz de al Mustafa Ali'' Türküsünün hikayesini de rahmetli Özay Gönlüm'den dinleyelim ve rahmetle yâd edelim bu büyük ustayı. Ruhu şâd, makamı cennet olsun. 

RESİM: Olayın cereyan ettiği anda ben tabii ki.
&autoplay=1" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen>
( Mıstvali İle Hatmana başlıklı yazı Sami Biber tarafından 28.06.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.